havadurum
Turgut Çamer

turgutcamer@hotmail.com

SAVCI MENDERES ARICAN'A AÇIK MEKTUP

Sayın Savcım, Adalet Bakanlığının "Adli Yargı Hakim ve Savcı Adaylığı" sınavında kızınız Betül Arıcan, 9 Bin aday arasında büyük bir başarı gösterip 90 puan alıp 71. olmasına karşın mülakat denilen safsata tiyatrosu(!) sonucu Hakim Adaylığına kabul edilmemesine isyan etmekte haklısınız…

1985

 

 

Nitekim, sosyal medya hesabınızdan 21 yıllık bir hukukçu olarak ‘Adaletiniz Batsın…” diyerek isyan duygularınızı açığa vurmuşsunuz.

Kızınızın elenmesinin nedeninin kızınızdan kaynaklı olmadığı varitse, o takdirde sizin yazdıklarınızın çizdiklerinizin hesabı nasıl olur da kızınıza fatura edilir?.. Yerden göğe kadar haklısınız, çünkü hukukta “cezaların şahsiliği ilkesi diye bir kavram vardır.”

Ancak Sayın Savcım, “Biz Atatürkçü bir aileyiz. Kızım da öyledir” demişsiniz.

Bu sözleriniz ‘neden-sonuç’ ilişkisini gün yüzüne çıkartmıyor mu? Çıkarıyor… Atatürkçü olmanız bence yeterli bir nedendir, sonucu da o yüzden bellidir!

Sonra, Türkiye’de 120 civarında Adliyede ki ‘Adliye Yazı İşleri Müdürlüğü’  yazı işleri personeli alımı sınavlarında yaşanan ‘torpil’i belgeleriyle sosyal paylaşım sitesinden paylaşarak Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ’ın istifa etmesini şu sözlerle istemişsiniz;

“Sayın Bakan lütfen istifa edin, o koltuğu boşaltın. Demokratik bir ülkede bu kadar haksızlık, hukuksuzluk yaşansaydı, bırakın istifayı; Bakan o ülkeyi terk eder, başka ülkeye iltica ederdi.”

Bu da sizin olağanüstü bir tespitiniz… Bu sözlerinizle belki de farkında olmadan bir hukuk terazisiyle topluma farklı bir iyilik yapıyorsunuz!

Yukarıdaki sözleriniz bana Yunan Filozofu EPİCTETES’in özlü sözlerini anımsattı;

“Güneş; ışık ve sıcaklığından başkalarını yararlandırmak için, yalvarılmasını beklemez. Sende güneş gibi, senden beklenilen iyiliği istenmeden yap.”

Yaptınız… Ve yine belki ilham veren o hiç eskimeyen öyküden esinlenerek “Kral Çıplak!” dediniz.

İzninizle size ve sizin şahsınızda meslektaşlarınıza iki soru yönelteyim;

* “Cumhuriyet Savcılarının gerçekleri görebilmeleri için ille de kendi çocukları haksızlığa kurban gitmeleri mi gerekiyor?” mealindeki eleştirilerde haklılık payı yok mu?

* Binlerce gencin geleceği kamudaki bu tür sınavlarda heba edilirken, Cumhuriyet Savcılarımız keşke çok daha önceleri harekete geçerek gerekeni yapsaydı kul hakkı yemelerbu boyutlarda olur muydu?

Sayın Savcım, nasıl bir diktatörlükte rejimin aleyhine konuşmak suçsa, demokrasi de de sessizliği savunmak suçtur... 1876’dan beri demokrasiyi kurmaya çalışıyoruz. Ama önce yapmak yok, önce yıkıyoruz, sonra yapmaya çalışıyoruz. Bu bize özgü bir demokrasi geleneği olsa gerek(!) Bu yüzden bizdeki demokrasinin varlığı tartışmalıdır, ama siz yine de sessiz kalmayanlardansınız, bu nedenle yeriniz ayrı…

Hukuksuzluklar karşısında, toplumu oluşturan bireyler olarak mesleki formasyon ve kariyerimiz ne olursa olsun “kendine güvensizliği” aşarak, siyasal ve ideolojik düzeyde mücadele etmek herkesin görevi olmalıdır.

Sayın Savcım merak etmeyiniz; ülkemizde sizin gibi yargı mensuplarının sayıları arttıkça yargıya güvenin yüzde 3’lerin çok çok üzerine çıkacağı aşikardır.

Siz, kızınızın şahsında yıllardır bu ülkede kul hakkının nasıl vicdansızca yenildiğini bir hukukçu olarak tüm toplumumuza ap açık gösterdiniz. Bu asil ve de cesur davranışınızla ne kadar gurur duysanız azdır.

Siz, İsmet İNÖNÜ’NÜN “Bir memlekette namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yolu yoktur.”  Özlü sözünün gereğini yerine getirdiniz.

Ve…

HELAL OLSUN, BU DEVİRDE BÖYLE CESUR SAVCI KALMIŞ MI? dedirttiniz.

* Sizi içtenlikle kutluyor, cesur mücadelenizde başarı dileklerimle saygılar sunuyorum… T.Ç