havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Korkunun bedeli!

2018'e, AKP-CHP arasında belediyeler ve Kılıçdaroğlu üzerinden yoğun tartışmalarla giriyoruz. İlginç savlar ileri sürülüyor.

6483

  Meğer, kimi iş adamlarından belediye başkanı veya çok yakınları rüşvet istiyormuş!? Ama bu ödlek iş adamları yüzleşmeye ve suçüstü durumuna rıza göstermiyorlarmış!? Burada kast edilen, en azından benim anladığım Beşiktaş Belediye Başkanı… Siz böyle tepe üstü duran iddialarla memlekette herkesi makamından edebilirsiniz. Kanıt yok, iddialarınız, hatta iddia bile demek mümkün değil, geçerken ettiğiniz laflar kanıt sayılıyor. Bu tür söylentilerle, fısıltılarla bir kararname ile Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlıktan almak bile mümkün! Daha dün Avrupa’da “Türkiye bir hukuk devletidir” demişleri ya! Evet bir hukuk var, kanun hükmünde kararname hukuku!... Yalnız bizdeki bu hukuk, ayakları üzerinde durması gerekirken, elleri üzerinde memleketi dolaşmak gibi bir garip görünüm içerisinde, ters yüz edilmiş, tepe taklak ortalıkta salınan acayip bir hukuku…

 

Beylerin her söylediğine biz inanıyoruz. Hayatlarında, gerçeğin dışında tek laf etmemişler… Sahi bu Kabataş işi ne oldu? Hala rüyalarıma giriyor, o üstleri çıplak, başları bandanalı, deri pantolon giyinmiş sapkınlar güruhu! Kabataş iskelesinde çocuk arabasıyla giden türbanlı hanımefendiye yaptıklarını dinleyip durmuştuk! Ne oldu o iş, söylesenize ağabeyler? O görüntüleri izlediğini söyleyen İsmet Berkan ağabeyimiz,  eski gazete arşivlerinde bir siluete döndü… Yazık oldu İsmet Efendiye!

 

2018 neredeyse, normalin kalmadığı, normların değersizleştirildiği, toplumları ve ülkeleri bir arada tutan değerlerin aşındırılıp tasfiye edildiği bir birikmiş sorunlar yumağının içerisine doğdu. Yoksulla fakir arasındaki uçurum, sadece yasal sınırları, ahlaki sınırları, vicdani sınırları değil, bütün sınırları aşmış durumda.  İçeriden ve dışarıdan her gün kendini yeniden üreten sorunlarla boğuşacak olan bir 2018 yılına girdik. Yeniden, Avrupa seferine çıkıyoruz, nafile! Teröre ve terörizme “bahçıvanlık” yapanlardan söz ediliyor. Eveeet şimdi hatırladım FETÖ’nün bahçıvanı kimdi? Hangi bahçelerde büyütülüp beslenmiş ve ülkenin kılcal damarlarında sörf eyleyecek olanaklara kavuşturulmuştu? Hangi bahçıvanlar onları, bahçenin en nadide, en özel, en ayrıcalıkla köşelerinde büyütüp beslemişlerdi? Hala övgüleri bazı TV kanallarında yayınlanıp duruyor.

 

Sadece bunlar mı? Neredeyse bulunan her fırsatta her alan ve özel durumda, birileri durumdan vazife çıkararak ve bahçıvanlarına fazlasıyla güvenerek, laiklik ve cumhuriyet tahribatını ve taşlamasını üstlenmiş gibi girişimlerde bulunmaktan, saldırganlıktan kaçınmıyorlar… Diyanet bir fetva kurumuna dönüşmüş… Mübarekler sanki şeyhülislam!

 

Bunlar yetmiyor, topluma korku salacak retorik ve ritüellerden de geri durulmuyor . Kararnameler eşliğinde sanki memlekette hiç kimse okuduğunu anlamıyormuş gibi, anlamlandıramıyormuş gibi, ucu açık, ve bilerek, ve isteyerek muğlaklaştırılmış söylemlerle korku dağları yaratılarak, sadece bugün değil, gelecek de teslim alınmak isteniyor. Hukukçular okuduğunu anlamıyor, aydınlar anlamıyor, üniversiteliler anlamıyor, tarafsız olanlar anlamıyor, muhalefet partileri anlamıyor… Sadece onlar anlıyor! Öyle mi? Siz bunu Nasrettin Hoca’nın külahına anlatın (sahi Nasrettin  Hoca’nın külahı var mıydı?)

 

Birkaç sözümüz de Kılıçdaroğlu’na; Sayın Başkan, Ataşehir ve Beşiktaş operasyonunun hukuki değil siyasi olduğunu söylüyor… Ee Sayın Başkan o zaman sizin de buna siyasi bir cevap vermeniz gerekiyor. Dünya alem biliyor ki, siyasi cevap sadece üç-beş gazeteciye yapılan açıklama değildir. Sadece o değildir ve sadece grup toplantılarında yapılan konuşmalar değildir… “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı”, “kul hakkı yetirtmem” genellemeleri yetmez… Yüzde 76 oy alan bir belediye başkanının görevden alınmasına tepki göstermek için belediyenin önüne gelen insanların sayısını düşünün, siyasi cevabın nereden verileceğini görürsünüz, anlarsınız…

 

Hukukun evrensel kuralları ve demokratik tepki sadece söylemden ibaret değildir… Kitlelerin somut ve maddi gücünü açığa çıkarmak, bilinen en etkili siyaset yapma ve siyasi cevap verme biçimidir…

 

Sonuç olarak, bunca gerçeği çarpıtan, dün söylediğini unutturmak için bugün yeni yeni söylemler geliştiren, medyanın gücünü ve etkinliğini sonuna kadar kullanan bir egemen siyasi realite içerisinde, doğrudan kitlelerin içerisinden, onlara dokunarak, onların demokratik, evrensel hukuktan kaynaklanan haklarını somut olarak ortaya çıkarmak en etkili ve imkansız olmayan bir siyaset yapma biçimi olarak hayatın dayattığı dünün gerçeğine en uygun yol gibi görünüyor.

 

Unutulmasın, yazımızı bir Arap Atasözü ile bağlayalım; Korkunun bedeli her zaman cesaretin bedelinden daha ağır olmuştur... Titrek, ürkek, tereddütlü, yalpalayan tutumlarla, içinde bulunulan gerçeği değiştirmek, olumsuzu olumluya çevirmek, problemleri aşmak Türkiye’yi içinde bulunduğu iç ve dış problem sarmalından kurtarmak olanaklı değildir…