havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SANATA DOKUNMAK/SANATLA DOKUNMAK

993
Kürsüler hırçın, öfkeli !...
Sokaklarda, nefret rüzgârları estiriliyor…
Meydanlar, düşmanlaştırıcı söylemlerle çınlıyor…
Toplumun bütün değerleri, bütün kutsalları oy uğruna haraç-mezat pazarlanıyor!...
İktidarın egemen siyaseti hoyrat bir dil üzerinden elindeki olanakları kaybetmemek için her şeyi göze almış görünüyor…
     Tüm bu ahval ve şerait içerisinde Demirtaş;  sazın teline dokunuyor, türküler söylüyor, mizah yapıyor, gülümseyip gülümseterek; halkın yüreğine dokunuyor… İnandığı şeyleri, inanarak söylüyor. O inanarak söyleyince, dinleyenler de inanıyor. Sazıyla, sözüyle, mizahıyla; egemen siyaseti korkutuyor, ürkütüyor. İktidarın öfkeli, hoyrat bütün paradigmalarını yerle bir ediyor. Yalnızca barıştan, kardeşlikten, ortak vatanda eşitçe, birlikte yaşamaktan söz etmiyor; şiirden, romandan ve sevgiden de söz ediyor… Zaten bu dil; sazın teline dokunmadan, türküleri yürekten söylemeden, şiirle beslenmeden elde edilemez. ‘’Pop star’’ göndermelerine karşı kürsülerin, meydanların ‘’star’’laştırdığı bir figür olduğunu, inandırıcı bir figür olduğunu söylemeliyiz.
  Bir kez de biz yineleyelim.. Şiir olmadan, roman olmadan, resim olmadan,  heykeller yontulmadan yani sanat olmadan, yalnızca yeni bir dil değil; yeni bir ülke, yeni bir dünya, yeni bir yaşam kurulabilir mi? Sanatla beslenmeden, sanatın eli değmeden, egemen politikanın hoyratlığı ve etkileri sanatın rüzgarı ile değiştirilmeden; yeni bir yaşam örülebilir mi? İnsanın içindeki sanata dokunmadan, onu canlandırmadan; insan ve hayat özgürleştirilebilir mi? Sanat olmadan, güzellikler anlaşılabilir mi? Sanat olmadan; insanın ve toplumların yaratıcılıkları geliştirilebilir mi? ‘’Dünyayı, iyilik ve güzellik kurtaracak!’’sözü, sanat olmadan anlamlı kılınabilir mi? Sanat olmadan, sanatla bütünleşmeden ,’’iyilik’’ ve ‘’güzellik’’ kavramları, hayat içerisinde gerçek karşılığını bulabilir mi? Şiir olmadan, öykü olmadan, roman olmadan, resim olmadan, müzik olmadan;  sevgi gerçek anlamıyla üretilebilir mi?
    Özgürlüğü yalnızca maddi servetleri biriktirerek, zenginliklere sahip olarak, banka cüzdanlarını şişirerek elde edeceğini zanneden çarpık düşünceler, zavallılıklar; sanatın eli değmeden, sanatın etkileyici gücünü ruhlarında ve düşüncelerinde içselleştirmeyenler; içinde bulundukları bu insani yabancılaşmadan, arınıp kurtulabilirler mi?  Saza, söze, şiire ve türküye, resme ve heykele dokunmadan;  bu güzellikleri ve değerleri anlamadan, onurlu bir yaşama erişebilirler mi? Sanatla beslenmeyen onur, erdem eksik kalmaz mı? Sanatın birleştirici, iyileştirici, güzelleştirici gücünü; ret ve inkar ederek, yok sayarak, toplumları kardeşleştirebilir misiniz?
   Bir başka sınıfı, bir başka halkı, bir başka insanı ezen ve sömürenlerin kendileri de özgür değiller!... Bu bilinen gerçekten yalnızca ve yalın bir politik eylemle kurtulmak; sanat olmadan eksik ve yetersiz kalır. İnsanlığın bu paradoksal durumdan kurtuluşu ,sanatın değiştirici ve yaratıcı gücü olmadan gerçekleşemez!...
   Dilin vandallaşmasına, kürsülerin hoyratlaşmasına, sokakların nefret söylemiyle çınlamasına kapatalım kulaklarımızı!...Yüreğimizle ve yürekten, bu hırçınlıklara bu yıkıcılıklara ‘’Hayır ‘’diyelim!...
  Bu haftaki yazımı ‘’Yosun İpliği’’ adlı bir şiir kitabı da olan Gönül  Mehmet ( Seçinti) nin, henüz kitapla buluşmamış  bir şiirini seveceğinizi umarak sizlerle paylaşarak sonlandırıyorum.
         SEN SEVMEYE BAK
Bütün harfler gözbebeklerinde
Renkler ellerinde kutsanır
Sen sevmeye bak
Aksi halde
Ne fırçan konuşur ne kalemin
Durur mevsimler
Ne yağmur yağar ne güneş açar kalbinde
Var mı sevdiğinden vazgeçecek yürek
Mutluluğu için sevgilinin
Sen sevmeye bak tüm nüvelerinle
Sevmek terk etmektir bir şehri
Ya da terk etmesidir dilin bedeni
Sen hiç sevdin mi böylesine birini
Kaldın mı cam kırıkları düşlerde
Asil bir yürek ister
Nedensiz ve beklentisiz sevmek