havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Kawa’nın özgürlük ateşi Kobene’de yanıyor.

1640
            Bu yazının kaleme alındığı anda Kobane direnişi olanca gücü ve şiddetiyle devam ediyordu. Anların, dakikaların, saatlerin büyük önem taşıdığı bir süreci yaşadığımızdan; yazının okurlara ulaştığı gün durumun ne olacağını kesin ifadelerle söylemek zor. Ancak, biz yinede Kobane direnişiyle ilgili bir genel belirleme yapabiliriz ve yapmalıyız.
                Demirci Kawa’nın ruhunu, inancını, cesaretini ve aklını yüreğinde taşıyanların, belki ek bir anlatımla Kawa’nın oğullarının, kızlarının kazanacağını; direnerek, savaşarak, yaralanarak hatta ölerek kazanacağını söyleyebiliriz ve söylemeliyiz. Kobane direnişçilerinin savaşını “yeryüzünün bütün teröristlerine karşıyız” diyerek bu mücadeleyi “terörizmle mücadele” genellemesine indirgeyerek; yurdunu, yurdunun kuşunu, kurdunu, böceğini, suyunu, toprağını savunan yurtseverlerle çeteci cellâtları eşitleme pervasızlığını gösterenlerin müstemlekeci mantıklarının anlayamadığı şey; bir yurtseverin, bir gerillanın kendi vatanı için bütün eşitsiz koşullara rağmen severek, isteyerek, inanarak, cesaretle ölümü göze alma duygusudur. Newroz ateşleriyle her yıl yeni bir gün, yeni bir dünya umudunu, aydınlık bir geleceğe, bağımsız ve özgür bir vatanda yaşama inancını yeniden ve yeniden üreten bir halkın; istilacı barbarlara karşı direnişini elbette varlığını ve geleceğini zulme, sömürüye, şiddete dayanarak sürdürenler anlayamazlar. Demirci Kawa’nın insanlığa miras bıraktığı damardan beslenen Kobane direnişçileri, Kawa’nın oğulları, kızları asla teslim olmayacak ve her şart altında kazanacak!...  Orada direnenler insanlığın bugüne kadar biriktirdiği bütün değerler için, yurtlarını, topraklarını, yarını, geleceklerini savunmanın onurunu temsil ediyorlar. Tarih, bugün bütün dünyanın gözü önünde bütün alçaklara ve alçaklıklara inat sayfalarına yeni sayfalar ekliyor. Toprağı için yere düşen, toprağıyla yeniden buluşan her Kobane’li; aynı zamanda tarihin sayfalarına düşüyor…
                Halklar; çelişkilerin yoğunlaşıp keskinleşmediği dönemlerde, ilişkilerin ve işlerin nispeten ve kısmen barışçıl ve olağan koşullarda devam ettiğinde gerçek dostlarını ve düşmanlarını ayırt edemezler!... Ancak, çıkarların çatıştığı, çelişkilerin keskinleştiği anlarda dostlar ve düşmanlar ayrışır, saflar netleşir. İşte bugün o küçük coğrafyada Rojava bölgesinde keskinleşen çelişkiler, çatışmalar; yalnızca gerçekleştiği coğrafyada değil, bütün dünyada safların ayrışmasını, dost ve düşman saflarının belirginleşmesini, halklardan yana olanlarla, halkların bağımsızlığından ve özgürlüğünden yana olanlarla, onurdan ve ahlaktan yana olanlarla, aydınlıktan yana olanlarla, mazlumdan yana olanlarla, haklıdan yana olanlarla; zulümden ve zorbalıktan yana olanların, karanlıktan yana olanların, insanlığın geleceğine düşman olanların, zulmün ve barbarlığın savunucularının, ikiyüzlü sahtekârların, kesin ve keskin çizgilerle ayrıştığı ve ortaya çıktığı bir durumu belirginleştirip netleştirmiştir.
                Palavraları, politik ve diplomatik ikiyüzlülükleri, onların paramiliter payandalarını açığa düşüren basit sorular vardır. Ve bu sorulara verilecek cevaplar vardır. Rojova, Kobane kimin toprağıdır!? IŞİD çeteleri, bu topraklara hangi nedenlerle ve hangi gerekçelerle işgal etmek istiyor. Bu basit sorular ve verilecek cevaplar Kobane’nin, orada toprağı için direnen halkların yanında mı, karşısında mı olmak gerektiğini ortaya koyan bir sonuç doğuracaktır. Türkiyeli emekçiler, halklar; insanlığın bugün değin biriktirdiği ortak değerlere sahip çıkanlar; bugün Kobane için meydanları ve sokakları dolduruyor. Sokaklara çıkanların somut, gözle görülür bir nedenleri ve talepleri var. İnsani, demokratik, anayasal ve meşru ve haklı bir hakkı kullanıyorlar. Peki, onlara karşı çıkanlar!? Onlara saldıranlar!? Silah kullananlar, palalarla, satırlarla sokaklara dökülenler!? Bu davranışlarını hangi ahlaki, vicdani, demokratik nedenlere, anayasal normlara dayandırıyorlar!? Sokaklara çıkanlara “misliyle karşılık veririz” diyen hükümet yetkilisinin bu sözünün yasal, anayasal, hukuksal bir karşılığı var mıdır!? “Kobane düştü düşecek” diye atılan nutukların hangi toplumsal duyguların gelişmesine hatta parçalanmasına hizmet edeceğini düşünemeyecek bir öngörüsüzlüğün geleceğe dair sonuçlarının kestirilebilmesi o kadar zor mudur!? “Yaşasın IŞİD” diyerek protestoculara saldıran güvenlik görevlisinin tarafsız kalacağından, yasalara ve hukuka uygun davranacağından bu genel tablo içerisinde kim emin olabilir!?
                Baylar, ortaya çıkan bu genel tabloda sizin iç ve dış politikalarınızın, diplomasinizin, “derin stratejik” öngörüsüzlüğünüzün katkılarının olmadığını düşünmemizi mi istiyorsunuz? Yanılıyorsunuz!... Sınır boylarında ne işlerin olup bittiğini hangi alavere dalaverelerin çevrildiğini dünyanın gözünden saklayabileceğinizi mi sandınız!? Mızrağı çuvala sığdırmak kolay olmuyor!? Ülke içerisinde ölü sayısı otuzları aştı. Suçlu kim, sorumlu kim!? Kışkırtıcı, şoven politikaların gerçekleri tahrip etmekten başka, halkları kışkırtmaktan ve ayrıştırmaktan başka hiçbir işe yaramayan, sonuç doğurmayan politikalarınızı sonsuza kadar yutacağımızı mı, yutturabileceğinizi mi sandınız!?
                Gerçeklerin acımasız, affetmeyen sonuçlarıyla karşı karşıyasınız. Bedelini halklara ödettiremeyeceksiniz. Bütün toplumun değerleri üzerinden bayrak gibi, Atatürk büstlerinin tahrip edilmesi gibi yaratılmak istenen provokasyonlardan medet umarak halkları karşı karşıya getirme, çatıştırma taktikleri boşa çıkarılmıştır, boşa çıkarılacaktır!... Belleklerimiz henüz yetmişli yılların provokasyon senaryolarını unutmadı. Halklar şimdi perde gerisinde duran karanlık elleri daha iyi seçebiliyor.
                Evet, sonuç olarak diyebiliriz ki; Kobane direnişi konusunda alınacak tutum, izlenecek politik-pratik hat; kimin, ister devletler olsun, ister sivil organizasyonlar; her çevrenin gerçek yüzünü açığa çıkaracak kadar yalın ve keskin bir tabloyu ortaya koyuyor. Evet, anlıyoruz ve biliyoruz, Ortadoğu’ya yönelik her devletin açık, gizli bir hesabı var. Ve halkların boğazlanması üzerinden mevzi kazanmak istiyor. Ancak direnen Kobane, destek veren halklar kendi hesaplarını ve politikalarını ortaya koyacak akla, bilgiye sahiptir!...
Eğer  19 yaşına Kobene ‘de giren  genç kadının savaştığı evden annesine yazdığı, mektubun anlattığı o içten duyguları, o özlemi anlarsanız Kobene direnişinin  ruhunu  anlamaya başlıyorsunuz demektir.
Ve son  söz olarak diyebiliriz ki;mitolojiden tarihe ,tarihten günümüze ne  Kawa’nın  yaktığı ateş   söndürülebildi ne de Dehak’ın  soyu tükendi.Bugün de Kobene direnişçilerinin ,halkının yüreğinde ışıldayan kıvılcımlar Kawa’nın yaktığı ateşin özgürlük tutkusunun gökyüzünü aydınlatan  kıvılcımlarıdır…