havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Rusya krizi ve halkların düşmanlaştırılması…

Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ile başlayan kriz her geçen gün daha da şiddetlenerek sürüyor. Uçağın düşürülmesinden hemen sonra yaşadıklarımız nedeniyle; gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesi olaylarına yoğunlaşan dikkat nedeniyle son derece olumsuz sonuçlara doğru yol alan Rusya krizi kamuoyu gündeminde çok fazla yer bulmadı. Savaş politikalarının temel mantığı gereği ilk gelişmeler, halkların birbirine düşmanlaşmasını sağlayacak uygulamalar şeklinde oldu.

1075

 Rusya’da çalışan Türk işçilerin çalışma haklarının yasaklanması, Rus vatandaşların Türkiye seyahatlerinin kısıtlanması, sportif kültürel ve sanatsal alandaki ilişkilerin engellenmesi, üniversiteler arasındaki ilişkilerin sınırlanması temelinde alınan önlemler Rus milliyetçiliğinin körüklenmesine dönük önlemler olarak dikkat çekmektedir.

Bunun karşılığında ise savaş politikalarını başından beri  milliyetçi şoven duyguların geliştirilmesi üzerinden yaratılan kutuplaştırmalar üzerinden kurgulayan AKP hükümetinin konumu da farklı bir tutum içermemektedir

Ülkemiz tarafından düşürülen savaş uçağı ile tırmanan gerginlik sonrasında önce halkların birbirine düşmanlaştırılması sağlanarak;  savaşların panzehiri olan ‘halkların kardeşliği’ yok edilmek istenmektedir.

Sonraki ekonomik ambargolar ve alınan bazı kısıtlama kararları ile Rusya ile ilişkilerimizin artık eskisi gibi olma şansı kalmamıştır.

Tabiî ki bu gelişmelerin ülkemiz açısından önemli ekonomik sonuçları olacaktır.

Tüm bu gelişmelere rağmen şimdi daha da önemli olan bölgede iki ülkenin sıcak bir çatışma içersine girmemesidir.

Bunun sonuçlarının faturası son derece ağır olur!

Bu konuda belirleyici olan; halkların savaş karşıtı mücadelesinin gücü olacaktır.

Gelinen noktada savaş kışkırtıcı siyasetin bölgedeki etkisi hala sıcaklığını korurken; ‘eskiden doğalgaz mı vardı, halkımız çile çekmeye alışkındır’ şeklindeki kaderci ve arabesk yaklaşımlar ile konuya yaklaşmak, savaş politikalarını tercih etmek anlamındadır.

Bu konuda CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın imzalarıyla verilen Meclis Araştırma Önergesi dikkate alınmalı , bu konu ivedilikle araştırılmalıdır.

CHP’li vekillerin “Rusya ile olan ilişkilerimizde yaşanan sorunlar nedeniyle yurttaşlarımızın Rusya`da yaşadığı zorlukların ivedilikle çözülmesi ve onlara sahip çıkılması için gerekli girişimlerin bir an önce devreye sokulması amacıyla” verdikleri meclis araştırma önergesi beraberinde halkların kardeşliğine hizmet edecek ve savaşların panzehiri olacak kalıcı bir etki yaratacaktır.

CHP’sinin böyle bir yaklaşımı söz konusu iken AKP hükümetinin iradesini eline almış siyasi güç ise “Daha önce benimle ilgili Putin`in beyanları hep mert ve cesurluğum üzerinedir, Biz hayat boyu doğalgazla yaşamadık biliyorsunuz, doğalgazla tanışalı ne kadar zaman olduğu belli. Bu millet çileye alışık bir millettir” şeklinde yaklaşımlarda bulunmaktadır.

Savaş politikalarından nemalanmak; gerek iç politikada gerekse dış politikada belirleyici bir siyasi ilke haline getirildiğinden, ülkemizin savaşa dahil olması gibi bir kaygı siyasi iradeyi çok fazla ilgilendirmemektedir.

Onlar tüm enerjilerini nüfus alanlarının genişletilmesi, işbirliği içersinde olduğu yağmacı sömürgeci güçlerin politikalarına sadık olmak üzerine yoğunlaştırdıkları için; savaşların halklarımıza getireceği acılar, sıkıntılar, gözyaşları ölümler ile ilgilenmemektedirler.

Özellikle emperyalist devletlerin kendi aralarındaki paylaşım mücadelesinin bir parçası olarak ABD ve Nato güçlerinin İncirlik ve Kıbrıs’taki üslere yaptığı yığınaklar yine Akdeniz’de savaş gemilerinin konuşlanması noktasındaki gelişmeleri değerlendirdiğimizde; bölgede savaş rüzgarları daha şiddetli olarak esmektedir.

Savaşlara dur diyecek halkların iradesidir.

İnadına barış demeye, daha güçlü söylemeye, bunun için mücadele etmeye şimdi daha çok ihtiyacımız olduğu bir dönemden geçiyoruz…