havadurum
Seçkin Sağlam

ssboreas17@gmail.com

Her yerde, her zaman ve herkes için; Adalet

2308
Devlet mekanizması yurttaşları arasında adil, tarafsız, ayrımsız olduğu sürece güvenilir, savunulur ve sahiplenilir. Bir ülkede insanların devlet adaletinden, kendi haklarını güvence altında tutan iç hukukundan, hukukçularından bekledikleri bir sıcak ekmek kadar basittir aslında; tarafsızlık ve hakkaniyet!
 
Sorsanız hepsi; “Hukukun üstünlüğü” üzerine saatlerce nutuk atabilir. Ama bir hukuk adamı karşılarına geçip, “adalet herkes için gereklidir” dediği anda, “Edepsiz” oluverir. 
 
Yerin dibine sokulur adalet isteyen hukukçu,
Hapse atılır eğitimde adalet isteyen öğrenci.
Halkın seçtiği milletvekili cezaevinde adaleti bekler,
Ayakkabı kutularında paraları gören halk, hakça paylaşımı.
Ve oğullarını 19`unda, 20`sinde toprağa bırakan analar da adalet bekler, hem de işin ironisi midir bilinmez, “Emri ben verdim” diyenin makamından, yani devletten.
İşçisi güvenceli bir çalışma hayatında adalet bekler, memuru adalet bekler, Siyasetçisi, belediye başkanı, kadını, oyun çağında telli duvaklı gelin olan çocuğu...
 
Bunlar da değil sadece, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını ister Kazdağları`ndaki köylüsü, Karabiga`daki yurttaşı.
Yüzlerce yıldır gölgesinde oturdukları, nimetlerinden faydalandıkları ağaçlarının kesilmemesini ister, çıkıp bir tepeye denizi seyrettikleri yerin termik santral ile kirlenmemesini ister.
Kendi gördüklerini, çocuklarının, torunlarının da görmesini ister, denizi, ağacı, kuşu...
 
Ve başı sıkıştı mı da devlete sığınır, devlet yetkililerinin “edepsiz” dediği hukukçulardan adalet bekler, hukukçusuna “çok konuşuyorsun” diyen devletten adalet bekler.
 
Çanakkale`de de insanlar adalet bekliyor. Madenciyi protesto edebilme hakkını istiyor, protesto ettiklerini garip cezalar almamayı bekliyor. Mesela bir madencinin çıkıp da “Siz köy kahvesinde yan oturdunuz” diye açtığı davadan ceza almamayı, yüzlerce yıldır yaşadıkları dağların, tepelerin parsel parsel madencinin olmasını istemiyor.
 
Son bir haftadır, “özür” tartışmalarına çevrilmeye çalışılan, 4`üncü Atikhisar Kır Şenliği`nde yaşananlar artık herkesin malumu. Aslında ortada “özür” dilenecek bir durum yok. Yapılması gereken basit...
 
Ben de bu olayın şahidiyim!
 
Konuyu çok uzatmayalım, işin özü, altın madencilerinin sponsorluğunu, hatta “Ana” sponsorluğunu yaptığı ve adının da “18 Mart” olduğunu öğrendiğimiz bisiklet grubunun üyelerinden biri de Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ`mış. Yaşanan olayların ve tartışmaların ardından bu durum da artık deşifre olmuş oldu.
 
Dolayısıyla artık madenci-yurttaş arasındaki mevcut anlaşmazlıkta “çevre ve şehircilik”, “kültür ve tabiat” gibi görevleri bulunan Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ, bence “tarafsızlık” konusunda sorgulanır olmuştur. Aslında burada sorgulanan, sadece Dağ değil, aynı zamanda devlet mekanizmasının adalet anlayışıdır. Çünkü Vali Yardımcısı Dağ, bürokrattır ve devleti temsil eder. Devletin yurttaşlar arasındaki adalet anlayışının özü olan tarafsızlığın sorgulandığı bir bürokratın aynı görevi sürdürmesi hem mümkün hem de sağlıklı değildir, bana göre. 
 
Aldığım duyumlara göre Çanakkale Valisi Ahmet Çınar`la da görüşmeler olabilir. Yani en azından Vali Yardımcısı`nın tartışılan tarafsızlığı noktasında başka bir görevde daha başarılı olacağı(!) yönündeki isteğin Vali Çınar`a iletilebilir.
 
Neyse biz “özür” polemiğinde fazla takılmadan, işin diğer yönünü, altın madencileri ve onların sponsorluğunda pedal çevirenleri hatta Kanada ziyaretinde bulunanları takip etmeye devam edelim. Bakalım daha karşımıza ne çıkacak... Belki yakında Kanada yolcuları ile ilgili yeni gelişmeler yaşanır, biz de sizlerle paylaşırız... Madenci sponsorluğundaki Kanada ziyaretleri ile ilgili yeri iddialar gündeme gelmeye başladı. Biz araştırmalarımızı yapalım, bakalım zaman ne gösterecek.
 
Adaletten, adaletin tarafsızlığından bahsettik yazıyı Bertolt Brecht`in “Halkın Ekmeği” şiiri ile bitirelim istedim;  iyi günler.
 
Halkın Ekmeği
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek, başlar açlık,
bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yoğurulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Bolsa insanın önünde ekmek, lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsa da olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz, nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde birçok kez gerekli.

Sabahtan akşama dek, iş yerinde, eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.

madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.

Bol, pişkin, verimli.