havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SÖZÜN BİTTİĞİ YERDE HÜKMÜ VİCDANLAR VERİR!...

1720
               “Sözün bittiği yer” diye çoğumuzun bildiği ve zaman zaman kullandığı bir ifade var. Yine son zamanlarda memleket sathında yaşanan olaylarla ilgili bu ifadeyi sıkça duyar olduk. Ne demek “sözün bittiği yer”. Veya bu söz hangi ruh halini anlatıyor. Amacım bu sözü açıklamak değil elbette; bende bir örnek üzerinden daha çokta “bilimsel” ve “teknoloji” dışında bir yerlerde sözün bittiği yer üzerine birkaç söz söyleme cesareti göstermek istiyorum.
                Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların dillere düştüğü, kulaklarda çınladığı sıcak bir dönemde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık çok muhterem, çok değerli yorumlarını insanlığın büyük hazinesine önemli bir katkı olarak ifade etme alçakgönüllülüğünü gösterdi. Bakan Fikri Işık, Erdoğan ile Bilal arasındaki konuşmayı şöyle değerlendiriyor; “ben o ses kayıtlarını dinlediğimde çok açık bir montaj olduğunu hissettim.” Ve devamında “ama teknik incelemeyi gerektirmeyecek açık bir montaj olduğu ortada”. İşte sözün bittiği yer!... Şapkamı çıkarıyorum ve bu müthiş adamı alkışlıyorum. Yetenek buna denir işte!... His bu adamda, duygu bu adamda… Medyanın yandaş kalemşorları, yorumcuları tabiki böylesine müthiş bir insanın, müthiş bir yeteneğin içinde yer aldığı iktidara yandaşlık etmenin yüce onurunu paylaşmaktan fazlasıyla mesut ve mutlu olurlar. Dikkat buyurun, konuşmaların “montaj olduğunu” anında HİS-SET-MİŞ!... Biraz kendisinden feyz alınsa, örneğin; emniyet görevlileri suçluları sokakta “hissetse”, yargıçlar huzurlarına çıkan sanıkların gözlerinin içine bakarak delile, falana filana ihtiyaç duymadan suçlu olup olmadığını “hissetse” ve memleketin yetkili şahsiyetleri biraz “hissetme” yeteneklerini geliştirebilse ne iyi olur. Koşar adım ulaşıveririz hedeflerimize!... Sakın unutmayın, bu sözü söyleyen bu ülkenin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı!...
                Zaten bize bilim ve teknoloji pek gerekli değil. Bu teknoloji dediğimiz ıvır zıvır bir tek dinlemelerde falan işe yarıyor, onu da “hissederek” çözüveririz. O nedenle rahatlıkla; rahmet ola bilim, el Fatiha teknoloji, sen yaşa Fikri Işık…
                Neyse, şaka bir yana Türkiye nereye gidiyor. İnternet yasası, HSYK, MİT mensuplarına verilen kontrolsüz, denetimsiz, sınırsız yetki!... Nereye gidiyor Türkiye!? Bir kez daha yineleyelim, bu gidiş siyasi gericiliğin yoğunlaşması ve yukarıdan aşağıya gerçekleştirilmek istenen bir militarizasyon girişimidir. Hatta girişimden daha fazlası!…
                Yandaş çevrenin bugünlerde kendi dışındakilere gönderme yaparak söz ettikleri siyaset mühendisliği, siyaset mühendisleri; bu militarizasyonla belki ortaya saçılıp dökülen kuvvetli yolsuzluk, rüşvet, talan iddialarını, görüntülerini; çıkardıkları yasalarla örtbas edip engelleyebilirler. Sokakları terörize ederek, yüreklere korku salarak bu badireyi atlatabileceklerini zannedebilirler. Belki birçok insan olup bitenler, yaşananlar karşısında şaşkınlıkla, hayretle “sözün bittiği yer” diye haykırabilir. Ama bir şey var, “sözün bittiği yerde” vicdan çalışmaya başlar. Sorular sormaya, yeni cevaplar aramaya, yargılamaya başlar. Yaşanılan her şey yeniden değerlendirilmeye, yeni yargıların oluşmasına başlar. Sessizce, belki biraz fısıldayarak, belki biraz konuşarak, belki biraz bakışarak haksızlığa ve zulme; yolsuzluğa ve hırsızlığa isyan, bireyden bireye, çocuktan büyüğe büyükten çocuğa, kadından erkeğe erkekten kadına; ortak bir vicdana, ortak bir güce doğru şekillenir ve büyür. Haksızlık ve zulüm, baskı ve şiddet, yolsuzluk ve hırsızlık; vicdanlarda asla unutulmaz. Dünden bugüne, bugünden yarına, yarından öbürgüne; yüreklerde ve akıllarda çoğalır, beslenir ve hesap soruncaya kadar yaşar. Hiçbir yasa, hiçbir önlem, hiçbir zor vicdanları teslim alamaz.
Güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayabilirsiniz,yargıyı etkisiz kılabilirsiniz ancak  halkın vicdanının elini kolunu bağlayıp etkisizleştiremezsiniz!...
                Şimdi sanılıyor ki; internet, HSYK, MİT konularındaki yasal düzenlemeler bütün bu yolsuzluk ve rüşvet iddialarını biraz da yurttaşları korkutarak engellemenin, üzerini örtmenin araç ve argümanlarını sunacak. Belli ölçülerde belki bazı şeylerin üzerini örtebilirsiniz. Hatta sokakları bir miktar terörize ederek, baskılayarak protestolara kapatabilir, susturabilirsiniz. Başka şeyleri bir yana bırakıyorum, vicdanları asla baskılayıp susturamazsınız. Bir gün tekil ve küçük bir olay, beklenmedik bir anda birikmiş o toplumsal vicdanın, o susturulmuş zannedilen geniş yığınların hareketlenmesinin ve ayağa kalkmasının, sokakları doldurmasının kıvılcımı olabilir. Hiçbir yasa, hiçbir istihbarat örgütü; gerçeğin, halkın vicdanında var olan adalet duygusunun ve bastırılmış ve biriktirilmiş öfkenin değiştirici, dönüştürücü gücünü engelleyecek bir güç olarak henüz ortaya çıkmamıştır.
Tarihsel bir örneği anımsatmak istiyorum; kuşkusuz ki sunacağım örneğin yaşandığı toplum ile Türkiye toplumu belli ölçülerde farklılıklar göstermektedir. Ama toplumsal ve sosyal açılardan ve insanlığın genel çizgileri açısından benzerlikleri daha fazla önemlidir. Samed Behrengi’yi yazdığı ve Türkçeye çevrilen ve okullara alınması yasaklanan kitaplarından bilirsiniz. Çocuklara yazdığı masallar en ünlülerinden “küçük karabalık”, “bir şeftali bin şeftali” kitaplarından tanırsınız!... İranlı yazar, öğretmen Behrengi; daha 28 yaşında Aras nehrinin kıyısında öldürülmüş olarak bulunur. İran halkı bu cinayetin Şah’ın istihbarat örgütü SAVAK tarafından işlendiğini bilir. Ve o gün Behrengi’nin öldürüldüğü 1967’de Şah’ın iktidarı sonun başlangıcına açılan yola girmiştir. Uzunmuş gibi görünebilir ama İran’ın özgün koşulları, dış bağlantıları ve destekleri, uygulanan istibdat rejimi düşünüldüğünde; 1979’da tasını tarağını toplayıp gitmesine kadar geçen süre çok da uzun bir süre değildir. İran Şah’ını, Pehlevi Ailesinin saltanatını ne o ünlü SAVAK örgütü ne baskılayıp susturduğu sokaklar ne de rejimin tüm gerici uygulamaları engelleyebildi. Behrengi öldürüldüğü gün, İran Şahı halkın vicdanında hüküm giymiş ve bu cinayet vicdanları en derininden etkilemiş, büyümüş, çoğalmış ve Şah için hükmünü vermişti.  Gerçek adalet çoğu kez ve tarihsel olarak ne yasalarda ne de anayasalarda ifadesini bulur. Gerçek adalet; halkın şaşmaz vicdanına yazılır ve yazılıdır. İktidarlar çıkardıkları yasalarla, aldıkları önlemlerle birçok şeyi engelleyebilirler, muhalif sesleri susturabilirler ama halkın vicdanını asla!...