havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

MÜREKKEBİ SADECE YALAMIŞLAR!...

917
İşin cılkı çıkınca, gelişmeler normalitenin sınırlarını aşınca; neyi, nasıl yazacağımız konusu da bir muammaya dönüşüyor.
Ülkede seçimlere gidiliyor. Genel manzaraya baktığınızda seçim sürecinin olağan, olması gerektiği gibi işlediğini kim söyleyebilir!... Seçime katılan bir partinin bürolarına, ülkenin çeşitli il ve ilçelerinde saldırılar düzenleniyor. Bu durum karşısında; seçim güvenliğini sağlamakla yükümlü olan başta siyasi iktidar olmak üzere, devletin çeşitli kurumları görevlerini yasaların ön gördüğü ölçülerde yerine getiriyorlar mı?
Bunca olanlar yetmezmiş gibi, Adana ve Mersin illerinde HDP Örgüt Binalarına bombalı saldırılar düzenleniyor, bir katliam planı şans eseri  gerçekleşmiyor. Konuya ilişkin soruşturmalara gizlilik kararı getiriliyor!... Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor; “Neyin altından neler çıkacak göreceğiz” diyor. Bu açıklamaları duyduğumuzda neyin altından nelerin çıkarılacağı, çıkarılması gerektiği soruşturmaya yön verilmek istendiği  insanın aklına gelmiyor değil!...Ve nihayetinde zanlının eski bir DHKP-C li olduğu açıklanı verdi. Yani, “Neyin altından ne çıktı?” gördünüz mü!... İlginç!... Davutoğlu(!) “mal bulmuş magribi” gibi açıklamalarla, sanki böyle olunca Hükümetin sorumluluğu ortadan kalkmış havalarına girdi. Az-çok politika ile uğraşanlar DHKP-C`nin merkezi politika olarak bu bombalama eylemini yapmayacağını bilir. DHKP-C bağlantısı yapmak isteyenler, daha doğrusu “neyin altını” eşeleyip, DHKP-C bağlantısı kurmak isteyenler, IŞİD bağlantısına dair iddialar ortaya çıkınca ne diyecekler? Merak ediyoruz... 
Biliyorum bu yazdıklarımın genel tablo açısından fazla bir anlamı yok. Normaliteden sapmışız bi kere. İktidarı kaybetme korkusuna kapılanlar, bulundukları konumlarını, mevzilerini kaybetmemek için akla hayale gelmeyecek işler peşindeler!...Bizler ise hukuk, anayasa, seçim güvenliği kavramlarını boşuna tekrarlayıp normalite arıyoruz.
Baksanıza bırakın Türkiye’yi, Mısır Eski Cumhurbaşkanı Mursi’nin idam kararını bile seçim malzemesi yapmaktan kaçınmayan bir gerçeklikle kaşı karşıyayız. Daha dün kadar yakın bir zamanda idam ipini sallayanlar, idam cezasını geri getirmekten söz edenler söylediklerini unutmuş görünüyorlar.
İdamlara ilişkin bir cümle de biz söyleyelim. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, kime karşı uygulanırsa uygulansın; idam cezaları devlet eliyle işlenmiş siyasi cinayetlerdir! Biz bu tutumumuzu dün de ifade ettik bugün de ifade ediyoruz.
Şöyle bir düşünelim; hiç istemeyiz, temenni etmeyiz ama HDP’nin yerine AKP İl Binaları’na benzer bir saldırı olsaydı neler yapılacağını, kimlerin suçlanacağını düşünebiliyor musunuz?!... CeHaPe zihniyeti, HaDePe teröristliği, MeHaPe saldırganlığı üzerine ne söylevler ne suçlamalar dinlerdik!...
Eski, paslı silahlar yeniden kınından çıkarılıyor. Sanki ülkeyi başka birileri yönetiyormuş gibi; “mağduriyet”, “idam”, “kefen” nereden ne çıkarabilirim telaşı AKP yönetimini sarmış görünüyor. Davutoğlu, diğer parti liderleri yanlış bir cümle kursa da cımbızlayıp üzerine laflar etsem aczine düşmüş görünüyor. Oysa yanlarında sayısız danışmanlar, köşe yazarı, okumuş yazmış, mürekkep yalamış onlarca insan var!... Biz daha dişe dokunur laflar duymak isteriz!... Ama öyle anlaşılıyor ki bu adamlar, yalnızca mürekkep yalamışlar!.. Başka bir ifade ile mürekkebi yalnızca yalamışlar. Eee bu kadar mürekkep yalayınca, mürekkebi bu kadar çok yalayınca bazıları kaçınılmaz olarak yalaka oluveriyor!... Gerçi yalakalık konusunda, yalakalığın kime, ne zaman yapılacağı, yakalalıkta hangi argümanların kullanılacağı konusunda bu işin piri sayılabilecek şahsiyet, Baba Barlas`tır. O, bu işlerin piri sayılır!... Ne söyleseler halkın inanacağı bir gafletin içerisine düşmüşler!... Haksızlık yapmayalım, biliyorum işleri zor; savunacakları değer, tutunacakları dal kalmamış görünüyor. Gölgesinde nemalandıkları, beslenip palazlandıkları iktidar ağacı çatırdıyor, üzerlerine devrileceği korkusuyla rahatlarının bozulacağı telaşıyla akıl ve izandan her saniye biraz daha uzaklaşıyorlar.
Duydukki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanın Görmez`e, zırhlı bir mercedes gönderecekmiş, saray envanterinden!... Biz, bu “sürprizi” duyunca, Savcı Zekeriye Öz`ün kulaklarını çınlattık. Hani bir zamanlar cicim aylarını yaşarken Zekeriya Öz`e de zırhlı mercedes gönderilmişti. Biz bu işe şimdilik sadece gülümseyip, geçiyoruz. 
Normalite her an biraz daha kayboluyor, anlamsızlaşıyor.
Şimdi, verili duruma bakarak; sağlıklı, güvenlikli, huzur içinde bir seçim ortamında olduğumuzu ve sandıkların gerçekten hilesiz hurdasız olarak sonuçları yansıtacağını söyleyebilir miyiz!? Bu sorunun cevabı halkın sandık başlarında göstereceği disiplin, uyanıklık ve özveri ile gerçekleşebilir.  Oy vereceğiz. Ve son aşamaya kadar verdiğimiz oyların izini süreceğiz!
Bu bölümü bir cümle ile tamamlayalım. Sayın Cumhurbaşkanı; Mursi’nin idamı için; “Sandığa ve millet iradesine idam!” diye bir yorum getiriyor. Bizde aynı mantıkla HDP bürolarına yapılan saldırılar ve bombalı eylemler için; “Sandığa ve millet iradesine sabotaj!” diye bir ek katkı yapmış olalım.
Buradan Metal İş Kolu’ndaki direnişlerle ilgili birkaç şey söylemeliyiz. Öncelikle sarı sendikacılığa karşı, kölece çalışma koşullarına karşı, tüm baskı ve ihanete karşı direnen metal işçilerini saygıyla ve umutla selamladığımızı ifade edelim.  Daha önce DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın grevini erteleyen, aslında yasaklayan Hükümetin bir üyesi olan Ali Babacan bu direnişle ilgili olarak; “Eylemi zamanlaması biraz manidar.” Sayın Bakan’ın bu açıklaması işçiler açısından hiç babacan bir tavır olarak görünmüyor. Biz Sayın Bakan’ın savunduğu ideoloji ve izlediği politikalar gereği patronlara nasıl babacan bir tutum içerisinde  olduğunu zaten biliyorduk. Şimdi de kimlere babacan olduğunu binlerce metal işçisi ve onların eşleri, çocukları görmüş oldular.
İşçi sınıfı tarihi yazılırken Ali Babacan’ın sözleri de bir dipnot olarak, öğretici bir dip not olarak yazılacak ve işçi sınıfının bilincinde, hafızasında gereken yeri alacaktır.