havadurum

MÜKEMMELİYETÇİLİK

Her işin kusursuz yapılması mümkün müdür?

9379

 

 

Mükemmeliyetçi bireyler ya hep ya hiç mantığıyla işin en iyisini yapma peşinde koşarlar. Yorucu değil mi? Mücadelenin keyfini yaşamadan hep sonuca odaklı bir yaşam yıpratıcı ve fazlasıyla stresli olmaz mı? Dünyanın en yüksek dağına çıkarken ayağınıza toz değmemesini ister gibi. İşin başka bir boyutu ise süreç odaklı olmayan bir yaşamda erişilen hedeflerin gün geçtikçe anlamsızlaşması yaşamı ve benlik değerini de anlamsız kılmaya başlar.

Mükemmeliyetçilik genellikle en iyiyi yapma çabasıyla karıştırılır. Oysa sağlıklı bir şekilde elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmakla mükemmeliyetçilik arasında fark vardır. En iyiyi başarmak için çaba gösterenler başarılı olmak ya da hedeflerine ulaşmak için gösterdikleri bu çabadan zevk alırlar. Mükemmeliyetçi kişiler ise hiçbir zaman ve koşulda hata yapılmaması gerektiğine inandıklarından kendilerinden ve yaptıklarından sürekli kuşku duyup, kaygı içinde yaşarlar.

Gordon H. Flett ve Paul L. Hewitt (2002) üç çeşit mükemmeliyetçilik tanımlamıştır:

§  Kendine yönelik: Ulaşılması olanaksız ve gerçek dışı standartlar belirleme eğilimi. Kişi kendisine son derece yüksek beklentiler dayatır, hata kabul etmez ve sürekli olarak kendisini eleştirir.

§  Başkasına yönelik: Belirlenen gerçek dışı ve yüksek standartlara başkalarının uymasını bekleme eğilimi. Bu kişiler başkalarına iş veremezler, yaptıklarını beğenmez, sürekli hata bulurlar. Genellikle öfke ve doyumlu ilişki kuramama sorunları vardır.

§  Sosyal beklentiler: Başkalarının kendilerinden ulaşılması olanaksız beklentileri olduğu inancı. Bu kişiler çevrelerinden onay ve takdir görmek için çok yüksek standartlara ulaşmaları gerektiğine inanırlar. Genellikle öfke, standartlara ulaşamadıklarında depresyon ve başkaları tarafından yargılanma korkusu duyduklarında da sosyal kaygı sorunları vardır…

 

“Boğulacaksan büyük denizde boğul” gibi sözler motivasyon aracı gibi düşünülse de mükemmeliyetçiğin olumsuz tetikleyici unsuru olabilmektedirler. İnsanoğlunun her gün pek çok alanda geliştikçe, sınırları daha da zorlama isteği… Bunun okullarda, bilimde, sanatta vb. bitmek bilmeyen bir yarış havası içinde yansıtılması…Mükemmeliyetçilik ile neredeyse anaokulunda tanışıyoruz artık. Çocuğun boya kalemini tutabilmesi ve resmi boyayabilmesi değil çizgileri hiç taşırmadan boyayabilmesi önemli.. Ya da 95 almak ile 100 almak arasında bir uçurum var neredeyse…

Mükemmel Çocuklar

Her anne baba çocuğunun hayatta başarılı olmasını, derslerinin iyi olmasını, spor yapmasını, sosyal etkinliklerde bulunmasını ister. Çocuk sosyal ve akademik hayatın içinde var oldukça duyulan haklı gurur oldukça güzel bir duygudur… Bu süreç içinde eğer anne babalar aşırı mükemmeliyetçi bir tutum içine girerlerse, bu tutumun yaratacağı sonuç “mükemmel” bir çocuk değil, “mükemmel” olamama kaygısı taşıyan ve bu kaygı büyüdükçe, gitgide kısır döngü haline gelen “mükemmelim – değilim” çatışmasına yenik düşen bir birey olacaktır. Bu nedenle çocuğunuza her şeyi iyi/yapması yerine az ama istediği zevk aldığı uğraşları olması; akademik başarının da inişli çıkışlı zamanları olabileceğini anlaması ve hata yapmadan öğrenmenin gerçekleşmeyeceği yönünde telkinlerde bulunuyor olmanız mükemmeliyetçi tutumla beraber gelecek olası kaygı, korku, depresif yapılanmaları önleyici olacaktır.

Hayatta her zaman tek plan değil A,B,C planlarının da olabileceğini hem söylemek hem de kendi hayatınızdan örneklerle çocuğunuza model olmanız işe yarayacaktır.

 

Kendi mükemmeliyetçiliğinizle çocuğunuzun başarılarını, planlama ve organizasyon becerisini birbirinden ayırabilmek; her çocuğu kendi yeterliklerine ve yaşam hızına göre değerlendirmek önem taşımaktadır.

 

Unutmamalıdır ki mükemmel olan yaşamın ta kendisidir….