havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Muhbirlikten medet ummak

1 Eylül Dünya Barış gününde muhbirlik ile ilgili bir yazı yazacağımı hiç düşünmemiştim. Ancak, Nato'nun en güçlü ordusuna sahip olan, güçlü bir polis teşkilatına sahip olmakla övünen, MİT dahil olmak üzere her türlü illegal örgütlenmelerle devletin güvenliği için akıl almaz yöntemlere başvuran, örtülü ödeneğinden, gizli tanıklık müessesine kadar güvenlikçi önlemleri baş tacı yapan bir ülkede şimdide muhbirlik sistemi kurulmak isteniyor. Bu girişimin anlamını iyi okumak gerekmektedir. Bu girişim iki boyutuyla anlam taşımaktadır. Tüm güvenlikçi önlemlere rağmen bir ihtiyaç olarak var edilmesi bir yönüdür. Ancak daha da önemlisi vatandaşlar arasında nifak tohumlarını ekerek, onları birbirine düşürmenin getireceği kaostan faydalanmak girişimidir.

1452

 Barış kültürünün gelişmesinin önündeki engellerden biri; insanların birbirleri hakkındaki önyargıyla başlayan, daha sonra çeşitli etkilerle geliştirilen nefret duygularının varlığıdır.

İhbarcılık sistemi böylesi bir gelişme için ideal bir ortamdır, bu sistemin teşvik edilmesinin altındaki esas neden budur; vatandaşlar arasında nifak tohumları ekmek, böylece onların dostluk ve dayanışmasını engellemek…

Kendi çarklarını döndürmek zorunda olan sermaye açısından, en büyük tehlike halkların birlik ve dayanışmasıdır.

Ancak birbirleri hakkında sürekli kuşkulu olma hali, para ödülünün de etkisiyle sürdürülür bir duruma dönüştürülünce;  birlik ve dayanışma potansiyel olarak ciddi zararlar almış demektir.

İhbarcılık sisteminin güvenlikçi politikalara vereceği destek dışında asıl önemli etkisi; yaratacağı kaos ortamında herkesin birbiri hakkında şüphe ile baktığı bir ortamın sonuçlarıdır.

Barış kültürü ilk adımda böylesi bir girişim ile darbelenir.

Sarayın, muhtarlar için mahallenizdeki ‘terör ile ilgili olanları ihbar ediniz’ çağrısı da böylesi bir çabanın ürünüdür.

Savaş politikalarının, savaş çığırtkanlığının siyasi irade tarafından önemli bir araç olarak başvurulan bir yöntem  olduğu şu günlerde savaş halinin tahkimi açısından halkların kardeşliğinin, dostluğunun, dayanışmasının engellenmesine dönük çabaların ne denli yoğunlaştırıldığına tanığız. 

Bunu boşa çıkarmak, bu planları bozmak; barışın kazanımı açısından olmazsa olmazlar arasındadır.

Kapitalist sistemin vahşi sömürüsü baskısı ve zorbalığına maruz kalan halkların birbirlerinden başka dostları yoktur.

Halklar, birlik ve dayanışmasını güçlendirerek bu uygulamalara karşı koydukları noktada önlerinde kazanacakları ve insanca yaşayacak yeni bir yaşam var olacaktır.

Halkların kardeşliğinden ve dostluğundan bunun için korkuyorlar, bunun için bu dayanışmanın engellenmesi adına türlü türlü tertiplere başvuruyorlar.

Daha dün Çanakkale’de Ezidi kadın ve çocuklar için yapılan yardımlar bunun için karalanmaya çalışıldı.

Aynı zihniyet, bugün kardeş kent protokolünün iptalini sağlamak için çaba gösteriyor.

Barış talebi, teröre verilen bir destekmiş gibi karalanmaya çalışılıyor.

Muhbirlik sisteminin yaratılmaya çalışılması bu çabaların devamıdır.

Yaşamın her noktasında vatandaşlar arasında yaratılan ayrılıklar beraberinde bir çatışma ve nefret kültürüne dönüştürülerek; bu zemin beslenmekte sermaye kendi düzenini bu şekilde sürdürmeye çalışmaktadır.

AKP iradesinin bu koşullara olan ihtiyacı yönetemezlik krizi ile birlikte daha da acil hale gelmiştir.

Hele 1 Kasım seçimleri nedeniyle  “ben olmazsam kaos olur” algısına ihtiyaç duyulduğu şu günlerde bu uygulamalar AKP’nin temel politikaları haline gelmiştir.

Bu çabaların yansımalarını birçok alanda görüyoruz.

7 Haziran seçimlerinde Çanakkale’de güç kaybeden AKP 1 Kasım seçimlerine yeni bir vali ile gitmekten yana bir tercihte bulunmuştur, elbet vardır bir bildikleri…

Dışarıdan bakıldığında son derece önem verilen koskoca ÇTSO yönetim kurulunun üyelerinin birbirleriyle dalaşmasının, toplantılara katılmayarak katılmış gibi imza atıp, sonra birbirlerini tasfiyeye çalışan bir uygulamanın var olduğu koşullarda ortaya çıkan fotoğraf yaratılmak istenen muhbirlik siteminin dayandığı temelle çok yakından ilgilidir.

Twitter fenomeni Fuat Avni’nin bir bildirimi daha gerçekleşiyor.

Seçim öncesi muhalif medyaya baskınlar başladı.

Bu sadece İpek Medya’ya yapılan bir baskın değil, basın ve ifade özgürlüğüne yapılan bir darbedir.

Bakalım devamında nelere şahitlik edeceğiz…

Hadi bakalım yandaş kalemler zaman muhbirlik zamanı, para ödülü de var, sarılın kalemlere

Nasıl olsa barış günü, ülkemizde basının sesini kesmek için düğmeye basıldığı bir gün oldu, övünün eserinizle!...