havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SİZLER EVREN’İN CENAZESİNE GİTMELİYDİNİZ!...

989
       Kenan Evren’in ölümünün arkasından ne söylenebilir, ne yazılabilir? Gelin, şöyle bir yerden başlayalım.
     Kenan Evren, bir an için tabutundan başını kaldırıp toplanan cemaate baksa ne düşünürdü? Elbette cami avlusunda işçileri, emekçileri, aydınları, antifaşistleri ve 12 Eylül faşizmine karşı direnen insanları beklemezdi. Ancak kendisine ve 12 Eylül’e alkış tutan, övgü yazıları yazan, söz söyleyen şakşakçıları; cami avlusunda görmek isterdi. Hatta sofrasında çanak yalayan şaklabanları; saf tutmuş, dua ederken görmek isterdi. Sanıyorum bir bütün olarak bu şakşakçı, yalaka takımının cenazesine katılmamış olmasını vefasızlık olarak değerlendirmiş olurdu. Netekim ve şahsen bende bu yalaka takımının Kenan Evren’e vefasızlık yaptığını düşünüyorum. Elbette bu takım; efendi değiştirmekte, güçlü gördüğünün arkasında saf tutmakta, önlerine konulan çanaklardan beslenmekte son derece mahirdirler. Yüzsüzlükte sınır tanımazlar.
     Söylediklerimi abartılı bulanlara yalnızca 12 Eylül 1980 tarihinden başlayarak 12 Aralık 1980 tarihine kadar çıkan gazetelerin manşetlerini ve o dönemde yazı yazan ve şimdi liberal soytarılık şampiyonluğunu kimseye bırakmayan köşe yazarlarının yazılarını şöyle bir araştırıp, okumalarını isterim. İşte tamda bunların Kenan Evren’e vefa borçları var.
     İkincisi, bugünlerde aydın diye geçinen ama 12 Eylül faşizminin ideolojik ve politik ihtiyaçlarına göre teoriler üreten, faşizmi allayıp, pullayan Türkiye halklarını faşizmin önünde; el pençe divan durmaya ikna etmeye çalışan omurgasızlar sürüsünün de Kenan Evren’in cenazesine gitmeleri gerekirdi. Ayrıca o günlerde işçi sınıfına sövüp sayan tekelci sermaye erbabının, bugün Kenan Evren düzenin bütün nimetlerinden faydalanan siyasetçilerinde o camide saf tutmaları gerekirdi.
     İşte böyle Kenan paşa; biz Türkiyeli işçiler, emekçiler ve faşizme karşı olanlar, bak bu yukarıda sıraladığımız şakşakçılar, asalaklar, omurgasızlar tayfasının tamamına birden, ideolojisiyle politikasıyla, felsefesi ve kültürüyle, tüm çürümüşlüklerine karşı olduğumuz için sana da karşıydık. O günde karşıydık, bugünde karşıyız!...Yalnızca faşist cuntalara ve cuntacılara değil en az onlar kadar bu rejimi alkışlayan, bütün yalaka takımına faşizmin üzerinde şekillendiği bütün sınıflara ve emperyalistlere de karşıyız!...
     Emperyalistler ve tekelci burjuvazi ve onun işbirlikçi sınıf iktidarları, faşist diktatörleri, günü geldiğinde artık ona ihtiyaçları kalmadığında ellerinin tersiyle bir köşeye itiverirler. Dilim varmıyor ama gerçek bu, buruşturup çöpe atarlar. Bak bugün senin kurduğun düzenden sonuna kadar yararlananlar bile sana yüz çevirdiler. Bunlarda vefa yok, çıkar var!...
     Oysa sende ne güzel meydanlarda ayetler okurdun, Kur’an-ı Kerim’i elinden bırakmaz, kutsallardan söz ederdin. Yeşil Kuşak, idealinin Türk-İslam sentezinin yılmaz bir savunucusuydun. Senin izinden yürüyenler bile bıraktığın yerden çizgini sürdürenler bile, senin yüzüne bakmadılar. Biz biliyoruz ki yalnızca sen değil, bütün egemen sınıf politikacıları sıkıştıklarında, çıkarlarını tehlikede gördüklerinde yükselen halk muhalefetini bölmek, etkisizleştirmek ve hatta yedeklerine almak için ulusal ve inançsal yani halkların inandığı değerleri, sembolleri; utanmadan, pervasızca ve hayasızca kullanırlar.
     Emperyalizmin işbirlikçileri, ellerinde bayraklarla din istismarcıları, kutsal kitaplarla ve yani ve hatta bir ellerinde bayrak öteki ellerinde kutsal kitap halkın karşısına çıkmakta bir sakınca görmezler. Sınıf çıkarları, iktidarları ve kişisel, ailesel menfaatleri  için istismar etmeyecekleri, kullanmayacakları hiçbir inançsal ve ulusal değer yoktur onlar için!...
     Biz bunların, yukarıda dökümünü yaptığımız çevrelerin ve tutumların senin cenazene yüz çevirmeleri ile bizi kandıracaklarını, bilincimizi bulandıracaklarını düşünüyorlarsa fena halde yanıldıklarını söyleyebiliriz.
     Bu gün özellikle son yıllarda, sokaklarda katledilen onlarca çocuğun, gencin katliamına karşı çıkmadan senin devri-i iktidarında gerçekleştirilen idamlara, işkencelere ve ölümlere karşı çıkıyormuş gibi yapmalarını inandırıcı bulmayız. Kendilerini senin üzerinden, 12 Eylül üzerinden aklamalarına izin vermeyiz. Bugün iç güvenlik yasasına ve bu yasaya dayalı uygulamalara karşı çıkmadan, senin sıkı yönetimlerine ve sıkı yönetim uygulamalarına karşı çıkıyormuş gibi yapmalarını inandırıcı bulmayız. Bu şaklabanlıkları, bu demokrasi göstericiliklerini elimizin tersiyle iteriz.
     Özetle, biz bu ülkenin ve hatta dünyanın tüm halkları faşizmi ortaya çıkaran tüm kapitalist emperyalist ilişkileri ortadan kaldıracak faşizmle kapitalist- emperyalist sistem arasındaki bağlantıyı doğru yerinden kurarak, bütünlüklü bir mücadele hattında birleşip, örgütlenerek, yeni bir sistem, yeni bir dünya umudunu; hiçbir faşist diktatörün, otoriter, tek adam yönetimi heveslilerinin engelleyemeyeceği bilinciyle her gün biraz daha ileri bir noktadan mücadeleyi sürdüreceğimizi  bu vesileyle bir kez daha hatırlatmış olalım.
     Hepiniz o cenaze töreninde olmalıydınız. Faşizmin aile fotoğrafını eksik bıraktınız!...
     Son sözümü bir merakımı, daha doğrusu bir sorumu yazarak söylemiş olayım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettikleri gerekçesiyle yargı önüne çıkarılanlar ve tutuklananlar olduğu haberlerini izliyoruz. Sorum şu: Cumhurbaşkanına hakaret yargısını; anayasanın Cumhurbaşkanlarına verdiği yetki, görev, sorumluluk ve hatta bir bütün olarak değer üzerinden mi tanımlayacağız, hüküm kuracağız. Yoksa pratikte gördüğümüz bir parti genel başkanı gibi davranan, herkese hakaret eden, şaklaban diyen anayasal tanımlamanın dışında davranmaktan çekinmeyen bir şahsiyetin tutumu üzerinden mi tanımlayıp, hüküm kuracağız.
     Birisi anlatırsa ikna olmaya hazırım.