havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HAKLARIN, ÖZGÜRLÜKLERİN TARAFINDAYIZ!

1123
Eğer son gelişmeleri; AKP- Cemaat çatışmasını diğer tüm gelişmelerden ve bağlamlarından kopararak değerlendirecek olsaydık;  ‘’siyasi gerici’’ iki klik, iki güç hesaplaşıyor izleyip görelim diyebilirdik. Ancak 14 Aralık günü cemaate yönelik yapılan operasyon, hükümetin hayatın her alanında uyguladığı politikalarla birlikte değerlendirildiğinde ‘’İki siyasi gerici güç çatışıyor, bana ne, bize ne?’’ diyemeyeceğiz. Çünkü bu operasyonu genel tablo içerisinde ilintileri, bağlantıları ve sonuçları açısından ele aldığımızda; demokrasi, hukuk, yargı bağımsızlığı ve hatta kuvvetler ayrılığı gibi ilkelerin tahribatına yol açabileceğini, daha doğrusu; zaten hayli tahrip olan bu ilkelerin daha fazla tahrip olacağı endişesini taşımakta haklı olunacak verileri, gelişmeleri öngörebiliyoruz.
   Her ne kadar Başbakan ve diğer hükümet sözcüleri bu operasyonun tamamen hukuki ve yargısal bir süreç olduğu tez ve iddialarını ileri sürmüş olsalar da, gerçeklerin bu iddiaları yalanladığını görebiliyoruz. Başbakan diyor ki: ‘’ Paralel yapının İslami bir cemaate yaptığı uydurma delillerle haksızlık karşısında o cemaatin şikayetleri üzerine yargı harekete geçmiştir.’’ Hani insanın neredeyse sevinesi geliyor. Haksızlığa uğrayan vatandaş şikayetçi oluyor; hükümet ve yargı bunun üzerine harekete geçiyor!... O zaman biz şimdi soralım;’’ Cumartesi annelerinin 500 haftayı geride bırakan feryatları ve şikayetleri konusunda neden kılınız kıpırdamıyor!? Tepelerine yağan bombalarla bedenleri parçalanan 34 Roboski’li yurttaşın ailelerinin şikayetlerine sağır,dilsiz,tepkisiz kalınıyor! Neden? Buna cevap verebilir misiniz? Daha bitmedi! Gözaltında kaybedilen,mezar yerleri bile bilinmeyen onca faili meçhul cinayetin,onca insanın yakınlarının feryatları ve şikayetleri görmezden geliniyor; tek bir adım bile atılmıyor! Dahası var! Gezi’den Kobane direnişine uzanan süreçte katledilen çocukların, gençlerin, yakınlarının şikayetleri ,çığlıkları karşılık bulmuyor. Birkaç örneğini sıraladığım bu şikayetlere gelince ‘’yer demir gök bakır’’ misali bir ölüm sessizliğine bürünüyorsunuz.  14 Aralık operasyonu ile eşzamanlı bir başka davayı düşünelim. Otuz beş  Beşiktaş Çarşı grubu taraftarı darbecilikle suçlanarak ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargıç önüne çıkarılıyor.  300 Spartalı değil , otuz beş Beşiktaşlı!... Darbeci!... Ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi!... Gerekçe başbakanlık ofisini işgal etme niyeti (!), bir tomayı ele geçirmek.  Eğer bir toma ile darbe yapılabilineceğine, hükümetin devrilebilineceğine inanıyorsanız; ancak kara mizahlara konu olursunuz. Sanıyorum Beşiktaş Çarşı Taraftar grubunun darbeci olmadığını; tersine demokrat , özgürlükçü ve darbe karşıtlığı ile ün yaptığını söylememize gerek yok. Cumhurbaşkanı, neredeyse 14 Aralık operasyonunun iddianamesini ilan edecek kadar günlük politikanın içerisine dalmıştır. Sonrasında ise, Başbakanla birlikte Zaman Gazetesi ve Samanyolu Tv ‘nin yöneticilerinin gözaltına alınmalarını ;’’ Bunların basın özgürlüğüne müdahale olmadığını, basın faaliyetlerinden dolayı kimseye müdahale edilmediğini, edilemeyeceğini’’ iddia ediyorlar. Hani Alo Fatih’leri bilmesek, hani işinden kovdurulan gazetecileri, televizyoncuları duymamış olsak, hani hepimiz afyonlanmış uyur gezerler  gibi ortalıkta dolaşsak; eh bu sözlere kanabilir, inanabiliriz. Bilmiyorum saraylardan bakınca o kadar saf mı görünüyoruz?
     Evet, defalarca yinelediğimiz, yazdığımız ve hatta yineleyip yazmaktan bıktığımız gibi; Türkiye’de hükümet eliyle basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı neredeyse budanıp kuşa çevrilerek kullanılamaz duruma getirilmiştir. Denilebilir ki ‘’ Bu yazıları yazabiliyorsanız, basın özgürlüğü yok diyemezsiniz. ‘’Burada bilinmelidir ki, öyle iktidarlar istedi diye; bu ülkenin demokratları, aydınları, kalemini dolarlara kiralamamış gazetecileri hemen susmaz. Sonuçta bu bir güç ilişkisidir. 14 Aralık operasyonuna gelince; sorun en kaba biçimiyle hükümetin veya cemaatin safında sıraya girme sorunundan daha kapsamlı bir sorundur, daha farklı bir pozisyon almayı gerekli kılmaktadır.
    ‘’ Ne istediler de vermedik?’’ diyenle ‘’verilenlerin’’ yetersizliğini bir biçimde ifade edenlerin neleri verdiklerini, verdiklerinin hukuki, anayasal, yasal bir dayanağının olup olmadığını ;verilenlerle yetinmeyenlerin ise ,taleplerinin ve isteklerinin nereye kadar olduğunu, neler olduğunu bilmemiz ve bunların açıklanmasını istememiz en temel yurttaşlık hakkımızdır. Kapalı kapılar ardında hangi tezgahların kurulduğunu, hangi alışverişlerin yapıldığını, hangi kumpasların gerçekleştirildiğini, kimlerin başına nasıl çoraplar örüldüğünü; o sıfırlanamayan paraların, ayakkabı kutuları ve kasalar dolusu dolarların ‘’Yağma Hasan’ın Böreği’’ gibi paylaşılan rantların, yolsuzlukların bilgilerini, kaynaklarını öğrenmek ve hesabını sormak en vazgeçilmez yurttaşlık hakkımızdır.
    Bu genel tablo içerisinde demokrasiden, demokratik değerlerden ve özgürlüklerin korunup ilerletilmesinden yana tutum almak, taraf olmak gerekiyor.
    Aynı ideolojik felsefi referanslardan beslenen iki siyasi gerici odağın iktidarı paylaşma ve egemenlik kurma uğruna sürdürdükleri bu kavganın tarafı olamayız! Son on iki yılda yapılanlardan, uygulamalardan paralel yapı, paralel devlet diyerek darbecilik suçlamasını tüm muhalif kesimler için kullananlar kendi sorumluluklarını perdeleyip gizleyemezler.
   Tüm kötülükleri, yanlışları, yolsuzlukları ‘’paralel yapının marifetidir’’ diyerek cemaati suçlayarak  örtbas edemezsiniz. Bütün olup bitenlerin yaşanılan siyasal,toplumsal gelişmelerin  birinci derecede sorumlusu  AKP hükümetidir,bu hükümetin kumanda merkezinde bulunanlardır! Öyle ‘’ bizi aldattılar, kandırıldık’’ diyerek sorumluluktan kaçamazsınız. Hukuk devletinde ‘’bizi kandırdılar,ihanete uğradık’’ demenin böylesine ucuz bir savunma hattı örmenin siyasal, hukuksal, yasal ve anayasal bir faturasının olması gerekir. Bu faturayı ödeme sorumluluğu hükümete aittir.
    Bir kez daha yineliyoruz; biz bu kavganın çatışan güçlerinden herhangi birisinin tarafı değiliz ve olmayacağız! Bizim yolumuz; emekçilerin ,halkların her türlü haklarını ve özgürlüklerini savunan bir yoldur!