havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

MISIR’DA DARBEYE, SURİYE’DE SAVAŞA!...

1442
               Hükümet sözcülerinin ve malum medyanın; önce Suriye, sonra Gezi Parkı ve nihayet Mısır’da gerçekleşen darbeye ve sonrasındaki gelişmelere yönelik sürdürdüğü propaganda çok basit bir mantık üzerinden şekilleniyor. Hükümetin söylemlerine ve politik tutumuna karşı olanlar, farklı söylemler ve düşünceler ifade edenler; bu basit mantık üzerinden etkisiz kılınmaya çalışılıyor.
                Suriye’ye yapılacak dış müdahalalere karşı mı çıkıyorsunuz; o halde siz diktatör Beşar Esad’ı ve onun rejimini destekliyorsunuz. Kimyasal silahlar ve diğer yollarla Esad’ın halkını katletmesine sessiz kalıyorsunuz, onaylıyorsunuz. Gerçekten Suriye’ye bir dış müdahaleye karşı çıkanlar Esad rejimini mi desteklemiş oluyor. Suriye üzerinde hesabı olan, çıkarı olan emperyalist güç merkezlerinin ve onlara eklemlenmiş olan ülkelerin söylemlerini bir kenera bırakırsak; başını ABD ve Rusya’nın çektiği iki güç merkezinin Suriye üzerindeki stratejik çıkar hesaplarına dayalı politikalarını önemli olmasına rağmen şimdilik konumuzun dışında bırakarak bu soruya kesinlikle hayır cevabını verebiliriz.
                Bugüne değin dünyanın her köşesinde varlığını sürdüren diktatörlüklere ve yapılan darbelere arka çıkanların, Kralların, Şahların, diktatörlerin ve darbecilerin sırtını sıvazlayıp onların iktidarlarını sürdürmesine dayanak teşkil edenlerin; şimdi bugün demokrasi ve demokratik değerler, halkların hakları adına söyledikleri her şey kendi gerçek çıkarlarını perdelemenin ikiyüzlü propagandalarında başka bir anlam taşımıyor!...
                Bu konuda örnek vermeyi bile gereksiz görüyorum. Şöyle başımızı kaldırıp Afrika’dan Latin Amerika’ya ve yakın coğrafyamıza bakarsak sayısız örnekleri görebiliriz.
                Suriye’ye El Kaide ve El Nusra adına çarpışanlar mı demokrasi getirecek!? Bunlar mı Suriye halkını özgürleştirecek!? Suriye’de bu çevreler Kürtlerle çarpışarak mı Esad rejimini devirecek!? Kimi kandırıyorsunuz!... Suriye’ye demorkasiyi, özgürlükleri getirecek tek güç; gerçek Suriye halkının mücadelesi olacaktır. Bizler tam da bunu savunuyoruz. Tam da bu nedenlerle ne Esad ne El Nusra ne de Sunni mezhep fanatizmini körükleyenler ve dahi Esad’ı devirme adına atılacak bombalar Suriye halkını özgürleştirebilecektir!...
                Bu yol ne Esad’ın ne El Nusracıların yoludur; bu yol Suriye’nin gerçekten bağımsızlık ve demokratik bir ülke olmasını isteyen aklın, bilimin ve halkların bağımsız yoludur.
                Taksim Gezi Parkı olaylarında da benzer propagandaları duyduk. “faiz lobisinin oyunu” dendi, “darbe çağrısı yapılıyor” dendi, “dış mihraklar” dendi ve yalan üzerine yalan; saymakla bitmez. Be kardeşim; Taksim’de toplananlar Türkiye halkının ta kendisiydi. Her milliyetten, her inançtan, her yaştan, her cinsiyetten Türkiye halkının ta kendisi!... Demokratik ve anayasal haklarını kullanıyordu herkes. Niçin siz “diktatör” yakıştırmasını düşünecek yerde, “adamı sallandırırlar” diye göndermelerle cevaplar verdiniz. Artık şunu herkes anlamalı, en başta da diktatörler ve diktatörlük hevesi güdenler; öyle “adamı sallandırmak” kolay iş değil, bu işin astarı yüzünden pahalı oluyor. Halkın eli de armut toplamıyor!...
                Mısır’a dönersek; Mursi’yi mi eleştiriyorsunuz, öyleyse siz darbeci Sisi taraftarısınız. Önce şunu söyleyelim; biz Mısır için ne Mursi ne Sisi, gerçek demokrasi diyoruz!... Evet; Mursi seçimle iş başına geldi, ama onu iktidara taşıyan esas gücün Tahrir Meydanındaki direnişin rüzgarları olduğunu unutarak “mübarekleşme” yolunu seçti. Mursi Mısır’a demokrasi mi getiriyordu!? Kafasını sandığın içine sokanlar, demokrasiyi kendilerini iktidara taşıyan, ondan sonra da bütün demokratik değerleri, insan haklarını, hukukun evrensel normlarını o sandığın içine hapsetme yolunu seçenler; elbette bugün bizlerden farklı bir söylem çizgisi izleyecekler ve izliyorlar.
                Başbakan Erdoğan; şimdi Tahrir’e kızıyor, öfkeleniyor. Biz kısaca şunu hatırlatalım; Tahriri dolduran ve günlerce direnerek Mübarek diktatörlüğünü deviren Mısır halkının zaferini ilk önce Mursi ve İhvan, daha sonra da General Sisi çaldı. Biz bu nedenle Tahrir’den korkanların niçin korktuklarını biliyoruz.
                El Nusra ve El Kaidecilerle Suriye halkını kurtarma masalı anlatanlar, Taksime “faiz lobisinin organizasyonu” diyenler; elbette Mısır’da demokrasi isteyenleri ve Tahrir’in görkemli direnişini darbeciliğe destek olarak tanımlayacaklardır. Birkez daha yineleyelim; General Sisi gerçek anlamıyla Mısır halkının zaferini çalmıştır. Bizim emperyalistlere, darbecilere her türlü sömürücü rejimlere verebilecek en küçük bir desteğimiz olamaz, bu kendi tarihini kendi elleriyle yazanların kanıt ileri sürme gereği duymayacakları bir gerçekliktir!...
                Ancak; dünyadaki her gelişmeyi önlerinde el pençe divan durdukları emperyalist şeflerin eseri sayan;  halkları ise sürü yerine koyanlarınbunu anlamayacakları gibi, çarpıtma gayretleri hiç şaşırtıcı değil!...
                Bu konuda son sözümüz; biz diktatörlere, diktatörlüklere, darbelere, darbecilere karşı olduğumuz kadar nükleer, biyolojik, kimyasal ve konvansiyonel silahların varlığına ve kullanılmasına da karşıyız. Hatta insanlığın özgür geleceği için bırakın bu silahları kuru sıkı tabancaların bile çöpe atılmasını savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz!...
                Hadi yazımızı güncel, siyasal bir fıkra ile tamamlayalım...
                Napolyon Bonapart dünyaya geri gönderilmiş. Bakmış ki dünya eski dünya değil. Önce Obama’yı ziyarete gitmiş, demişki: Sayın Obama; “sizin elinizdeki savaş teknolojisi bende olsaydı Waterloo savaşını asla kaybetmezdim.” Sonra Putin’i ziyaret etmiş, Putin’e de: Sayın Putin; “sizdeki istihbarat örgütü KGB bende olsaydı, Waterloo savaşını asla kaybetmezdim”.  Sonra Napolyon Bonapart Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmiş; Başbakan’a: “Sayın Erdoğan; sizi destekleyen medya gücü benim elimde olsaydı, Waterloo savaşını kaybettiğimden tek bir kişinin bile haberi olmazdı.”