havadurum

HAZİRANDA ÖLMENİN ZORLUĞU VEYA GEÇ KALMIŞ BİR YAZI

Selahattin DÜZGÜN - Çanakkale Eğitim-Sen/Eğitim Sekreteri

4082

 

Haziran ve ölüm sözcüklerinin toplamından Nazım’ı elde ederiz her yaz başında. Bir daha hatırlanır, daha fazla duyumsanır.

Size Nazımla ilgili ansiklopedik bilgiler vermeyeceğim bu haziran. Nerede ne zaman doğup nerede ne zaman öldüğünden de bahsetmeyeceğim. Yazdığı şiirlerin adını, kitaplarını da sıralamayacağım size. Bağlı olduğu sanatsal akımlar, evlendiği kadınlar da değil konumuz.

‘Nazım kimdir’ sorusun cevabı değil aradığım. Zira ‘Nazım nedir’ sorusu daha doğru olur kanımca.

Memleketini bu kadar sevip de memleketi tarafından bu kadar dışlanan bir sanatçı daha var mıdır acaba? Ya da memleketi üzerine bu kadar yazıp çizen, kafa yoran ve aynı zamanda memleketinde yaşamanın kendisine yasak edildiği bir sanatçı daha…

Nazım Hikmet’ten bahsediyorum. Memleket dedik ama aslında bütün dünya Nazım’ın memleketi. Zira öyle insanlar vardır ki zamana ve mekana sığmazlar. Öyle şairler vardır ki her çağa ve bütün insanlığa seslenirler. Her dilde karşılığını bulur anlattıkları. Zira dertleri insanlıktır hep. Her yerde ve her çağda büyük hayranlık uyandırırlar. Gelin görün ki ait olduğu topraklar Nazım’dan bu sevgiyi esirgedi. Ama olsun o yine de en çok bu topraktan bahsetti şiirlerinde.

Memleketinin toprağına yüzünü doyasıya süremedi ama zindanlarında bol bol havasını teneffüs etti.

Nazım, politik görüşlerinden dolayı doğduğu topraklarda yaşamasına izin verilmeyen sayısız aydınımızda biri. Şiirleri sakıncalı bulunan, kelimelerinin gücünden korkulan, derdi yalınızca ama yalnızca  memleket olan koca yürekli bir ozandı.

Şiirin her türünde dünya çapında saygı duyulan eşsiz eserler verdi. Evrensel şiir sanatı için Mayakovski, Pablo Neruda, Thomas S. Eliot, Sylvia Plath neyse Nazım da odur. Ne zamanı ne de mekanı vardır.

 

Şiirde hep yeninin peşinden koşarken aynı zamanda eskiyi de eskiye saplanıp kalmışlardan daha ustalıklı icra etmiştir. Dilin sınırlarını zorlamış, herhangi bir edebi akıma sığmayacak kadar cüretkar davranmıştır şiirde ve her şiirinde de ayrı bir sanatsal hüner sergiler adeta.

 

Yeri gelir makinalaşmak ister, çarkın tik-taklarını, rayların ritmik takırtılarını şiirde duyurur, yeri gelir en hüzünlü aşk sözcüklerini fısıldar sevdiği kadınlara. Ve yeri gelir yoksul köylüden, kutsal emeğini yok pahasına satan işçiden, öküzden daha az kıymet gören Anadolu kadınından bahseder Nazım. Halkına tutkuyla bağlıdır  ama lafını da asla esirgememiştir halktan. Yeri gelmiş halka ‘koyun gibisin be kardeşim’ diyerek sitemlerini dile getirmiştir. Kafiye için yazmamıştır. Gökyüzüne daha özgür bakabilsin çocuklar diye yazmıştır.

 

Kurtuluş mücadelesine destan yazacak kadar vatanseverken ‘vatan haini’ suçlaması ile karşılaşması tarihin tatsız bir şakası gibidir. Hiçbir zaman hiç kimseden kendisi için bir şey istememiştir. Ama gelin görün ki istediği tek şey olan Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmek bile çok görülmüştür kendisine.

Üstelik taş maş da istememiş, tepedeki çınar yetecekti hani

Nazım ne midir?

Biraz hüzündür Nazım. Biraz şair, biraz umut, genelde de aşıktır. Ama en çok da memlekettir Nazım.