DOLAR 32.3427 %0.12
EURO 35.1174 %-0.18
G.ALTIN 2239.9704 %-0.16
BITCOIN 63123.9603 %-6.29
ETHERIUM 3229.7666 %-7.90
havadurum

NEDEN GÜLERİZ?

Çok basit, ama yanıtı karmaşık bir soru? Gülmenin nedenini anladığımızda insan doğasına ilişkin temel sorunları da anlamışız demektir.

5601

 

 
Çoğu insan bir şeyi komik bulduğumuz için güldüğümüzü düşünür. Ama insanları gülerken izlediğinizde aslında öyle olmadığını görürsünüz. Gülme uzmanı Robert Provine alışveriş merkezi, okul, ofis, parti gibi farklı ortamlarda saatlerce gerçek konuşmaları kaydetmiş ve bunun sonucunda birçok gülme eyleminin şakalaşma sonucu olmadığını fark etmiş. İnsanlar normal cümlelerin sonunda gülüyormuş, hiç de komik olmayan yorumların ya da “Bak kim geliyor?” veya “Emin misin?” gibi soruların ardından. Provine, “Sen içmek zorunda değilsin, bize içki al,” ya da “Kendi türünden biriyle mi çıkıyorsun?” gibi ifadelerin en fazla gülmeye yol açtığını tespit etmiş.
Beynin eski bölümü
O halde, gülmenin nedenini anlamak istiyorsak daha derinlere gitmek, o sırada beyinde neler olup bittiğine bakmak gerekiyor. Beynimizde gülmeyi kontrol eden bölge subkorteks içindedir. Evrimsel gelişme bakımından beynin bu bölümü nefes alma, temel refleksleri kontrol etme gibi en eski ve birincil sorumlulukları üstlenir. Yani gülmeyi kontrol eden mekanizmalar, beynin çok daha sonra gelişen ve dil ve hafıza gibi işlevleri yerine getiren bölümlerinden uzaktadır.
 
Uygunsuz olduğunu bildiğimiz durumlarda bile gülmeyi bastırmamız belki de bu nedenle zordur. Yani gülme bir kez beynimizin derinliklerinde tetiklendiğinde ‘yüksek fonksiyonlu’ bölgeler müdahale edemiyor. Tersi de aynı derecede doğrudur; yani, talep üzerine gülmek imkânsızdır. Zorla güldüğünüz zaman en azından başında o gülüşün gerçek olmadığı çok barizdir.
 
Gülmenin bir diğer önemli yanı ise o eyleme özgü sesler çıkarmamızdır. Hiç duymayan sağırlar bile güldüğünde aynı sesi çıkarırlar. İnsanların çıkardığı gülme sesleri, konuşmanın akustik özelliklerini taşır; bu da, gülme sırasında beynin nefes alma ve konuşma için kullandığımız kısımlarının ele geçirildiğinin başka bir kanıtıdır.
 
Fakat bu yine de asıl sorumuzu cevaplamıyor. Beynin gülmeden sorumlu bölümünü tespit etmiş ve o bölgeyi uyarma yoluyla insanın gülmesini sağlamış olsak bile insanı neyin güldürdüğünü hala bilmiyoruz. Yani gülmenin etkisi konusunda bir fikrimiz var ama nedenine dair bilgimiz yok.
 
İletişim işlevi
Bunun cevabını belki de dış dünyada, insanlarda gülme eylemine yol açan sosyal faktörlerde aramak gerekir. Gülme uzmanı Provine, gülmenin konuşmada noktalama işaretlerine benzer bir işlev gördüğünü, konuşma içine gelişigüzel serpiştirilmediğini söylüyor. Yani gülmenin iletişimsel bir rolü var; birileriyle iletişim halindeyken konuşmadan bağımsız gerçekleşen bir eylem değil. Provine ayrıca konuşan kişinin dinleyiciden daha fazla güldüğünü ve duygusal bakımdan sıcak ve grup ortamlarında daha sık rastlandığını fark etmiş.
 
Bütün bunlar gülmenin önemli sosyal işlevleri olduğuna işaret ediyor. Fakat her zaman olumlu amaçla kullanılmayabiliyor. Birileriyle gülündüğünde yaratılan iyi duyguların yanı sıra, birine gülündüğünde küçümseme ve alay havası da yaratabiliyor.
 
Gülmenin belki de en önemli sosyal özelliği bulaşıcı olmasıdır. Gülen birini dinlemek komik gelir. Komik bir olay karşısında ciddiyeti korumak zordur. Bazen zoraki başladığınız bir gülme bile kısa zamanda gerçeğe dönüşür.
Yanıt bekleyen sorular
Bu gözlemler bize şunu gösteriyor: Gülmek tümüyle sosyal bir olgudur ve beynimizin en eski işlevlerinden biridir, köklü bir yeri vardır. Gülmek hoşumuza gittiği için, beynimiz öyle emrettiği için, sosyal bakımdan uyum göstermek için güleriz. Bütün bunlar doğru. Fakat biyologlar bir davranışı açıklarken en az dört soruya cevap arar: O davranışın neden geliştiği, nasıl geliştiği, yaşam süresi içinde nasıl değiştiği ve nasıl işlediği.
 
Bu yazıda sadece birinci ve dördüncü soruya yanıt vermiş olduk: Yani gülmenin sosyal etkileşim sonucu olarak geliştiğini ve beynimizde nefes alma ve konuşmayı kontrol eden en eski bölge tarafından kontrol edildiğini açıkladık. Her sorunun cevabına yaklaştıkça, geride kalan soruları yanıtlamanın zorluğunu bir kez daha fark ediyoruz.
 
(Kaynak: Tom Stafford, BBC Future)