havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

SUÇLARI KATIR OLMAK!

889
    Biliyorum yazının başlığını okuyunca, konuyu atlamış olanlar ne katırı diyecekler. Meseleye yani katır meselesine az çok vakıf olanlar ise şunca kıyametin ortasında 8-10 katırın lafı mı olur diye düşünebilirler. Ama benim açımdan durum biraz farklı görünüyor. Evet, içeride ve yakın coğrafyamızda şimdi Yemen`de kıyametler kopuyor. Oluk oluk insan kanı akıyor... Biliyorum. Bunlara da değinmek gerekiyor, elbette değineceğim. Ama yine de bu katırların suçlarının ne olduğunu, neden ölüm cezasına çarptırıldıklarını anlayabilmiş değilim.
     Örneğin, suç ceza ilişkisi bakımından baktığımda bu katırların insanoğluna dar anlamıyla da yaşadığı bölgede hangi insana nasıl bir zarar verdiği, bu nedenlerle de öldürülmelerine hangi `suçlarının` gerekçe yapıldığı benim için merak konusudur. Hani kuduz olsalar, önüne geleni ısırma tehlikeleri olsa veya başka bir salgın hastalığın sebebi olsalar, durumu anlayabilirim.
     Peki, `kamu malına` zararları var mı bu katırların? Bildiğim kadarıyla yok... Bilinçli olarak `kamu güvenliği` sarsıcı bir eylemin faili olabilir mi katırlar? Yok. Bir espiriyle tamamlayalım; Bu hayvanlar molotof yapmasını, atmasını da bilmezler!...
     Neresinden bakarsanız bakın bu katırların, il gıda tarım müdürlüğünün teklifi ve mahkemenin kararıyla, `itlaf` edilmelerini gerektirecek bir durum yok.
     Evet, biliyorum katırlar; güçlü, dağları taşları aşabilen, inatçı hayvanlardır. İnsanoğluna zor coğrafyalarda, zor koşullarda ve zor iklimlerde, inatla hizmet etmişlerdir. Biz onlara nasıl bir ölüm gerekçesi bulmuşuz, sınır ticaretinde yük taşıdıkları için... Bu değil mi suçları(!) Yani sahiplerinin işlerini yapmışlardır. O sahipler ki tarımını, hayvancılığını yok ettiğiniz, yaşamın sınırına sürdüğünüz, kaçakçılık diye tanımladığınız ama yaşamak için önlerine hiç bir seçenek sunmadığınız ve kafanız bozulunca tepelerine gökten bomba yağdırarak, katlettiğiniz, katillerini gizlediğiniz, yoksul sınır köylüleridir. İşte öldürdüğünüz katırlar, kurşuna dizdiğiniz katırlar o köylülerin katırlarıdır. O masum hayvanların suçları(!) sınır boylarında, Roboski`de katır olmalarıdır. Her problemi; baskı, şiddet ve ölümle, yok etme ile çözme kültürü, her gün evrensel değerlerden biraz daha kopan ve giderek daha çok otoriteye bağlanan hukuk sisteminiz bu basit sorunu katırları öldürerek, o masum hayvanları yok ederek çözme(!) aczini göstermekten başka bir karar verememiştir. Ne diyeyim eyvahlar olsun!...
     Şimdi buradan diğer gelişmelere bir göz atalım; yönetenlerle, yönetilenler arasındaki çelişkiler keskinleştikçe ve buna karşı çok yüksek düzeyde olmasa da henüz toplumsal sarsıntılar yaratacak düzeyde olmasa da birçok ipuçlarını görmek mümkün oluyor. Yine aynı zamanda yekpare bir bütün oluşturmayan, homojen olmayan, egemen sınıf ve onların yönetici takımı arasında çatırdamalar kaçınılmaz hale geliyor. Arınç-Gökçek çatışması bu kapsamda değerlendirildiğinde; `parsel parsel` kimin mallarının satıldığı, kimlerin bu `akçeli` işlerden kasalarını doldurduğunu anlayabiliriz. Ama biz bunu, bu çatışmayı yok sayalım istiyorlar.
     Cumhurbaşkanı`nın; `Anayasa`yı bir daha geri gelmemek üzere dondurduk` sözlerinin bir Anayasa ihlali olduğunu bilmiyormuş, anlamıyormuş gibi davranalım istiyorlar. Kürt sorunu yok sözlerini ise; öylesine söylenmiş çözüm sürecine etkisi olmayacak,sözlermiş gibi algılamamız isteniyor.
     Birden bire ansızın üniversitelerde çatışmaların çıkmasını, sınır bölgelerinde askeri operasyonların ve karşılıklı bombalamaların yaşandığını görmemiş, duymamış gibi sakin davranmamız isteniyor.
     Genelkurmay Başkanlığı’nın, siyasi anlamlar taşıyan açıklamalar yapmasının üzerinden atlamamız isteniyor. Yeni atanan rektörlerin, paralel yapıyla mücadele gibi söylemlerle ortaya çıkmalarını yok saymamız isteniyor.
     Cumhurbaşkanının seçim çalışmalarını hızlandırmasını olağan karşılayalım, başkaca bir şey düşünmeyelim istiyorlar. Dışarıda ve içeride mezhepçi politikaların yeniden ve daha gür seslerle ifade edilmesini duymamış olalım, yok sayalım isteniyor. Siyasete atıldıkları günden bu güne belediye başkanları, milletvekilleri, bakanlar, Cumhurbaşkanı yakınları, hısım akrabaları mal varlıklarında, servetlerinde ne kadar artış olduğunu, bu artışların izah edilebilir olup olmadığını düşünmeyelim, sorgulamayalım ve hatta `Türkiye sizinle gurur duyuyor diyerek` alkışlayalım istiyorlar. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet iddialarını yok sayalım istiyorlar!...
     Kısacası gökten ne yağarsa başımıza ne işler gelirse `fıtratımız bu` diyerek şükürle karşılayalım istiyorlar. Çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun, hukuksuzluğun; parsel parsel peşkeş çekilen, halkın mallarının nedenlerini düşünmeyelim, hesabını sormayalım, görmedik, duymadık, bilmiyoruz havalarında bahtiyar yurttaşlar olarak ortalıkta salınalım istiyorlar. Açığa çıkan her türlü hukuksuzluğu, yolsuzluğu yok sayalım istiyorlar!...
     Evet. Bizde bir yok sayma önerisiyle bitirelim yazımızı. Hani 7 haziran seçimleri geliyor ya, işte o gün ve bir ilk adım olarak başımıza içeride ve dışarıda bunca sorunu açan, sefaletimize yol açan, özgürlüklerimizi budayan, haklarımızı kısıtlayan, siyasi partiyi/partileri görmeyelim, oy pusulasında üzerinden atlayalım ve yok sayalım!...