havadurum

KABULLENME KÜLTÜRÜ

Şöyle bir geçmişe bakıp Kurtuluş Savaşı'ndan önce yaşananlara göz attığımızda işgal devletlerinin himayesini kabullenmekle başlamaz mı kabullenmeye alışmamız. Sonrasında süttozlarına ve ekmek karneli günlere.

9409

 

 
Yüce Atatürk’ ün asrın projesi olan “Köy Enstitülerinin” kapatılmasını kabullenmek.
Her on yılda bir olan darbeleri kabullenmek.
Sağlıklı yaşamamayı kabullenmek
İnsan haklarının ihlallerini kabullenmek.
Parasız eğitim ve sağlık hizmeti alamamayı kabullenmek.
Siyasetçilerin her gün söylediği yalanları kabullenmek.
Doğanın katledilmesini kabullenmek.
Yağmaları ve talanları kabullenmek.
Özgürce yaşayamamayı kabullenmek.
Fiziksel ve duygusal şiddeti kabullenmek.
İnsanların duyarsızlığını kabullenmek.
Yozlaşmayı ve pespayeliği kabullenmek.
Toplumun tembelliğini ve ataletini kabullenmek.
Onursuzluğu kabullenmek.
Üretmeden tüketmeyi kabullenmek.
Çocuk gelinleri ve çocuk istismarlarını kabullenmek.
Bu liste biter mi sizce? Velhasıl taviz vermeye alıştırılan bir toplumun fertleri olarak haklarımızı koruyamama noktasında çaresizliğin öğretilmesinde sosyolojik tez yazılır. 
Duyarsızlık ile çaresizlik arasındaki çelişkisel durumun mengenesi her geçen gün daha da sıkılaştırılmakta. Peki mücadele gücünü kaybetmiş bireylerin, yetiştirdikleri çocuklara doğru rol model olabilmeleri mümkün müdür? Her şeyi sorgulamadan kabul etmek, haklarından vazgeçerek çekingen,edigen, korkak hatta sümsük bireyler olmak insanlık onuruyla bağdaşır mı? 
Çocuklarımızı haklarını korumayı bilen bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak öncelikle ailedeki demokrasi kültürünü koruyabilmeliyiz. Dinleyen, önemseyen, önemsediğini belli eden, destekleyici ve sevgiyi eksik etmeyen anne babaların yetiştirdiği çocuklar haklarını korumayı öğrenmekte güçlük çekmeyeceklerdir. 
Sevgiyi ve samimiyeti kabullenmeyi unutmayacağımız aydınlık günlere…