havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HANGİ HUKUK?

Son bir hafta on gün içerisinde bu ülkede olan olayları, gelişmeleri anlamaya çalışıyorum. Olabildiğince her olayı kendi içerisinde; yargılarımı, duygularımı bir yana bırakmaya çalışarak en yansız soruları bulup sormaya gayret ederek değerlendirmeler yapmak istiyorum.

903

 Söylenen sözleri, yetkililerin açıklamalarını, sokak protestolarını ve mesajları irdeleyip; sonuçlar çıkarmak, analizler yapmak istiyorum. Hukuka uymak zorunluluğundan söz ediliyor, Teröre lanet deniyor, şehitlere saygı deniliyor, birlik ve beraberlik deniliyor ve onlarca benzeri söylemler... Bir de olana bitene, yaşanılan somut olaylara bakıyorum; taleplerle sokakta gerçekleşenler arasındaki karşıtlığı ve çelişkiyi görüyorum ve bu paradoksal durumun nedenlerini kavramaya çalışıyorum... Şimdi şöyle bir sokağa bakalım; ülkenin birliği ve bütünlüğünü isteyenler açısından; bir değerlendirme yapalım. Birlik adına neler yapılıyor? Örneğin; telefonla Kürtçe konuşan bir genç, İstanbul`un orta yerinde bıçaklanarak öldürülüyor. Kürtlere ait olduğu düşünülen şehirler arası otobüsler saldırıya uğruyor. Kürt mahalleleri ve Kürtlere ait iş yerleri kuşatılıp tahrip ediliyor.  Sonra, bu ülkenin yasalarına göre kurulan bir partinin; Halkların Demokratik Partisi`nin genel merkezinden başlayarak, il ve ilçe örgütleri yakılıp yıkılıyor. Peki,ülkenin birliğini ve bütünlüğünü isteyenlerin ya da istediğini söyleyenlerin bu eylemleri kendileri yapmıyor olsalar bile, bu olup bitenlerin; ülkenin birlik ve bütünlüğüne hizmet etmediğini, tam tersine; birlik duygusunu,kardeşliği,bir arada yaşama isteğini tahrip ettiğini,zayıflattığını  görmeyecek, anlamayacak kadar akıldan yoksun olduklarını düşünebilir miyiz?!...

   Bir AKP`li milletvekilinin orkestrasyonunda, bir gazetenin ``Hürriyet Gazetesi`nin`` camları çerçeveleri indiriliyor; kapıları kırılıyor!... Bu zat hızını alamıyor; ``1 Kasım seçimlerinin sonuçları ne olursa olsun seni başkan yapacağız!`` diyor. Duydunuz mu baylar?!... Şimdi hukuk diyenlere,hukuka uymak zorundasınız diyenlere soralım; bu milletvekilinin öncülüğündeki güruh, hangi hukuka göre davranıyor ve bizden hangi hukuka uymamızı istiyorsunuz?!...

   Evet, hukuka uyalım, herkes uysun ``ülkeyi yönetenler dahil olmak üzere`` herkes hukuka uygun davransın- davranmalıdır da!...Ama sanki bu hukuk söylemlerinin, hukuka uyma çağrılarının ve bir bütün olarak tüm açıklamaların,uygulamaların  toplamı Kürtlere ve Kürt illerine yönelik; bir POGROM GÖRÜNTÜSÜ verdiği gerçeğini ifade etmemize yol açıyor!...

  Evet, ölümlere karşı duralım. Askerlerin, polislerin ölümlerini şiddetle kınayalım. ( Ki bu öldürülen polislerden bir tanesi; Olgun Kurbanoğlu`nun bebekliğini ve ilk yürüme denemelerini bilen, buna tanıklık eden, bunun üzüntüsünü taşıyan birisiyim.) Ama bütün bu ölümlerle doğrudan hatta dolaylı olarak bile hiç ilişkisi bulunmayan insanları döverek, öldürerek, otobüslerini parçalayarak, parti binalarını ateşe vererek gerçekten doğru sonuçlar elde edebilir miyiz? Hatta Halkevi gibi ,diğer muhalif örgüt ve kişiler gibi alanlara uzanan bir saldırı bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne ,kardeşliğine hizmet mi ediyor sanıyorsunuz!...

   Hukuk diyenler açısından, kendilerinin hangi hukuktan söz ettiklerini bir yana bırakarak; bir soru yöneltebiliriz. Sokaklarda bunca olaylar yaşanırken, parti binaları yakılıp yıkılırken, sokakta suçsuz günahsız insanlar öldürülürken ; hangi hukuka uyulması gerektiği ve bütün bu olayları engellemek zorunda olanların etkisizleştiği bir ülkede; yöneten erkin hukuktan söz etmesinin ,hiç bir kıymet-i harbiyesi yoktur!...

   Bir an için bütün önyargılarımızı bir yana bırakalım. Bu yazı kaleme alındığı saatlerde, Cizre ilçesinde; 9-10 gündür sokağa çıkma yasağı vardı. Ben, böylesine uzun süreli bir sokağa çıkma yasağını hiç hatırlamıyorum ve savaş koşulları da dahil olmak üzerinde Dünya tarihinde böyle bir örneği en azından ben okumadım. Bir düşünün; ister HDP`ye karşı olun ister onu savunun, ister Kürtleri sevin isterseniz sevmeyin, ama anayasasında sosyal hukuk devleti yazan bir ülkede; o ülkenin iki bakanı, bir partinin genel başkanı ve milletvekilleri, güvenlik güçleri tarafından bir ilçeye sokulmuyor. Bu durumu anayasal bir devlet açısından,hukuk açısından izah edebilecek birisi varsa bir adım öne çıksın!...

   Ve yine terör ve teröristle mücadele adına 120 000 nüfuslu bir ilçede,bu kadar uzun süreli bir sokağa çıkma yasağını ve yine hukuk adına izah edecek birisi varsa o da öne çıksın!... Ve biz burada çok şey söylememiz gerekirken, basit bir kaç şey söyleyelim; ``hangi hukuk?`` diye soralım. Anayasal bir devlette olması gereken, ulusal hukuk mu, evrensel hukuk mu, insan hakları ve uluslar arası sözleşmelerin öngördüğü hukuk mu (ki bu hukuk kategorileri arasında çağımızda kopmaz bağlar vardır ve tüm önermeler, normlar birbirine sımsıkı bağlarla bağlanmıştır.) yoksa ``insancıl hukuk`` diye tanımlanan savaş hukuku mu? Cizre`de hangi hukuk geçerlidir?!... Otuz beş günlük bebekten, yetmiş yaşındaki yaşlı insanların öldürülmelerine ,yaralıların hastanelere gitmelerinin engellenmeleri, yaşama hakkının bütün alanlarının ihlal edilmesi,bir kentin ; susuz, elektriksiz, ekmeksiz, ilaçsız, mamasız bırakılması hangi hukukun,hangi ahlakın, hangi dinin gereğidir?!... Terör ve teröristle savaş adına bir kenti imha etmek hangi hukukla izah edilebilir?!... Kaldı ki, hukuka uyma zorunluluğunu ifade edenler; bugüne kadar hukuk adına ne varsa tahrip edenlerdir!... Anayasal sistemi ( ki bu bir yönü ve anlamıyla hukuktur) ortadan kaldırdıklarını söyleyenler ,şimdi geriye dönüp bu ülkenin yurttaşlarına hukuka uyma zorunluluğundan söz ediyorlar!...

   Elbette ve tartışmasız olarak askerlerin, polislerin, sivil yurttaşların öldürülmelerine karşı çıkılmalıdır; ama bu yetmez. Bir bütün olarak savaş konseptine karşı çıkılmalıdır!... İnsan yaşamının, bütün her şeyin üzerinde olduğunun savunulması gerekmektedir. Ve bu ülkede, bütün sorunların (Kürt sorunu dahil olmak üzere) barış içerisinde, barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini savunmak zorundayız. Ölenlerin tümünün, bu ülkenin yurttaşları olduğunu unutmamak zorundayız. Sokaklarda insanları öldürerek,parti binalarını yakıp yıkarak, otobüslerin camını- çerçevesini indirerek bu kavgayı bu ölümleri durduramayız!... Bu ülkede; birlikte, kardeşçe ve eşit bir hukuk temelinde bir yaşamı kurmalıyız. Bu savaştan, bu akan kardeşkanından, bu silahlanmadan birilerinin nemalandığını, ceplerini doldurduklarını unutmamalıyız.

   PKK`ye bir çağrı da biz yapalım. Koşulsuz olarak  bir ateşkes ilan etmeli ve polise, askere saldırılara son vermelidir. Hükümet, savaş konseptinden vazgeçmelidir. Cizre`de uygulanan bu hukuk dışı abluka kaldırılmalıdır!...

    Biz sivil yurttaşlar olarak; bize söylenen hangi partiden olursa olsun, tüm söylemleri akıl süzgecinden geçirelim.

  Bu arada dilinden barış ve kardeşlik söylemlerini düşürmeyen ve barış kültürümüz olsun diyen belediye başkanı Ülgür Gökhan`a yapılan saygısızlığı şiddetle kınadığımı ifade ediyorum!... Ve yine gazetemiz yazarı Sermet Atadinç`e yönelik tehditleri kınıyor,sonuna kadar Sermet Atadinç`in yanında olduğumu ifade ediyorum!...

    Ve umuyorum ki Pazartesi, yani bu yazının sizlerle paylaşıldığı gün; Cizre`deki sokağa çıkma yasağı sona erer, ölüm ve saldırı haberleri duymadan; barış umutlarıyla yeni bir haftaya başlarız...