havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

PROVOKASYON VE İDEOLOJİ

1539
Taksim’den Türkiye’nin diğer illerine doğru genişleyen halk hareketi; devlet ve hükümet yetkililerinin yalnızca gaz, cop, tazyikli su vb. gibi fiili müdahalelerine maruz kalmadı. Kendisini hareketin karşısında konumlayanlar, baskı ve şiddet araçlarının yanı sıra eş zamanlı olarak psikolojik harbin argümanlarını ve araçlarını da kullanmaktan geri durmadılar. Güvenlik önlemlerinin yanı sıra ve eş zamanlı olarak, ortaya çıkan halk hareketini kendi içinde bölmeye, paralize etmeye, kirletmeye ve hatta kendi içinde çatıştırmaya, aşağılayıp karalamaya yönelik psikolojik harbin bütün bilinen yöntemlerini, kavramlarını piyasaya sürmekten geri durmadılar.
 
Kuşkusuz bu yöntem ve araçlar son derece geniş ve kapsamlı ve uzun uzadıya tartışılacak araçlar ve kavramlardır. Ancak bu yazıda özellikle öne çıkan iki kavramı tartışmak istiyorum.
 
Deniliyor ki; hareketin içerisinde provokatörler var ve bu hareket ideolojiktir. Biz öncelikle provokatörden ne anladığımızı ve bunun tarihçesine dair kısa bir değerlendirme yapalım. Aslında provokatör sözcüğü literatürde ve tarihsel olarak “ajan provokatör” ifadesinden ve bana sorarsanız bilinçli olarak “ajan” kısmı çıkarılarak muğlaklaştırılmak, belirsizleştirilmek, soyut bir kavrama ve hatta bir siluete indirgenmek amacıyla provokatör ifadesine dönüştürülmüştür.
 
Devletler ve ilgili kurumları daha doğrusu istihbarat örgütleri; halk örgütlerinin içerisine ajanlar sokar. Bunların görevi yalnızca o örgüte ait bilgileri devletin istihbarat örgütlerine bildirmekle sınırlı değildir. Ve hatta günümüzde devletler başka ülkelerin sınırları içerisinde de ajanlar görevlendirirler. Bu görevli ajanlar özellikle sınıf mücadelesinde, kitle hareketlerinin ve kitle eylemlerinin yükselişe geçtiği dönemlerde ve yaygınlaşarak bir halk hareketi karakteri kazandığı dönemlerde ve anlarda; o eylemin meşruiyetini gölgelemek, kendi doğru eylem çizgisinden saptırmak, amaçlarını ve hedeflerini bulanıklaştırmak, hareketi kirletmek, itibarsızlaştırmak, eyleme katılmayanların gözünde küçük düşürücü bir yöne akmasını sağlamak için bilinçli, planlı girişimlerde bulunurlar. Dahası bu eylemleri zayıf düşürmek, saldırıya açık hale getirmek aynı zamanda halka yapılan saldırılara meşruiyet kazanıcı ekstrem davranışları sergilemek ama bunu yaparken de eylemin ve kitlenin bir parçası olduğunu göstermeye azami gayret eden bir tipolojidir ajan provokatör!...
 
Bu konuda farklı ülkelerden sayısız örnekler var ama ben size Papaz Gapon’u anımsatayım; eğer bu konuda yeni yetme Prof. Ünvanlı stratejist ve analistlere deneyimli Prof. Mahir Kaynak’a başvurmalarını öneririm. Ancak; eylemin kendi içerisindeki bireysel heyecan ve deneyimsizliğin sonucu ortaya çıkabilecek yanlışlıklar, uyarılar anında disipline edilebilmektedir. Taksim’den başlayan bu halk hareketinin ana gövdesi ve genel karakteri, tarafsız bütün gözlerin görebildiği kadar barışçıl ve demokratik bir özellik taşımaktadır. Bu nedenle de yakıp yıkılan, zarar gören araç vs. olaylarına temkinli yaklaştığımı söylüyorum.
 
Bugün provokatörler söylemi bu nedenle bir psikolojik savaş argümanı olarak kullanılmaktadır ve eylemin meşruiyetini, halk nezdindeki itibarını zedelemeye yönelik ve kafalarda şüphe uyandırmayı hedefleyen, eylemi içeriden zayıflatıp tüketmeyi planlayan bir retoriktir.
 
Bir cümle ile söyleyelim; Çanakkale’de bile bu denendi. Herkesin tanıdığı o sivil (!); iki genci bankamatikleri yazılamaya gönderiyordu.
 
İkincisi hareketin ideolojik olduğu suçlaması!... Köşemin hacmini düşünerek bunu tek cümle ile geçiriyorum; bütün egemen sınıf politikacılar ve ideologları, yalnızca egemen sınıf ideolojisini yani sömürü, baskı, talan, zulüm düzeni ve onun politikası, kültürü ve diğer tüm kurumlarıyla sonsuza kadar yaşatmanın teorisi olan düşünce sistematiğini yani ideolojisini herkesin başta emekçiler olmak üzere şehrin ve kırın tüm yoksulların çıkarına bir ideoloji gibi pazarlamaya çalışırlar. Halkın; geleceğe dair sömürüsüz bir dünya kurmayı öngören ideolojisini yok saymayı bir yana bırakın, tehlikeli bir suçmuş gibi göstermek için her yolu ve yöntemi denedikleri gibi, bugün psikolojik savaşın tüm araç ve yöntemlerini de kullanmaktadırlar!...
 
Reyhanlı ile kıyaslanıyor bu hareket, “eşkıyalık” deniyor ve daha nice yok sayıcı ve aşağılayıcı politik hakaretler!...
 
İktidarın bütün borazancı başıları göreve çıkmış; yedekler seferber olmuş, Başbakan’ın çapulcu dediklerine Çanakkalelilerin yakından tanıdıkları Bay Stratejist “eşkıya” diyor. Gerçeğe gözünü kapayanların, halkın her hareketini dış güçlere, iç düşmanlara bağlayanların yani özünde halkı sürü yerine koyanların; eşkıyalık ile uşaklık arasında tercih yapmak zorunda kaldığında uşaklığı öpüp başına koyacağını gösterenlerin; bütün manevraları, bütün çabaları Taksim’den başlayan bu rüzgârın arasında bir vızıltı olarak uçup gitmeye mahkûmdur. Ancak; ayağa kalkan halk bu süreçte gerçek bilim adamının nasıl olması gerektiğini bilince çıkarmakla kalmıyor, kalmayacak; kendi dostlarını ve düşmanlarını da bir kez daha ve yeniden belleğine kazıyacaktır.