havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

NEDEN!...

1400
               Soma maden ocağında yaşanan katliamın nedenlerini anlamak için temel bir soru sormalıyız; Türkiye, maden kazalarında neden Avrupa birincisi ve Dünya üçüncüsü!... Evet, neden!... Ve soruyu buradan biraz daha ilerletelim; on iki yıllık AKP iktidarı döneminde bu tabloyu değiştirecek neler yapıldı veya bir şeyler yapıldı mı!? Bir not daha düşelim; bu Avrupa şampiyonluğu ve dünya üçüncülüğü öyle göğüs farkı bir birincilik ve üçüncülük değil. Takip eden ülkelere deyim yerindeyse “tur bindirmişiz”.
Bu birinciliğin ve üçüncülüğün son derece çeşitli nedenleri var; daha doğrusu birden çok nedeni var. Yasalardan ve mevzuatlardan kaynaklı nedenler, özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar, siyasetin ve siyasi iktidarın ticaretle, ticari işletmelerle kurduğu ilişkiler, insan hayatına verilen aslında verilmeyen değer, emeğin metalaştırılmış olması, işsizliğin yaygınlığı, esnek çalışma, kuralsız çalışma, sırala sıralayabildiğin kadar!... Buradan somut olaya dönersek; daha olayın ilk duyulduğu andan itibaren siyasi iktidarın dümen suyuna girmiş kimi yorumcular; “aman ha bu konuyu bir siyasi malzeme haline getirmeyelim” çığırtkanlığına başladılar. Hükümet ise üç günlük genel yas ilan etti. İstendi ki; siyasi iktidarın sorumluluğu örtbas edilsin, yas tutarak sorumlular sorgulanmasın, ağlayıp sızlayarak acılarımızı dindirelim ve bu katliamın sorumlularından hesap sormayalım. Mesele bu kadar açık!...
Dönelim Başbakanın Soma’da yaptığı açıklamalara; maden kazaları ile ilgili 100-150 yıl öncesinin İngiltere, Fransa ve Amerikasından örnekler vererek, “bu işin fıtratında var” diyerek vaziyeti daha doğrusu bu iş cinayetini, bu katliamı doğallaştırmaya, neredeyse bir kader olarak sunmaya gayret ediyor. Başbakanın açıklamasının bir başka yönü ve anlamı ise; bu kazada sorumluluğu olanların daha şimdiden korunup kollanmasına yönelik bir psikolojik iklim yaratıyor olmasıdır. Ama en önemlisi; maden kazaları ile ilgili kıyasladığı ülkelerde son 50 yılda neredeyse ölümlü kazaların yok denecek seviyelere inmiş olmasıdır. Belki 100-150 yıl öncenin kazalarıyla kıyaslamanın şöyle bir anlaşılır yanı olabilir; bugün bizde uygulanan maden çıkarma teknik ve yöntemleri, işyeri ve işçi güvenliği ve çalışma koşulları bir buçuk iki asır öncenin koşullarıdır. Ve o dönemin İngiltere’si, Fransa’sı ve Amerika’sının uyguladığı maden çıkarma yöntemlerinin düzeyinde kalmıştır.
Burayı geçelim ama şunu söylemeliyiz; bu iş yerinin mart ayında denetlendiği söyleniyor, kağıt üzerinde her şeyin mükemmel olduğunu belirten raporlar yazılmış, şimdi biz tekrarlıyoruz; hiçbir şey siyasi iktidarın, bu raporu düzenleyen müfettişlerin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının ve işverenin doğrudan sorumluluğunu ortadan kaldıramaz, gizleyemez!... Belki en az bunlar kadar, ahlaki olarak belki daha fazla yetkili sendikanın sorumluluğudur. İşçi sınıfının içine sızmış sendikacı görünümlü bu sermaye ajanları, Truva atları, işverenlere göbekten bağlanmış ihanet çeteleri; ayrıca ve özellikle sorumludur. Bunların eline kan bulaşmıştır!... Ve hesap vereceklerdir!... Ve yine sınıfın birliğini, mücadele kararlılığını; ulusal ve dinsel simgeleri kullanarak bölen, pasifize eden sermaye ve siyasi iktidarlarının yörüngesine sokmaya çalışan bilumum alçaklar takımı da suç ortaklarıdır.
Medyanın iktidarın “hık” deyicisi şaklabanları, Başbakanın her yaptığında ve söylediğinde keramet arayan ve bunu halka yutturmaya çalışan hokkabazları da en az diğerleri kadar sorumludur. Ve bu cenah; ahlakını, vicdanını, kişisel çıkarları uğruna tereddütsüz peşkeş çekenler cephesi; göreceksiniz Soma Katliamının ve yüzlerle ifade edilen işçi ölümlerinin örtbas edilmesi, sorumluların gizlenmesi ve olayın bir kadermiş gibi sunulması için hayâsızca bir yarışa girecekler. Neyse ki burada öyle çıplak, öyle yalın bir iş cinayeti, katliam gerçekleşti ki; darbe isteyen hukukçulara, paralel yapıya, lobilere olayın faturası kesilemedi. Evet, bir bütün olarak çalışma hayatını düzenleyen yasal mevzuatlar, siyaset, egemen kültür; gerçekten durumdan zarar gören, işçilerin ve onların dostlarının elleriyle değiştirilmediği sürece bu noktada ve bu hedefe yönelik ısrarlı, sürekli, günlük bir mücadele ve çalışma yapılmadığı sürece; Türkiye, maden kazalarında –siz onu cinayetleri olarak anlayın-, iş kazalarında-siz onu iş cinayetleri olarak değerlendirin-; Avrupa birinciliğini, dünya üçüncülüğünü kimseye bırakmayacaktır!...
Bu sözlerden sakın şöyle bir anlam çıkarmayalım; bugün Soma’da gerçekleşen ve yüzlerce emekçinin ölümüne neden olan bu cinayetin sorumlularından sendikacısından iş müfettişine, medya borazanlarına ve işvereninden siyasi iktidara kadar uzanan her kademedeki sorumlulardan hesap sorulmayacağı anlamı çıkmasın. Tam tersine; bugün yüksek sesle, ısrarla, tek tek bu saydığımız kişi ve kurumların hesap vermeleri için, kararlı bir mücadele sürdürülmelidir.
Kısacası, Soma’yı unutmamalı ve unutturmamalıyız!...Orada yaşamını yitiren emekçilere ve onların ailelerine karşı ve daha genel anlamda işçi sınıfına, emekçilere karşı bu vicdani, ahlaki ve siyasi bir sorumluluktur!...