havadurum
Seçkin Sağlam

ssboreas17@gmail.com

Ne bu şiddet, bu celal!

2195
 
 
“Ve kendine ‘tanrı’ diyen o adam;
Omurgasında insansı bir korkunun soğukluğunu hissetti”
 
Şöyle son on yıla iyi bakmak lazım. Neler yaşandı, kimler neden cezaevlerine hapsedildi?
 
Cezaevlerinde kaç gazeteci, kaç üniversite öğrencisi var? Milletvekilleri ve belediye başkanları hangi gerekçelerle cezaevlerinde? Bu baskı ve zulüm daha ne kadar çekilebilirdi? Buna kim “Dur” diyebilirdi. Tabi ki halk. Ve “dur” dedi; Gezi Parkı’nda, Kızılay Meydanı’nda, Beşiktaş’ta, Antakya’da Karadeniz’de Ege’de, Çanakkale’de…
 
Kazanan-kaybeden muhasebesine girmeye gerek yok. Ama yenileni var, bu hareketin…
10 yıldır süren ve kitleleri etkisi altına alan “Korku” yenildi. Önce Taksim Gezi Parkı’nda, ardından diğer illerde yenildi. Direnişin bu kadar uzun sürmesinin nedeni de işte bu yaratılan “korku” imparatorluğunun çökmesiydi… Korkmadan hakkını aradı insanlar. AKP iktidarı da elindeki en önemli gücü kaybetti. “Ben istersem her şeyi yaparım” anlayışı, bir anda yok oldu. Başbakanın ötekileştirdiği yüzde 50, “Dur” dedi.
 
“Yüzde 50 ile geldim” diyene, “Yüzde 50 ile gidebileceğini” gösterdi. Halk, üzerindeki baskıyı bir silkinişte atıverdi.
 
Bu kez “Bana bir şey olmaz” demedi kimse. Siyasi görüşe ne olursa olsun, bu harekette herkes kendine göre bir şeyler buldu. MHP’lisi de CHP’lisi de sosyalisti de sosyal demokratı da. Farklı görüşlerden herkes, hakkının yenildiğine inandığı ölçüde, bir ucundan tuttu bu hareketin. O nedenle hareketin en önemli sloganı; “Birleşe birleşe kazanacağız” oldu. O yüzden bizler zafer işareti yapan el ile bozkurt işareti yapan ile aynı fotoğraf karesinde gördük. Çok uzun yılladır, herkesin bir ölçüde hakkı yendi. Kimisi ötekileştirildi, kimisi yok edilmek istendi, kimisi yok etmekle görevlendirildi. Ama herkes bir noktada kızgındı. İnsanlar bu kez, “ben” değil, “biz” diyerek girdi ve kazandılar… Daha da kazanacaklarından başka!
 
Yaklaşık son iki haftadır, Gezi Parkı ile yatıp Gezi Parkı ile kalkıyoruz. Çok şey yazıldı çizildi. Ciddi mesajlar verildi, alındı(!) Nedenlerine girmeye gerek yok, ama yine bir kez daha söylemek lazım, mesele gerçekten de Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi “3-5 ağaç” meselesi değildi. Haklıydı başbakan, siyasi bir meseleydi bu. Ama biraz bizim bildiğimiz siyasetten farklıydı. Halkın siyasetiydi… İçinde, Dersim’den, Sivas’a ve Maraş’a kadar katliamların, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe gibi karanlık cinayetlere tepki vardı. İşkencelerin, kayboluşların, yok oluşların tepkisiydi bu. Darbelerin tepkisiydi. Alkol yasağıydı, kürtajdı, Robosky, Tabiat Kanunu, Orman Kanunu, Kazdağları’nda altın arama çalışmaları. Termik santraller, HES’ler, nükleer santrallerdi orada ortaya konan tepki, “Ananı da al git”, “artist misin lan” sözlerine bir karşılıktı. Yani kısacası iki haftadır meydanlardaki o hareket, halkın canını yakan her şeye karşı tarihsel bir uyarıydı. Halkın daha neler yapabileceğinin küçük bir göstergesiydi.
 
İktidar ve iktidar yanlılarının tepkileri de aynı sertlikte oldu. İktidar, polisi ve eli sopalı sivilleri ile hakkını arayan insanlara saldırdı, başbakan “Çapulcular” dedi, Okyanus ötesi ise “Çürük nesil” değerlendirmesi geldi. Ha unutmadan bizim rektörde yine yaptı yapacağını, “Eşkıyalık” dedi. Son yazısı da bir garip zaten, tam anlamıyla “komplo teorisi” Sağ olsun Rektör Laçiner döneminde bir de “Eşkıya” olmadığımız kalmıştı. Hatırlarsınız daha önce de “işe yaramaz, ayyaşlar” olmuştuk cümleten.
 
Sana değinmeden geçer miyim?
Sadece rektör ya da AKP’liler değil elbette. Bizim engin fikirli, bol bilgili “rozetli gazeteci”miz(!) de sazı eline alıyor zaman zaman. Geçenlerde bir kulis haberi işlemiştik, insanlara kulislerde neler konuşuluyor onları aktaralım istedik. Bizim kendini bilmez, işgüzar da işi gücü bırakmış bizim haberi yalanlama işine soyundu. Herhalde çiçeği burnundaki “rozetli gazeteci”ye üye olduğu partiden birileri bir şeyler fısıldadı ki böyle bir gereksiz işe kalkıştı. Artık kim ne emir verdiyse, onu biz bilemeyiz. Malum yuları birilerine teslim ettin mi nereye çekerlerse oraya gidersin. Her konuda fikri olan zat, bu kez de Taksim’in bahane, gösterilerin şahane olduğunu savunuyor. O halkın taleplerini, bir araya gelen onlarca insanı gösteri yapmakla suçluyor, en büyük gösteriyi kendisinin yaptığını unutarak
 
Birkaç kelime de comuhaber’e
“rozetli gazeteci”nin kıvırmadaki hünerlerini gördükçe sizin hakkınızı yediğimi düşünmüyorum değil. En azından sizin ne olduğunuz, kimden taraf olduğunuz belli. Asıl sinir bozan tarafı, ne olduğu belli olmayanlarda. Onların nasıl davranacağını kestirmek zor oluyor. Canlı balık gibi bir o tarafa bir bu tarafa kıvrılıp duruyorlar(!) Şu pankart meselesi biraz aklıma takıldı comuhaberciler! Baştan sona kadar izlediğim bir mitingde o “namussuz” diye nitelendirdiğiniz pankartı nasıl gördünüz? İşin garip tarafı eylemi organize edenler, yönlendirenler de öyle bir pankart görmemiş. Bir tek siz gördünüz, onun da haberini yaptınız, büyük bir habercilik(!) başarısı olsa gerek. Peki, başbakanı karşılayanların açtığı o pankartı neden haber yapmadınız? Halit Ergenç’in eşiyle ilgili açılan pankart sizi pek ilgilendirmiyor mu? Ya da yeterince “namussuz” bulmadınız mı? Sahi siz o görüntüleri kimden aldınız yaa? Tabi ki istediğinizden alabilirsiniz, gazeteciler arası dayanışma vardır, bunu hepimiz yapıyoruz da, bunu sadece meraktan soruyorum…
 
Herhalde halktan korkmak böyle bir şey olsa gerek. Aslında biz son dönemde salt bir halk hareketine tanık olmuyoruz. Biz aynı zamanda halktan korkanların, halk hareketini nasıl itibarsızlaştırmaya çalıştıklarını da görüyoruz. İktidar sahipleri bir kere koltuklarının sallandığını gördüler. Daha onlara rahat bir uyku bile yok. Baksanıza şimdiden sardı halkın korkusu; Çapulcular, ajanlar, eşkıyalar, namussuz pankartlar, Gezi Parkı’ndaki fuhuş iddiaları, caminin içinde alem yapıldığı iddiaları ve daha neler neler…
 
Eeee ne demiş büyük usta;
 “…Hiçbir korkuya benzemez
Halkını satanın korkusu”
İyi haftalar….