havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Kaldığı yerden…

Oyumuzu kullandık… Hatta "sıfır' maliyetle bir oy kullandık… Sonra, televizyondan haberleri izlemeye başladık…

5873

 Sayın Başbakanımız da oylarını kullanmışlar… İşti demokrasi böyle bir şey… Benim de bir oyum var, sayın başbakanın da… Ancak küçük bir farkla… Hani neredeyse teferruat!... Başbakanımız oy kullanmaya, 58 otomobil, 5 motor, 5 ambulansla gitmişler!... İşte burada eşitlik bozulmuş!... Sayın Başbakanın oy kullanmasının maliyeti herhalde önemli bir yekun tutuyor… Neyse, bu konunun üzerinde fazla durmayayım… Ama, altının çizilmesi gereken, not düşülmesi gereken bir olay olduğunu da belirtmeden geçemeyiz…

 

Başlıkta söylediğimiz gibi; öyle sanıyorum ki, bu ülkenin genel bir ifade kullanırsak, yurtsever, demokrat ve aydınlanmadan yana tüm kitleleri, referandumun sonuçlarından bağımsız olarak, kaldığı yerden mücadeleye devam edeceklerdir. Savaşa karşı durmaya, ulusların, halkların ve dillerin tam hak eşitliğini savunmaya, çatışmaları reddetmeye, insan hayatına değer vermeye, doğayı, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri, hukuku ve adaleti ve bir bütün olarak hayatı ve geleceği savunmaya, aydınlık bir ülke, insan onuruna yakışır bir toplumsal kültüre oluşma mücadelesine devam edeceklerdir. Devam edeceğiz…

 

Evet, nerede kaldıysak, nerede bıraktıysak, oradan, devam edeceğiz… Demokratik bir hat üzerinden, evrensel hukuka uygun normları gözeterek ve her gün yeniden öğrenerek yürüyüşümüze devam edeceğiz…

 

Referandumun sonuçları, ‘evet’ ya da ‘hayır’ çıkabilir… Kuşkusuz ‘evet’in ve ‘hayır’ın kazanması, ülkenin emekçileri açısından, farklı olanaklar anlamına gelecektir. Moral değerler açısından, özgüven açısından, kendi gücünün ve birliğinin bilincine varması açısından toplumsal psikoloji açısından bir etkilenme yaratacaktır. Ancak, her ne olursa olsun; mevzilerimizden, yurttaşlık haklarımızdan, uluslararası sözleşmelerin sunduğu haklardan, asla bir adım geri çekilmeyeceğiz… Referandum öncesi, taleplerimiz ne ise, iş mücadelesini, ekmek mücadelesini, özgürlük mücadelesini, ısrarlı bir biçimde, laik, demokratik ve halkçı bir düzen kurma mücadelesini hep birlikte sürdürmeye devam edeceğiz…

 

Korkuya teslim olmayacağız… Bizleri korkutarak, demokratik mevzilerimizden söküp atmak isteyenlere, basın organlarını, ayakta kalan gazeteleri, yandaş-yanaşma pozisyonuna düşürmek isteyenlere, ödün verdikçe yetinmeyecekleri, daha çok isteyecekleri ve sonra direnen, onurunu koruyan kişi ve kurumları, gazeteleri, halk nezdindeki itibarlarını sıfırlayıncaya değin, el altında tutup, sonra itibarsız bir paçavra gibi, paspas gibi çiğneyeceklerinin bilincinde olarak, bu tür kurumların onurlarını korumaları, dik durmaları ve direnmeleri için her türlü katkıyı vermeye devam edeceğiz…

 

Unutmayın/unutmayalım; korku, sizi yönetmediği sürece ve insanlığın uzun tarihsel serüveni açısından yararlı bir duygudur. Ancak, bütün davranışlarınızı, eylemlerinizi, düşüncelerinizi, korku yönetmeye başladığı andan itibaren birer köle olursunuz... Ve o korku, köleliğiniz olur… Sizi, içeriden prangalar, onurunuzu yitirmenize sebep olur… Kendinize, bütün insanı değerlerinize yabancılaşırsınız ve anlamsız bir nesne durumuna düşerseniz/düşürülürsünüz…

 

Belki en temel soru şu olabilir; korkutmak isteyenler mi, korkutulmak istenenler mi gerçekte en çok ve en derinden korkanlardır?

 

Yani, kim korkuyor? Devletin bütün gücünü, hukuku ve yasaları zorlayarak, uluslararası sözleşmeleri zorlayarak, demokrasinin sınırlarını aşarak, halk üzerinde bir baskı ve basınca dönüştürmek isteyenler mi, yoksa hayatı yeninde ve yeniden üreterek ve hakları için, yani ürettiklerinden, insanca yaşayabilecekleri bir pay talebinde bulunanlar mı korkuyor/korkmalıdır!?

 

Yani küçük bir teferruat ama, 58 otomobil, 5 motor, 5 ambulans ile oy kullanmaya gitmek, Temel’ce söylersek; Şart midur!?