havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ÖLMEK, ÖLDÜRMEK, ŞİDDET ÇÖZÜM DEĞİLDİR.

Filmi başa saralım, 10 yıl kadar öncesine küçük bir yolculuk yapalım. AKP'nin kuruluş günlerine ve kısa bir süre sonra iktidar olmasına bir geri dönüş, bir bellek tazeleme yapalım. 3y ile mücadele edilecekti. Neydi o 3y; yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar. Yani AKP, ülkede yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasakları süpürüp atacaktı!... Yoksulluk bitecek, yolsuzluk ortadan kaldırılacak, yasakların yerini özgürlükler alacaktı. Ne güzel değil mi… peki şimdi olabildiğince objektif bir soru soralım. Bugün, uğruna mücadele edilecek kaç y ile başlayan başlık atabiliriz? Herkes istediği çıkarmayı veya toplamayı yapabilir.

804

                    Daha geçtiğimiz haftanın tartışmalarına bakınca, Türkiye’nin nereye savrulduğunu ve/veya sürüklendiğini görebiliriz. Her gün ölümlere ve ağıtlara uyanıyoruz. Başka türlü çözümlenebilecek, çözümü denenmiş sorunlar şiddet yöntemleriyle ölümler pahasına çözümlenmek isteniyor. Gerçekten bu yöntemle bir çözüme ulaşılabilir mi? ölümler üzerine orantılar, denklemler kuruluyor. Bire bilmem kaç diye… bire sekiz, bire on, bire otuz değil de. Bire yüz olsa ne olacak? Ölen insandır insan… sayılardan söz etmiyoruz. Yitip giden hayatlardan, umutlardan, geleceklerden söz ediyoruz. Ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz. Diye çağrılar yapılıyor. Gerçekten her şey bu kadar basit mi, her şey bu iki uç! Baş eğmek ile baş vermek arasına sıkıştırılabilecek kadar basit bir formülasyonun içerisinde mi gizli?

Belki bu gün ölümlerinde yarattığı duygusal iklim üzerinden ırkçı, şoven söylemlerle yelkenlerinizi şişirebilirsiniz. Ama bu rüzgar, sizi istediğiniz hedeflere, ulaşmak istediğiniz menzile ulaştıramaz. Bu rüzgar; ırkçı, şoven rüzgarlar tehlikeli rüzgarlardır. Nerede, ne zaman fırtınaya dönüşüp hangi gemileri batıracağını kestiremezsiniz.

Yeni terör tanımlamaları ile yasalarla ve hatta vatandaşlıktan çıkarmaya kadar uzanan, uzatılmak istenen baskı yöntemleriyle belki biraz nefes alabilirsiniz. Belki bir kesimi daha susturabilirsiniz. Ama hareketin doğal yasalarını, toplumsal ilişkilerin ve gelişmelerin diyalektiğini, hayatın olağan akışını sürekli değiştiremezsiniz. Kaldı ki kimi kimin yurdundan, vatanından sürüp çıkarabilirsiniz. Bak buna gücünüz yetmez!... Yasasını çıkarsanız da, kitabını yazsanız da bu altında kalacağınız bir taş olmaktan başka sonuç vermez. Öyle parmak indirip, parmak kaldırarak, öyle emir-komuta anlayışı içerisinde düzenlemeler yaparak hiçbir yurtseverin yurdu ile bağlarını, ilgisini, ilişkisini koparamazsınız. Bu işler öyle kolay değil!...

Hitler faşizmi de Almanya’da aynı şeyleri denemişti. Kaybeden yurtseverlik, vatanseverlik değil, bilim değil, bilimsel düşünce değil. Almanya ve Hitler faşizmi olmuştu. Almanya’nın bilgisi, bilinci, bereketi faşizm eliyle çökertilmiş, Almanya ve alman toplumu çoraklaşmıştı.

Yasaklarla, yasaklamalarla insan hayatı üzerinden denklemler kurarak, zulmü artırarak hiçbir iktidar abat olmamıştır. Bundan sonra da olmayacaktır. Bu ülkenin gerçek demokrasiye ve özgürlüklere ihtiyacı vardır. Bilime ve bilimsel araştırmalara ihtiyacı vardır. Eğer taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayanlar abad olsaydı, bugün Türkiye Cumhuriyeti diye bir ülkeden söz edilemezdi.

Yasaklardan, yasaklamalardan medet umanlar, cenazelerini kaldıracak insana hasret gittiler. Hatırlayın Kenan Evren’in ölüm günlerini…

                Anlıyoruz dışarıda ve içeride büyüyen sorunlardan bir çıkış, bir kaçış olarak şovenizm körükleniyor. Şiddetin dozu arttırılıyor. Ama bu gidiş gidiş değil. Bu yol, bu yöntem ülkeyi huzura çıkarmaz, barışa çıkarmaz, kardeşliğe çıkarmaz. Bu gidişi durdurmak, bu tehlikeli yoldan çevirmek için sıradan yurttaşlara, emekçilere, yüreği yanan analara, babalara, evlatlara kısacası halkların birleşmesine birleşik mücadeleyi örmesine her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç vardır. Görevler ve sorumluluklar bu perspektif üzerinden tanımlanmalıdır. Çıkışın tek yolu buradan gerçekleşebilir.

                Son söz olarak Cumhuriyet Halk Partililere tarihsel bir görev düşmektedir. Ortadan konuşmalarla sadece ve esas olarak grup toplantılarında verilen mesajlarla bu sorunların çözümüne katkı yapılamadığının anlaşılması, görülmesi gerekmektedir. Daha ileri bir noktadan, daha cesaretle, daha kitlesel pozisyonların alınması ülkenin geleceği açısından tarihsel bir öneme sahip olacaktır.