DOLAR 32.333 %0.09
EURO 35.1787 %0.00
G.ALTIN 2240.1506 %-0.15
BITCOIN 64968.6608 %-3.55
ETHERIUM 3378.0227 %-3.67
havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Prusyalı General, savaşlar ve Kazdağları!...

Ünlü Prusyalı General Carl Von Clausewitz; Savaşların niteliğini, savaşın gerçekte politikaların devamı olduğunu ve yine haklı ve haksız savaşların ayrımının yapılmasına esas kriter olacak şu ünlü söz ile; "Savaş, politikanın başka araçlarla (şiddet araçları) devamıdır" diyerek insanlık tarihine bir not düşmüş ve çok önemli bir katkı sunmuştur...

5745

 

 

 

Geçmişten günümüze savaşları analiz edenler, haklı ve haksız savaşları birbirinden ayırarak, halkların savaşlara karşı tutumunun belirlenmesinde tayin edici rol üstlenen önderler, bu sözü bir kriter olarak önemsemiş ve hareketlerini buradan belirlemişlerdir.

 

Bugün, Numan Kurtulmuş’un tanımladığı gibi “Suriye topraklarında sürdürülen savaş” karşısında da alınacak tutumun, Clausewitz’in yukarıya aldığımız o değerli sözü gözetilerek yapıldığında, halklara karşı hem yurtseverlik sorumluluğunun hem savaşlara karşı doğru tutumların belirlenmesinde yol gösterici bir ışık olacaktır.

 

Ne demek istiyoruz; genel olarak savaşların, özel olarak, bugün içinde bulunulan, ister “savaş” deyin ister “harekat” deyin, hangi politikaların devamı olduğunu; anayurdun savunulması için, bağımsızlık ve özgürlük için, insanlığın ilerlemesinin önündeki engelleri kaldırmak için mi, ya da kimi çevrelerin geçmişte kullandıkları; hak, hukuk, adalet için mi, yoksa halkların kardeşliğini, ülkelerin bağımsızlığını, ülkelerin barış içinde bir arada yaşama ilkelerini ve “insancıl hukuku”  ve uluslararası hukukun normlarını çiğneyen, yok sayan politikaların bir devamı olarak mı yapılmaktadır bu savaş!...

 

Bir kez de sadeleştirerek söyleyelim; bugün Suriye’ye yapılan müdahale ya da savaş, hangi politikaların devamıdır!?

 

Soruyu, şu belirleme ile birlikte düşündüğümüzde, ülkeler, özellikle komşu ülkeler arasındaki ilişkilerin, evrensel bir formülasyonu olarak genel kabul gören; “barış içerisinde, karşılıklı yarar ilişkisi gözetilerek, iç işlerine karışmadan ve ülke halkları arasında dayanışmayı ve dostlukları geliştirme” ilkeselliğine uyulup uyulmadığı hangi ölçüde gerçekleştirilmiştir…

 

Meseleye ve bugünkü gelişmelere buradan baktığımızda, halklar ve ülkeler açısından, bugün içinde bulunan gelişmelere, çelişkilere ve çatışmalara/savaşlara, daha sağlıklı ve halklar açısından, ülkeler açısından daha yararlı önermelerde bulunulabilir düşüncesindeyiz…

 

Yoksa bir partinin veya bir hükümetin ve/veya emperyalistlerin ve günümüzün yeni Çarlarının açık veya gizli çıkarlarına, politikalarına yedeklenmekten ve hatta niyetler ne olursa olsun, duygular ne olursa olsun, tarihte olduğu gibi bugün ve gelecekte de; savaş merkezlerinin, zalimlerin ve cellatların kanlı kılıçlarına kılıf olmaktan kurtulamazsınız. Tarih bunun sayısız örnekleri ile doludur…

 

Söz bu noktaya gelmişken, haklı ve haksız savaşlara örnekler verelim; Mustafa Kemal önderliğindeki Türkiye’nin kuruluş ve kurtuluş savaşı haklı savaştır, doğru politikaların devamıdır… Ki bu nedenle de Lenin önderliğindeki Sovyetler Birliği, Türkiye’nin kurtuluş savaşını desteklemiş ve yardımlarda bulunmuştur… Bir başka örnek, İkinci Paylaşım Savaşı’nda Hitler Faşizmine karşı, Stalin önderliğindeki SSCB’nin anayurdunu savunmak için faşist saldırganlığı püskürtmek için verdiği savaştır…

 

Haksız savaşlara örnek olarak, Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşları, yağma, talan ve ülkeleri işgal politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan haksız savaşlardır. ABD’nin Vietnam işgali haksız savaştır, ancak Vietnamlıların ABD’ye karşı verdiği yurt savunması haklıdır, Fransa’nın Cezayir’i işgali haksız savaşlardandır ve yine ABD’nin Irak işgali haksız savaşlara örnektir. Bu işgallere karşı verilen yurt savunmaları ise haklı savaşlara örnektir. Bu örnekler çoğaltılabilir…

 

Suriye’nin geleceğini, Suriye halkı belirlemelidir. Emperyalist müdahaleler, Suriye halkının çıkarına değil, emperyalistlerin yalnızca bugünkü çıkar ve politikalarına değil, orta ve uzun erimli politikalarına hizmet etmekten öteye bir sonuç vermez…

 

Yani bir parti veya organize olmuş güçler, savaş ve benzeri konularda tutum belirlerken, verili gelişmelerin, hangi politikaların devamı olduğunu gözeterek tavır almalıdırlar. Örneğin Suriye konferansı düzenleyenler Suriye ile ilişkiler veya güncel olarak yapılan harekat konusunda, yukarıya alıntıladığımız  Clausewitz’nin politika savaş ilişkilerini esas alarak tutum belirlemeleri barış ve ülkeler arasındaki iyi komşuluk ilişkileri açısından olduğu kadar bir ilke olarak savundukları/savunulan  “Yurtta Barış, Cihanda Barış” önermesine de en uygun belirleme olacağını söyleyebiliriz. Ortadan konuşarak değil, İster buna  “harekat” deyin, ister “savaş”, ne derseniz deyin, tarihe doğru notlar düşmek açısından, ülke ve komşu halklar açısından, açıkça ya “evet” diyeceksiniz, ya da “hayır”…

 

Buradan 12 Ekim’de yapılması kararı alınan Kazdağları’ndaki siyanürlü altın madenciliğini ve doğanın tahribatını protesto mitinginin ertelenmesine(!) geçelim… Mitingi erteleyenlerin gerekçesi; “Sivil ve asker hiç kimsenin ölmemesi için” ve “İnsani ve vicdani tavır”…

 

Önce şunu söyleyelim, komitenin söz ettiği “insani ve vicdani” değerler ve değerlendirmeler konusunda,  mitingi erteleyenlerle son derece farklı noktalarda olduğumuzu söylemeliyiz. Ve tek soru soruyoruz, Kazdağları mitinginin ertelenmesi, hangi, “sivil ve asker, hiç kimsenin ölmemesi” öngörünüze veya düşüncelerinize sebep olacaktı!? Siz mitingi ertelediniz ama aynı günde ölüm haberleri ekranlarda ve manşetlerdeydi!

 

11 Ekim Saat 13’te Truva Atı’nın önünde Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyon Komitesi’nin yaptığı 12 Ekim mitinginin ertelenmesi gerekçelerinin anlatıldığı basın açıklaması, tek cümle ile söylersek, biz de “içimiz yana yana” ifadesini alıntılayarak söyleyelim; zevahiri kurtarma açıklamasından öte bir anlam taşımıyordu…

 

Sonuç; “Bu mitingin ertelenmesi kimin işine, hangi çevrelerin işine yarar!?” sorusunun cevabını herkesin düşünmesini isteme hakkına sahibiz…

 

Son sözümüz; ne “savaşın önce gerçekleri öldürmesine”, ne de savaşa Kazdağları’nın kurban edilmesine izin verilemez ve izin vermeyeceğiz… Nihayetinde Cumartesi günü yani 12 Ekim günü, mitingin ertelenmesini kabul etmeyen yüzerce Kazdağları savunucusu, İskele Meydanı’nda bütün engelleme çabalarına, mesajlarla katılımı azaltma çabalarına ve açık kapalı tüm gayretlere rağmen, Alamos Gold’a verilen maden arama ruhsatının iptal edilmesini Kazdağlarına ve doğaya sahip çıkılmasına yönelik miting gibi coşkulu ve oldukça kitlesel bir basın açıklamasını gerçekleşirdiler.  

 

İskele Meydanı’nda yapılan bu basın açıklaması, umuyoruz bu mitingi ikna edici olmayan gerekçelerle erteleyenlere ve Kazdağları mücadelesinin,  özellikle bugün verili siyasal koşullarda nasıl savunulması gerektiğini yeterince anlayamamış olanlara, geleceğe dair öngörüleri sunmuş olsun…