havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Nihayetinde tuz da çürüdü!..

Son bir hafta-on günde, söylenenleri, yaşananları değerlendirdiğimizde, aynı sözün/sözlerin, aslında "aynı yalanların" demek de haksızlık sayılmaz, sürekli yinelenmesi, gerçeklikle çelişkilerinin, gizlenemez duruma gelmesi karşısında, şair Ahmet Telli'nin dizelerinde söz ettiği ve hatta kavramsallaştırdığı "Su çürüdü" betimlemesini anımsatıyor...

4880

 

 
 
Zindanda suyun çürüdüğünü, kendini çürüttüğünü anlatıyor Ahmet Telli, biz de dört bir taraftan fışkıran kokuşmuşluğu, bozulmuşluğu, insanlığın aklını teslim almak için uydurulan, estirilen yalan rüzgarlarının dokunuşlarını anladıkça, “tuz çürüdü” demekten kendimizi alamıyoruz. 
 
Yalan dolanı, kokuşmuşluğu, bozulmuşluğu tedavi etmeyi, yeniden dolaşıma sokulmasını, kabullenemeyen(!), onu onarmak istemeyen ‘tuz’ kendini çürütüyor. Bu sorumsuzluğun, bu insan onurunu ve aklını teslim almak isteyen, ikiyüzlülüğün, suç ortaklığını reddediyor ve tuz çürüyor, tuz kendini çürütüyor!…
Dilin bozulduğu, siyasetin, bütünüyle nesnel gerçekliği ve gelişmeleri tersyüz etme gayretlerinin, “millilik” gibi, “milli çıkarlar” gibi değerler propagandasına teslim olup, gelişmeleri değerlendirmek için TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırma talebi reddedilen Ana Muhalefetin bile, yedeklenmek çizgisine savrulduğu, direksiyonuna da iktidarın oturduğu, bagajı sorunlar ve yüklerle dolu, egzoz borusuna konuşlanarak, Yeni Kapı Ruhuyla çıkmaz sokaklara yolculuğa savrulanlar, ancak kendilerini tüketmeye hizmet ettiklerinin, elbette bilincindedirler…
 
Dört partinin imzaladıkları ortak metnin, Ana Muhalefet açısından, tam da TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırma ve kapalı oturum talebi reddedilmişken, bu politikasını izah edebilecek bir sözcü varsa, doğrusu dinlemek isteriz… 
 
Evrensel ilke olan komşu ülkelerle barış içerisinde, içişlerine karışmadan/müdahale etmeden, karşılıklı yarar ilişkileri gözetilerek, halklar arasındaki dayanışmayı, yakınlaşmayı, kültür-sanat alanlarında etkileşimi öngören ilişkiler reddedildiği sürece emperyalist devletlerin suç ortaklığı ve taşeronluğu kaçınılmazdır… 
 
Buradan geriye sadece, istismar edilen toplumsal değerler ve kışkırtılan şoven-milliyetçilik rüzgarları kalır!…
 
Şimdi biz buradan, Çanakkale’nin değişmeyen gündemi olan Kazdağları direnişinin İskele’ Meydanı’na uzanan sesini, 11’inci hafta El ele eyleminin bildirgesini, aslında Kazdağları’nın Çanakkale’ye seslenişini, o sade ve özlü metni köşemizden sizlerle paylaşmak istiyoruz…
 
KAZDAĞLARI DİRENİŞİNİN 11’İNCİ HAFTADA OKUNAN BİLDİRİSİ
Bugün Elele eylemimizin 11’inci Haftasında, Kazdağlarını korumak, sesimizi tüm kamuoyuna duyurmak için toplandık. Öncelikle İdlib’te savaşta kaybettiğimiz, yaşamını yitiren canlarımız için büyük üzüntü duyuyor, yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. 14 Ekimden bu yana ruhsatsız olan şirket Alamos Gold ve yerli iştirakçisi Doğu Biga, Kirazlı’da iş makineleri ve tel örgüleri ile varlığını sürdürmektedir. Yetkilileri her hafta olduğu gibi cevap vermeye çağırıyoruz: Ruhsatı yenilenmeyen şirket neden hala Kirazlı’yı işgal etmektedir? 
 
Orman Bölge Müdürlüğü, Valilik ve Jandarma’nın, Kirazlı’da anayasal hakları gereği nöbet tutan yaşam savunucuları üzerindeki baskılarından anlaşılacağı üzere, ruhsat sessizce yenilenmek mi istenmektedir? 
 
Kazdağları`nda yeni bir bela da, millete ettiği küfürle hafızalara kazınan Cengiz Holding. Geçtiğimiz Temmuz ayında Kanadalı Liberty Gold ve Teck Resources’dan Halilağa altın ve bakır madeninin ruhsatını satın aldı. Halilağa projesi, Çanakkale’nin Bayramiç ve Çan ilçeleri arasında Muratlar, Hacıbekirler, Halilağa, Yanıklar, Hacıdervişler, Bezirganlar, Yaylacık, Korucak, Köylü Köyleri yakınlarında çok geniş bir bölgede yer almaktadır. Yine bu alanda da orman bölge müdürlüğünce ağaç kesimlerine ve şirket tarafından sondajlara başlanmıştır. ÇED raporlarına göre bu alanda da siyanürlü altın işletmeciliği planlanmaktadır. Basına yansıyan ve civar köylülerden gelen haberlere göre bazı kamu yöneticileri, köyleri dolaşarak, yöre halkına, madene karşı çıkmamaları ve şirkete yardımcı olmaları söylenmiştir. Aynı şekilde duyduğumuza göre Alamos Gold’un altın madeni projesine su sağlamak üzere kurulan barajın bulunduğu Kumarlar köylülerine de, karşı çıkmamaları için baskı kurulmaya çalışılmaktadır.
 
Baskılar bizi yıldıramayacak, çünkü milyonlarca yılda oluşmuş doğa harikası Kazdağları’mızı madenci, talancı şirketlere vermiyoruz. Ne Alamos Gold’u ne de Cengiz Holding’i dağlarımızda, tarım alanlarımızda, yaşam alanlarımızda istemiyoruz. Ayrıca her iki maden alanı da 280 yıldır enerji biriktirmekte olan Çan- Etili fay hattı üzerindedir. Bu fay hattının üreteceği şiddetli deprem, altın madenciliği alanlarındaki atık barajlarında ciddi sıkıntılara yol açacaktır. Kümülatif etkisi düşünüldüğünde bu kadar fazla siyanürlü altın madenciliğinin Kazdağları’nın ve Çanakkale halkının sonunu getireceği aşikardır. Talebimizi tekrarlıyoruz: Alamos Gold ve Cengiz Holding gibi sırada bekleyen tüm maden şirketlerinin ruhsatları iptal edilmeli ve Kazdağları acilen koruma altına alınmalıdır.