havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

MC KINSEY; "IMF'SİZ IMF!"

Konuyu azıcık geriden alalım. Daha doğrusu, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın sözlerinden başlayalım; ekonomik kriz yoktu, Türkiye'nin dış düşmanları vardı, Türkiye ekonomisini çökertmek isteyenler vardı ve bunlar döviz kurunu kurşun olarak kullanıp, ekonomiyi çökertmek istiyorlardı.

7663

  Böyle söylemişti Sayın Erdoğan ve “Kriz yok, manipülasyon var” diyerek noktayı koymuştu.

Dahası adalet bakanı Abdülhamit Gül, “Sıkıntılar psikolojik” demişti. Buraya kadar anladık. Peki, damat ne yapmış? Evrensel gazetesinin 29.09.2018 tarihinde manşete taşıdığı gibi “Ekonomi sermayenin ‘kriz avcısına’ emanet” diye Mc Kinsey adlı Amerikan şirketine teslim edilmiş! Şimdi bu dış güçler, özellikle de adı konmadan tarif edilen bu dış güçlerin baş aktörü olan Amerika, kuru yükselterek bizim ekonomimizi çökertmeye çalışan güç değil miydi? “Dış mihrak”, “ dış odak” değil miydi? Bize her şeyin “yerli ve milli” olması gerektiği hatta hepimizin, A’dan Z’ye, iktidardan muhalefete aynı geminin yerli ve milli envanterine kayıt olmamız istenmiyor muydu? Karadenizlinin dediği gibi, “Ey ne oldi şimdi?” bütün bu sözler kulaklarımızda çınlarken, götürüp ekonomiyi o güzelim “yerli ve milli” olmayan ekonomik krizimizi, zaten başından beri körükleyen, bizi batırmaya çalışan, Amerika’nın gayrı milli, gayrı yerli “kriz avcısı” Mc Kinsey’e teslim ettik? Oldu mu Berat bey? Hiç değilse, IMF’ye gitseydin, hani onlara biraz “alışmıştık”. IMF hani azıcık “yerli ve milli” olmuştu. Şimdi götürdün bizi, elin Mc Kinsey’ine teslim ettin. Bilemiyoruz, sayın adalet bakanı bu Mc Kinsey konusunu psikolojinin hangi alanından bize izah etme lütfunu gösterecek? İşin “milli ve yerli” tarafına baktığımızda görünen odur ki, ekonomi IMF’siz IMF’ye teslim edilmiştir! Çelişkiler giderek daha çok keskinleşirken, bir yanda iktidar himayesinde, devlet olanakları birilerine peşkeş çekilirken, örneğin üçüncü hava limanında Aykut Erdoğdu’nun açıkladığı iddialara göre, 32 milyar TL peşkeş çekilirken, öte yandan borç yüzünden, geçim sıkıntısından İsmaillerin, Ramazanların intiharlarına, vicdanı olanların üzüldüğü günleri “yerli ve milli” atmosfer içerisinde hep birlikte  yaşadık. 
Ekonomik krizler, basit, yalın bir ilişki biçimi değil. Kendisini sadece ekonomik alanlarla sınırlı tutmaz, giderek genişler, derinleşir ve hayatın her alanında kendisini yeniden üretir. Hukuku, kültürü, sosyal ilişkileri, adaleti, ahlakı, vicdanı derinden etkileyerek toplumun etik değerlerini bozar, vicdanını çürütür. Her şeyi olağanlaştırmaya, kadermiş gibi göstermeye ve onu kabul ettirmeye, krizden zarar gören, onun muhatabı olan, yaşamı her gün daha ağırlaşan, yoksullaşan emekçi yığınları bu soygun ve sömürü kültürüne ikna etmeye ve hatta onu kendi çıkarlarına yabancılaştırarak krizi üreten ekonomik sisteme, sermaye düzenine ve onun siyasal iktidarlarına ve hükümetlerine yedeklemeye büyük çaba gösterir.  
Geniş yığınları, edilgenleştirip düzene muhalefet etmeyecek bir çizgide toparlamak için, bütün araçları kullanır, propagandanın tüm biçimlerini dener. Dini, günlük ilişkilerin, daha doğrusu sermaye iktidarının sürekli kılınması ve onun hükümetlerinin politikalarının kabullenilmesi için, ahlaksızca istismar edilir. Ve propaganda çeşitlenir; bazen küfür dili, bazen sömürüyü gizleyen, onun üstünü örten magazinleştirme, üçüncü-beşinci dereceden olayları, gündemin en ön sıralarına çıkarma ve her türlü yönlendirici, bilinci çarpıtan hatta bilinci çürüten hatta tüm emekçileri kendi çıkarlarına yabancılaştıran ve sömürücü sınıfların bütün tarihsel birikiminden yararlanan ahlaksız bir yöntemi, kutsal değerler adına sahnelemekten geri durmaz. Bunu iktidar sözcüleri, besleme köşe yazarları, satın alınmış “”çıkar simsarları” ve geniş medya ağıyla gerçekleştirmeye çalışırlar. 
Bakınız, biraz bekleyelim Mc Kinsey’in, daha önce “Dış güçler, dış manipülasyonlar” söylemleri unutulup, unutturulup bir yana bırakılarak neredeyse en birinci, en yerli, en milli bir şirket, bir güç ve Türkiye dostu olarak lanse edilmeye çalışılacağı günleri gördüğümüzde şaşırıp kalmayalım. 
Özetle yinelemek gerekirse, önümüzdeki günler, yaklaşan yerel seçimleri de dikkate aldığımızda, bir yandan krizin yükünün, Mc Kinsey öğütleri dinlenerek ve eliyle ve yönlendirmesiyle emekçilere yıkılacağı ve bir bütün yandaş, yalaka cenahı ve iktidar sözcülerince iyi bir şey yapılıyormuş gibi işçi sınıfı ve emekçiler içerisindeki “Truva atları” aracılığılıyla da desteklenerek; “ Elimizi taşın altına koyalım” “milli” güzellemeleriyle hayata geçirileceğine, geçirilmeye çalışılacağına tanıklık edeceğiz.
Biz bu IMF, Mc Kinsey gibi uluslararası sermayenin akbabası şirketlerin, sermayenin emperyalist merkezlerin ve onu işbirlikçi hükümetlerinin krizlerin yükünü emekçilerin sırtına yıkan kuruluşlar olduğun biliyoruz ve onların yüzlerini açığa çıkarmaya ve gerçek kimlikleriyle halklara anlatma mücadelesini sürdüreceğiz!..