havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

MUSTAFA EKMEKÇİ VE KEKLİK!..

Bilmeyenler ve unutanlar için, Mustafa Ekmekçi ile ilgili çok kısa bir hatırlatma yapalım..

6990

  Ekmekçi, kaleminin onurunu koruyan, Cumhuriyet Gazetesi’nin saygın köşe yazarlarından birisiydi. 70’li yıllarda, benim de üyesi olduğum TÖB-DER’e ara sıra uğrardı. Sohbeti dinlenen ve saygı gören gazetecilerden birisiydi. Kendisini bir kez daha saygı ile anarken onun köşesinden öğrendiğimiz “Keklik” anlatısını sizlerle, özellikle bugünlerde paylaşmanın yararlı olacağını düşündüm…

 

Bir askeri birlik, doğu illerinden birisinde tatbikata çıkar!... Tatbikatın yapıldığı günlerde, bir köy muhtarı, birlik komutanına bir keklik getirir. Komutan, köy muhtarına teşekkür eder, kekliği alır ve bir askeri çağırarak, kekliği kesip, yemek için hazırlamasını söyler. Muhtar itiraz eder; “Aman komutan ne yapıyorsunuz? Bu kekliği saklayacaksınız, çünkü bu keklik, özel bir kekliktir. Bunun ötüşüne diğer keklikler gelecek ve sis o keklikleri avlayacaksınız” der. Birlik komutanı bir an düşünür ve kekliği verdiği askeri yanına çağırır, kekliği askerin elinden alır, bacaklarından ikiye ayırarak yere fırlatır. Sonra muhtara dönerek der ki; “kendi soyuna ihanet eden bir canlıdan hiç kimseye yarar gelmez, eğer bu keklikse, onun eti bile yenmez.” Muhtar şaşkınlıkla hiçbir şey söylemeden birlik komutanına bakar”

 

Nedense, geçtiğimiz hafta aklıma bilemediğim bir nedenle(!) Mustafa Ekmekçi ve onun bu keklik anlatısı geldi. Ben de bu hatırlatmayı şimdi, kaleminin onurunu koruyan ve düşüncesini ifade etmekten ödün vermeyen gazetecilere ve insana ve insanlığın biriktirdiği ortak değerlere ve onun haklarına ihanet etmeyenlere ithaf etmek istedim.

 

ÇAPULCULAR VE YALANCILAR

 

Bugünlerde, yani Gezi protestolarının yıldönümü nedeni ile Gezicilere dair çeşitli programlar dinledik, yazılar okuduk. Ne denmişti onlar için? Çapulcular!...

 

Taksim alanı üzerinde hesapları olan, hatta daha açıkçası rant hesapları olanların, planlarını ve projelerini kursaklarında bırakan ve döneme damgasını vuran; Taksim’i, Taksim’in yeşilini, ağacını ve esas olarak da genel anlamda, çevre ve doğayı koruma duyarlılığı ile ayağa kalkıp; “Biz İstanbul’a ihanet ettik” diyenlere karşı, İstanbul’u savunanların, o toplumsal hayatımıza, iz bırakan çapulcuları öncelikle saygı ile andığımızı belirtelim…

 

Kanları ile suladılar savundukları alanları, meydanları ve bedeller ödeyerek düşüncelerini sahiplendiler. Şimdilerde, yeniden tartışılıp, yeniden suçlanıyorlar…

 

Ve biz biliyoruz ki, insanın emeğini, insanın değerlerini, yaşam alanlarını, özgürlük alanlarını sömürenler, ranta çevirme hesapları yapanlar, çürümüş, geleceği olmayan ve tarihsel olarak ömrünü tamamlamış ideolojilerin sahipleridirler. Ellerinde kalan tek silah, toplumların kutsal değerleri üzerinden, yalanlar ve iftiralar üreterek, insanlığın geleceğini savunanları karalamak, onları etkisiz kılmak, başarabilirlerse yok etmek çizgisi üzerinden, kendi çürümüş ideolojilerinin ve ekonomi politikalarının gerekçelerini oluşturmak…

 

Ve Gezi sürecinde görüldü ki, “camilerde içki içtiler” yalanı ortalığa atıldı ve cami imamı tarafından, bu gerçek din adamı tarafından bu iftira, bu yalan boşa çıkarıldı. Sonra neydi? “Kabataş’ta türbanlı bacıya” saldırılmıştı… “Elimizde görüntüler var” denmişti, hepsi boş çıktı. Hayat bu yalanı da boşa çıkardı. Ve bugüne gelelim, topluma söyleyecek sözlerini tüketenler, o “bu şehre ihanet ettik” dedikleri İstanbul’un rantından vazgeçmeyenler, vazgeçmek istemeyenler, İstanbul seçimlerini iptal ettirdiler. Ve sandık yolsuzlukları ile ilgili “Görüntüler var” demişlerdi. Yani ve bir kez daha aynı yalana başvurmuşlardı. Ama bu görüntüler de bir türlü çıkarılamadı ortaya…  Belli ki görüntü falan yoktu ellerinde, gerekçe(!) aramışlardı seçimin iptali için…

 

Şimdi İstanbul onurunu korumak için, sözüne, oyuna ve iradesine sahip çıkmak için yekinip ayağa kalkma sorumluluğu ile karşı karşıyadır.

 

Yalanların burada sadece birkaçını sıraladık, şimdi gerçeklere sahip çıkmanın, yalanları bir kez daha etkisiz kılmanın, tarihe not düşüleceği 23 Haziran’ın öngünlerindeyiz… Ve zafer gerçeğe sahip çıkanların ve onu inatla savunanların ve insanlığın ortak değerleri etrafında birleşenlerin olur sonunda ve mutlaka…