havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Öncesi ve sonrası ile 15 Temmuz…

Kuşkusuz darbeler toplumların siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel tüm alanlarını tahrip eden sonuçlar doğurur. Toplumların geleceklerini inşa etmelerini, değerler yaratmalarını, bütün birikimlerini geleceğe aktarmalarını tahribata uğratan olgulardır. Türkiye, darbelerin bütün yıkıcı sonuçlarını en ağır şekilde yaşayan ülkelerin başında gelmektedir. İster başarıya ulaşsın, ister başarısız olsun, söylentisi bile toplumları derinden etkileyebilmektedir…

831

                 Bu genel çerçeve içerisinde 15 Temmuz akşamı gerçekleştirilen darbe teşebbüsü, kalkışma peşinen karşı çıkılması, tavır alınması gereken, siyasi gerici ve sonuçları ağır bedellere yol açabilecek bir hareketlenmedir.

 

Üzerine şimdiden çok şey söylendi, yazıldı, daha devam edecek değerlendirmeler. Ancak, 15 Temmuz akşamı gerçekleştirilen darbe girişimini genel toplumsal siyasal koşullarda, öncesinden, bağlamlarından ve bağlantılarından soyutlayıp kopararak değerlendirmek eksik kalacaktır ve olası sonuçlarını değerlendirme konusunda da yeterince ışık tutucu olamayacaktır. Biz bu nedenle elimizden geldiği ölçüde, bildiğimiz kadarıyla öncesine dair çok kısacık notlar düşmeye gayret edeceğiz.

 

Şu soruyla başlayabiliriz; Gülen Cemaati’ne bağlı oldukları ve/veya oradan talimat aldıkları dillendirilen darbeciler bunca gücü, ilişkiyi, etkin konuma yükselişi, olanaklar elde etmeyi siyasi iktidardan etkin ve yetkin makamlardan bağımsız olarak, ‘kendiliklerinden’ mi elde edip başardılar!?

 

İkincisi de, bağlı olarak; Polis, yargı, silahlı kuvvetler içerisinde bugün gösterildiği ve/veya ortaya çıktığı haliyle bunca yaygın, geniş ve hatta derin bir örgüt yapısına birkaç ayda veya birkaç günde mi ve/veya siyasi destekler olmadan nasıl erişip ulaşabildiler!?

 

Üçüncüsü; Darbe yapabilecek, darbeye teşebbüs edebilecek yığınakları yaparken, güç toplarken, ilişkiler kurup geliştirirken, bu memleketi yönetenlerin cümlesi uykudalar  miydi!? Şimdilik daha ağır kavramlarla sorular sormak istemiyorum…

 

Konuyu anlamak için 15 Temmuz günü Türkiye’de hukukun, insan hakları değerlerinin, adaletin, eşitliğin, demokrasi ve özgürlüğün, toplantı ve gösteri, ifade özgürlüğü gibi evrensel değerlerin sonuna kadar yaşandığı, tüm bu değerlerin yükseldiği bir siyasal ortam, bir güncel yaşam var mıydı!? Yoksa tersine tüm bu özgürlük alanlarının ve yurttaş haklarının, evrensel değerlerin kullanılmaz duruma getirildiği, giderek ve artan oranlarda yasakların, yasaklamaların, en küçük demokratik hakların kullanımının bile engellendiği, sokaklara çıkarak demokratik haklarını kullanmak isteyenlerin, polisiye tedbirlerle karşılaştığı; “parlamenter demokrasinin geçersiz kılındığı”, “Anayasanın dondurulup buzdolabına kaldırıldığı” söylem ve söylentilerinin hayata geçirilmek istendiği ve hatta bazı durum ve koşullarda hayata geçirildiği, demokrasinin sınırlarının sıfıra yaklaştırıldığı bir Türkiye’de mi yaşıyorduk!?

 

Ve dahası laikliği en başta koruması gerekenlerin laikliğin Anayasa’dan çıkarılması gerektiğini ifşa ettiği günleri mi görüyorduk!?

 

Yakın tarih içerisinde ve giderek belirli amaçlara yönelik örgütlenen Gülen Cemaati, AKP hükümeti ile birlikte, önceleri onun bir iktidar ortağı olarak ve öyle anlaşılıyor ki; “Alnı secde görenlerden zarar gelmez” kutsaması çizgisinden, “Ne istediler de vermedik” noktasına kadar palazlanıp/palazlandırılıp bir siyasal koruma-kollama noktasına ulaştıktan sonra; çıkarlar çatışmış, ortaklık bozulmuş ve bu andan itibaren bu paradigmanın dağılıp çözülmesi ile iktidarın tamamını ele geçirmek isteyen bir darbecilikle karşı karşıya kalınmış ve sonrasında bu darbecilik püskürtülerek başarısız kılınmıştır. 

AKP hükümetinin gelinen nokta açısından siyasal sorumluluğunu hatırlatmak ve bu sorumluluktan tarihsel olarak kaçamayacağını, kaçmaması gerektiğini ortaya koymak için yukarıdaki belirlemeyi yapmak bir zorunluluktur.

 

AKP her olaydan sonra yaptığı gibi bu kez de “masuma” ve “Mağdura” yatamayacaktır, buna izin verilmemelidir. Bu nedenle de darbecilik, 15 Temmuz öncesi ve tüm yönleri ile tartışılmalıdır.

 

Bir başka yön AKP bu darbe girişiminin sonuçlarından kendi iktidar tekelini yoğunlaştırmak, derinleştirmek ve tüm toplumu etkisizleştirip yedeklemek için yararlanmak isteyecektir. Özetle başkanlık, tek adama dayalı anayasal sistem, yargı, yasama ve yürütmenin tek elde toplandığı, laikliğin, hukuk devletinin, insan hakları değerlerinin yok edildiği bir siyasi gerici rejimin inşası için bu kaotik ortamı ve darbeciliğin sonucunu kendi hanesine yazmak isteyenlere karşı AKP’nin olası ihtimal dahilinde olan bu siyasal çıkarcılığına, faydacılığına yönelebileceğine karşı dikkatli olunmalı ve tavır alınmalıdır.

 

Özetle; ve bir şeyi daha belirtelim özgür basının bir toplum için yararını ve neden “dördüncü kuvvet” diye tanımlandığını ve böylesi bir değere yükseltildiğini, sokakların demokrasi için vazgeçilmezliğini umuyoruz ki, bu darbe girişimi ülkeyi yönetenlere ve sayın Erdoğan’a hatırlatmış olsun.

 

Bir başka şey, darbecilik kadar vahim sonuçlara gebe ortaya çıkan örneklerdir;  devlete yardım adına silahıyla, palasıyla, satırıyla, kemerler ile sokağa çıkanlar, gövde gösterisi yapanlar ve emir komuta ile yine sokağa çıkan bir askerin adice, alçakça boğazının kesilerek katledilmesidir. Şimdi bu 20 yaşında niçin sokağa çıkarıldığını bilmeden orada olan çocuğun IŞİD yöntemleri ile kafasını keserek katleden canilerin yargının karşısına çıkarılıp çıkarılmayacağını izleyip göreceğiz. Eğer herkes silahını, palasını kullanma hakkını kendinde görüyorsa ve yaptıkları yanlarına kar kalıyorsa, korunup kollanıyorsa veya korunup kollanacaksa bu durum bir toplum için en az darbeciler kadar, darbecilik kadar tehlikelidir.

 

Bu arada Cumhurbaşkanının çağrısı ile sokağa çıkanların, Taksim Meydanını doldurdukları gözlemlenmiştir. Demek ki, Taksim artık toplantı ve gösterilere açık hale gelmiştir. Bir hukuk devletinde ayrımcılık yapılamayacağına göre bundan sonra Taksim, toplantı ve gösterilere açılmıştır anlamını çıkarabiliriz!!!

 

Özetle; Türkiye’de laik, demokratik bir hukuk devleti ve halkın çıkarlarına uygun tüm toplum kesimlerinin üzerinde uzlaşacağı yeni bir anayasa talebi ortada durmaktadır. AKP’nin darbe girişiminin sonuçlarından başkanlık sistemi ve ona uygun bir hukuk ve anayasa inşa etme hevesine kapılacağı bu olumsuz gelişmeyi “bir imkana çevirme” faydacılığına hevesleneceği asla unutulmadan; Türkiye’nin emek, demokrasi, barış, kardeşlik, eşitlik ve adalet isteyen tüm aydınlanmacı, ilerici, emekten yana çevrelerinin bir demokrasi programı etrafında ve eşit hukuk temelinde bir araya gelerek mücadele etmeleri, birleşmeleri ülkenin geleceği açısından tarihsel bir öneme sahiptir.

 

Bugünü bir slogan ile formüle edeceksek; darbeciliğe de diktatörlüğü de karşı durmak, demokratik, laik bir hukuk devleti için mücadele etmek bütün toplumsal grupların bugüne ve geleceği için kaçınılmaz bir sorumluluk olarak, bir ödev olarak önümüzde durmaktadır. Bu konuda atılan adımlar var. Bu adımlar desteklenmeli, büyütülmeli, geliştirilmeli ve hayat içerisinde zenginleştirilerek uygulama alanına konulmalıdır.