havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

KADINLARIN EŞİTSİZLİĞİ ÜZERİNE

1311
Kadın-erkek eşitliği konusunda, cümle alemin bildiğini hatta sayısız kez tekrarladığını ve sözüm ona kadınları değerli kılmak için bir kez daha; ‘cennet anaların ayaklarının altındadır’ diyerek yineledi. Esas cümlesini ise; ‘kadınlarla erkekler eşit olamaz’ ifadesiyle ortaya attı. Ne yapsın zat-ı muhterem; ‘fıtrat’ böyleymiş!...
    Kızılca kıyamet koptu…  ‘Majestelerinin Medyası’ hariç herkes şaşırmış görünüyor. Hadi, biz kendi duygularımızı söylemiş olalım; Cumhurbaşkanı eğer kadın-erkek eşit diye bir ifade kullansaydı daha çok şaşırmış olurduk. İki temel nedenle bunu söylüyorum; birincisi eşitlik kavramına yüklenen anlam nedeniyle. İkincisi ideolojik inançlara dayalı, politik, sosyal, kültürel ve bunun üzerinden yaratılmak istenen toplum modeline ilişkin nedenlerledir.
     Sanki kadınlar eşitlik isterken, cinsler arasındaki daha doğrusu kadınlarla erkekler arasındaki biyolojik farklılıkların ortadan kaldırılmasını istiyorlarmış gibi bir çarpıtma ile eşitlik kavramı tahrif ve tahrip edilerek yanıt veriliyor.
     Oysaki, eşitlik; farklılıklar arasında kurulan bir ilişkidir. Farklılıklar arasında bir denge kurma, uyum sağlama durumunu ifade eder. Okurun hoşgörüsünü umarak bir örnek vermek gerekirse; üç elma eşittir üç elma diye bir eşitleme yapmayız. Örneği sürdürelim üç elmayı belli sayıda armutla, fındıkla ağırlıkları değerleri üzerinden eşitleriz. Eşitlik, özdeşlik değildir. Eşitleme isteği, özdeşleştirme demek hiç değildir.  Burası çok kısa olarak işin veya konunun kavramsal yönüne ilişkindir. Kuşkusuz daha derinlemesine irdelenebilecek felsefi bir alana yürümek gerekir. Ancak bu kadarı yeterli.
     Konumuza ilişkin olarak kadınlar, eşitlik talebini ileri sürerken erkeklerde çocuk doğursun gibi elbette bir saçmalığın peşinde değiller veya biyolojik bir eşitlemeyi istemiyorlar. Kadın-erkek cinsi arasındaki biyolojik farklılıkların ortadan kaldırılmasını talep etmiyorlar!... Bunu, Zat-ı muhterem  de elbette biliyor.
     Kadın erkek eşitlik talebi, toplumsal hayat içerisinde ve hayatın tüm alanlarını kapsayan bir hukuksal eşitlik talebidir. Evlerden sokaklara, sosyal ilişkilerden kültürel alanlara, yasal düzenlemelerden anayasal güvencelere kadar genişleyen, kurumsallaşan, adaletli bir hukuksal eşitliğin sağlanması, günlük tüm ilişkilerin eşit, şiddetten arınmış, demokratik bir geleneğe ve düzeye ulaşması talebidir. Mesele bu kadar açık ve ortadadır!...
     Kadınların bu eşitlik talebini, eğip bükmeye, orasından burasından çarpıtmaya, ‘fıtrat’ diyerek işin içinden sıyrılma çabalarına hiç gerek yok. Açıkça; ‘kadınla erkek eşit olamaz!’ diye söyleyin niyetinizi, olup bitsin!...
     Kadın erkek eşitsizliğinin, kadının ikinci cins olarak ayrımcılığa uğramasının hikayesi, sınıflı toplumların başlangıç noktalarına uzanan ve toplumsal eşitsizliklerin kurumsallaşması ile derinleşen acılı, sancılı bir hikayenin tarihidir. Bir azınlık iktidarını besleyen, gerçekleştiren sınıflı toplumlar, aynı zamanda erkek egemen kültürün, ideolojinin ve dinsel referansların derinleştirdiği ve tarih içerisinde özgünleştirdiği, özel bir alan olarak biçimlendirdiği, besleyip süreklileştirdiği bir devasa sorunlar yumağının da kaynağı olagelmiştir.
     Bugün, ayrımcılığa uğrayan ikinci cins olarak küçümsenip mağdur edilen bedeni metalaştırılan kadınlar; az çok hukuk alanında eşit cins düzeyine yükseltildiği, yasal eşitlikler elde ettiği ülkelerde bile fiili olarak erkek egemen kültürün ve siyasi iktidarların fiili eşitsizliğinin tahrip edici sonuçlarını yaşamaktadırlar.
     Ülkemiz açısından ve özellikle siyasi iktidarını, eşitsizlikleri derinleştirip, ötekileştirmelerden yararlanarak sağlayan günümüzün AKP iktidarı açısından anlaşılabilir ama değiştirilmesi gereken bir duruma işaret etmektedir. Mezhepler, etnik kökenler, azınlıklar, işçiler ve emekçiler, ayrımcı politikaların mağdurları durumundadırlar. Tüm bu alanlarda görülen, ayrımcılık ve eşitsizlik devam ettiği sürece kadınların, erkek egemen kültürün ve bu kültüre sımsıkı sarılan AKP hükümetinin, hükümranlığı altında eşit kabul edilip değer bulmaları olanaklı değildir. Uzlaşmaz çelişkileri bağrında taşıyan ve bu çelişkilerin sürekli kılınmasından beslenen sınıfların ve siyasi iktidarlarının varlığı koşullarında, kadınların eşitlik talepleri ve cins ayrımcılığının ortadan kaldırılması mücadelesi, diğer ezilen ve eşitsizliğin mağduru olan sosyal kesimler ve tabakalarla birleşerek genişleyip, derinleşme ihtiyacını da her gün biraz daha yakıcı olarak ortaya çıkarmaktadır.
     Burada şu anlaşılmamalıdır. Bütün bu mağduriyete uğrayan toplumsal katmanlar içerisinde kadın sorununu, özel olarak özgün biçimde ele alınamayacağı ve diğer sorunlarla birlikte çözüleceği noktasıdır. Bu, tehlikeli bir anlayıştır. Kadın sorunu, diğer sorunlarla bağları koparılmadan ama özel bir programla özel bir anlayışla ele alınmalıdır. Çünkü; tüm bu sorunları en sancılı ve en katmerleşmiş haliyle yaşayanlar kadınlardır, özellikle emekçi kadınlardır.
     Başta erkek emekçiler olmak üzere ayrımcılığa uğrayan tüm sosyal ve toplumsal kesimler, azınlıklar, kadın hakları konusuna, kadınların eşitlik taleplerine ve mücadelesine özel bir önem vermeden, kadınların ileri sürdüğü taleplere kendi talepleri gibi sahip çıkmadan, kadınların eşitlik taleplerini kendi talepleriyle birleştirip, bütünleştirmeden kadınların güvenini kazanamayacakları gibi kalıcı sonuçlarda elde edemezler.    
     Bugünün güncel talebi; kadınların tarih içerisinde şekillenen ve giderek ağırlaşan taleplerine sımsıkı sahip çıkmalarının yanı sıra kadın sorununu ağırlaştıran, toplumsal eşitsizliklerin kaynağına karşı da duyarlı olmaları ve diğer erkek emekçilerle kendi mücadeleleri arasında kurdukları bağları, mücadele alanlarına taşıyarak gerici iktidarlardan kurtulma yolunda adım atmaları konusunda alacakları pratik tutumdur.
     Çelişkinin, düğümlendiği nokta da burasıdır. Kalıcı çözümlerin gerçekleşeceği alan da, olanaklar da burada yatmaktadır.
     Unutulmasın ki kadınların, eşitlik mücadelesi emekçilerin, halkların ve ezilenlerin özgürlük mücadelesinden ayrı düşünülemez. Kadınların, eşit haklar talebi aynı zamanda özgürlük isteyen tüm sınıfların, halkların ve azınlıkların taleplerinin en üst sıralarında yer alması gereken taleplerdir.