havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HEMEN ŞİMDİ GECİKMEKSİZİN BARIŞ!

Eğer bir ülkede; neyin hukuka uygun olup olmadığına , neyin anayasalara ve yasalara uygun yapılıp yapılmadığına, kimin veya kimlerin hain, ihanet içerisinde bulunup bulunmadığına ; genel olarak siyasi erk özel olarak cumhurbaşkanları veya başbakanlar veya ilgili bakanlar karar veriyorlarsa veya karar verme hak ve yetkisini kendilerinde görüyorlarsa ve -veya durumdan vazife çıkaran hatta daha ileri giderek söylersek durumdan emir çıkaran kurum, kurul, kuruluş anında gerekeni yapmak üzere harekete geçiyorsa ; o ülkenin siyasal rejiminin en kaba ve en genel tanımlama ile demokratik , hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir ülke , bir siyasal sistem olmadığını söyleyebiliriz.

691

     Sürdürelim... İfade özgürlüğünün sınırlarını , kapsam ve içeriğini , bağımsız yargı ve yargıçlar; uluslararası sözleşmeler, anayasalar , referans alınarak karara bağlamıyorsa, biçim ve yöntem konularının hukukun genel ilkeleri açısından değerlendirmeleri  mahkemeler yerine yönetici erkin en tepe noktasında bulunanlar belirleyip hüküm veriyorlarsa sözün tükendiği , demokrasinin tükendiği , hukukun tükendiği noktadayız diyebiliriz.

     Bakınız yazının yazıldığı anda sayıları ikibine ulaşan akademisyen ve aydınlar barış taleplerini dile getiren bir bildirgeyi imzalayarak açıkladılar. Ve kıyamet koptu. Hüküm kesildi. Soruşturma ve açığa almalarının yanısıra , gözaltılar ve hakaretlere maruz bırakıldılar. Yetmedi , durumdan vazife çıkaran hukuka çok saygılı (!) ,anayasaya çok bağlı bir vatandaş (!) kanlarının oluk oluk akıtılacağını ve o kanlarla duş alacağını ifade etti. Yani , kendince kana pek meraklı kanlı duşlara pek meraklı hayali geniş bu zevat ; şu ana değin hakkında bir işlem yapılmadığına göre pek naif (!) bir ifade özgürlüğü hakkını kullanmış oldu!... Bu akademisyenlerin maaşlarını devletin ödediği hatırlatmaları yapıldı. Elbette biliyoruz. Ama bir gram emek sarf etmeden iktidarın nimetlerinden yararlanan kimi iş adamlarının milyonlarca doları cebe indirdikten sonra ; `` Milletin ... koyarım ``diyenleri de biliyoruz ve unutmadık!...

      Barış talebi; devletlerden , siyasi iktidarlardan , ülkeyi ve ülkeleri yönetenlerden talep edilir. O ülkelerde bulunan yasadışı silahlı örgütlerden talep edilmez!... Yasadışı silahlı örgütlere yönelik söylemlerle , ifadelerle ve hatta eleştirilerle devletlerden talep edilenler ; aynı bağlam , aynı içerik ve aynı yöntemlerle ve aynı eksen üzerinden ifade edilemez!... Bir kişi , bir grup unvanları ve kimlikleri ne olursa olsun ifade özgürlüklerini usül ve yöntemleri , kapsam ve içerikleri  belirleme  konusunda tam hak ve yetkiye sahiptirler.  Başkaları da o ifadeleri aynı şekilde eleştirme , düşüncelerini ifade etme konusunda tam hak ve özgürlüğe sahiptirler. İfade edilen düşüncelerin içerik ve kapsamını , usül ve yöntemlerini kullandıkları dilin özgürlüğünü onların bilgileri , bilinçleri , kültürleri ve somut durumu analiz edebilme düzeyleri belirler.

      Siz yurttaşlar olarak ; ifade edilen düşünceleri kabul edip etmemenizden bağımsız olarak  -ki bu sizin kendi düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi ifade etme hakkınızın genel çizgisini de belirler - yazılan ve söylenenleri , söyleyenin ve yazanın ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirmelisiniz. Demokrasilerde durum böyledir. Hukuk devletlerinde durum böyledir. Suç ve ceza ilişkisini yönetenler değil bağımsız mahkemeler belirler.

      Ne söylenmiş? En genel anlamıyla ; ``çocuklar ölmesin , barış istiyoruz``. Ve devlete hukuk içerisinde davranma çağrısı yapılmış. Gelin görün ki söyleyenlerden söylenenlerden bağımsız olarak, söylenenlerin içeriğine katılıp katılmamaktan eksik veya fazla bulup bulmamanızdan bağımsız olarak , sanki bunlar ölüme çağrı yapıyorlarmış gibi bir taaruza maruz bırakıldılar!...

      Sanki bu ülkede onlarca çocuk , onlarca sivil insan öldürülmemiş gibi , sanki güvenlik güçleri yalnızca PKK`lilerle çatışmakla sınırlı bir eylemin içerisindeymiş gibi, sanki kasabalar -evler tarumar edilmemiş gibi bir hava estiriliyor!...

      Evet barış istiyoruz!... Evet bırakınız çocukları , kadınları , yaşlıları bu ülke yurttaşlarının hiçbirisinin burnu kanamasın istiyoruz!... Ve biliyoruz ki ne kadar sürerse sürsün , ne kadar sokağa çıkma yasağı uygulanırsa uygulansın ; sonunda tüm bu sorunlar konuşarak çözülecek, çözülmek zorunda kalınacak. O zaman yazık olmayacak mı bunca can kaybına ? Evet, barış konusunda bir saniye bile geç kalınmamalıdır!... Barış konusunda , onu gerçekleştirme konusunda birinci derecede sorumlu olan , yurttaşları muhatap alması gereken siyasi iktidarlardır. Bizim anladığımız söylenenlerin özeti budur!...

     Ama ne yazık ki bu ülkenin baro başkanları bile hukuki yorumlamaları bir yana bırakıp siyasetin ucuz retoriklerine sarılmayı kendisine daha uygun bulabiliyor.

    Ne yazık ki televizyon programlarındaki sade , sıradan ve insani çağrılar bile ihanetle özdeş kılınabiliyor!...

    Toplumsal muhalefeti, sivil siyaseti, demokratik eleştiri hakkını ;”siyaset yapmak istiyorsanız parlamentoya gelin ya da hendek kazın, dağa çıkın ”şeklinde anlayan, bu iki uç noktaya bilinçli olarak sıkıştıran mantık, demokrasi açısından son derece çarpık, sığ ve demokratik olmayan bir mantıktır. Toplumların siyasete katılma biçimleri “tavsiye edilen(!)”önermelerden ibaret değildir. Eleştiri hakkı muhalefet etme biçimleri demokratik bir toplumda son derece çeşitlidir. Akademisyenler hendek kazmayı da, dağa çıkmayı da, hatta parlamento içinden siyaset yapmayı da ret ederek kendi kulvarlarında ifade hakkını kullanıyorlar.

    Anlaşılan odur ki; siyasi erk, sivil siyasetin eleştiri hakkına tahammül edemiyor.  Türkiye’de artık saflar, konuşmalar, olgular ve hatta renkler bile anlamından uzaklaşıyor, bağlamından koparılıyor.  

   Evet, beyaz saflığın temizliğin ve yalınlığın rengidir. Ama beyazın üç hali , üç tonu; kar beyazı, süt beyazı ve kirli beyaz olduğunu da biliyoruz ve unutmayacağız!...

    Sonuç olarak ; gecikmeksizin nasıl olursa olsun , kimler emek verirse versin, kimler ne kadar katkı yaparsa yapsın bir kişi daha ölmeden hemen şimdi barış istiyoruz, barış diyoruz, barışı dillendiriyoruz!...