Değerli okurlarım; Dikkatimi çeken bir hususu bugün ki yazımda paylaşmak istedim.
Bu kısma FETÖ’cüleri ele alarak giriş yapmak istiyorum. Bu süreç başlarken cemaate bağlı olan ailelerin bir bir eşlerinden ayrıldıklarına tanık olduk. Tüm mal varlıklarını eşlerine devredip el konmasını engellemeye çalıştıklarını izledik. Fakat öyle bir zamana doğru ilerliyoruz ki benzer durumları bugün de görüyoruz. Bu kısım kanaatimce buz dağının görünen yüzü. Medya bazı güçlerin yönetiminde olduğu için bu magazinsel kısımların asgarisi servis edilebiliyor maalesef.
Ulu önder Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız mirasın bekçileri olan onurlu, şerefli, erdemli yurttaşlarımıza sesleniyorum; bir kutuplaşma ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Bazı kimselerin etnik kökenleri, ideolojileri, hayat tarzları üzerinden fişlemeler yapılıyor. Sizler Cumhuriyet’in insanları adaletin bekçileri bu sokak ağzıyla yapılan siyasetçilerin dolduruşlarına gelmeyeceğinizi biliyorum ama yine de bir birimize bu konuda telkinde bulunmayı bir borç biliyorum. Bu çekişmelerin kutuplaştırılmış ortamın en büyük faturası olarak biz yurttaşlara kesiliyor.
Ama şu kısmı hatırlatmakta fayda var; devlet uyumaz, devlet unutmaz, aslolan devlettir. Bu insanlar gelip geçicidir. Türk halkı kimsenin kölesi değildir. Hiç bir birey devlet katında diğerinden daha üstün değildir. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurarken hiçbir yurttaşı diğerinden üstün tutmamış; sen Alevi’sin sen Sunni’sin sen Kürt’sün sen Zaza’sın gibi pozitif ayrımcılık yapmamıştır.
Bugün siyasi arenada işler kötüye gittiği anda belden aşağıya çalışarak liderler hedef gösterilmektedir. Bugün hayretler içerisinde izlediğim Kemal Kılıçtaroğlu’na sen Alevi’sin diyerek meshepsel bir gerilim ortamı oluşturulması hiç etik ve ahlaki değildir. Bu ortamın sonuçlarını yaşayan komşu devletlerin haline hepimiz tanık olduk. Bu söylemler bizleri Ortadoğulu devletlerden farksız hale getirir.
Hepimizin bildiği gibi bu topraklar hem stratejik hem de doğal kaynaklar bakımından oldukça zengindir. Bu sebeple batılı devletlerin gözleri bu kadar üzerimizdeyken yapılacak en küçük yanlışın sonuçları oldukça ağır olacaktır. Son yirmi yıldır devletin en kritik alanlarından ulusalcı kesimi kızağa çekmek gibi bir gayret ortaya konuluyor, bunun tek bir sebebi var o da Cumhuriyetin mirasçıları bu ülkenin bağımsızlığının ve adaletinin bekçilerinden kurtulmak ve kaleyi yıkarak yönetimi ele geçirmek.
Artık devir akılcılık devri şapkamızı önümüze koymalıyız. Bugün bu kokuşmuşluğu bu yolsuzluğu kimler yarattı Alevi mi, Ermeni mi, Yezidi mi kim? Yetmez mi bu kadarı? Taraflı medya organları tek pencereden bakış devrini kapatmalı gözümüzü dört açmalıyız değerli okurlarım. Rezaletin, hortumcunun, tecavüzcünün kol gezdiği bir ortam oluşturuluyor.
Seçilmiş vekillerin liyakatsız atamaların meyveleri gözler önüne serildi. Taşkesenlioğlu kardeşlerin, bankaların kar açıklamalarının, servetine servet katan zenginlerin oyuncağı olmayalım.
Dönelim tekrar FETÖ hikayesinin devam filmine. Taşkesenlioğlu kardeşlerden biri vekil diğeri Bank Asya yönetiminden sonra Halk Bankasının yönetimine geçiyor, akabinde bir yol daha verilip SPK’nın başına atanıyor resmen kariyer basamaklarını hakkedenlerin üzerine basa basa tırmanıyor. Hani adalet, nerede soruyorum sizlere hiç soruşturma geçirmişler mi? Bank Asya’nın ortakları neredeler? Otoyol ve köprü ihalelerine aracılık edip ciddi bir rant elde etmekten başka neler yapıyorlar. Vergilerimizden elde ettikleri milyon dolarları ceplerine indiriyorlar. Bunların Bank Asya’daki şişkin hesaplarından dolayı bir soruşturma açtı mı hükümetimiz? Kimse sorgulamıyor yani sorgulayamıyor. Muhalefette halinden memnun olacak ki bir önerge bile getirmiyor meclise.
Dostlarım; naçizane tavsiyem kimsenin adamı olmayın iyi bir Yurttaş olun, kula kulluk etmeyin. Olacaksanız Allah adamı, devletçi insanlar olun.
Ben Özal döneminden gençtim; Bir gün Silifke’nin bir köyüne gitmiştim babam, abim, dayımla birlikte baktım her yeri ANAP bayraklarıyla donatmışlar köyü sarıp sarmalamışlar, bu nasıl bir masraf nasıl bir israf dedim kendi kendime, sonra babama dönüp bu adamlar ülkeyi bitirecekler, kötü günler kapıda dedim. Çok şükür bizler bilinçliydik vermedik oylarımızı. 1993 yılında kurulmuş olan partinin başkanı aynı zamanda ülkenin başbakanı olan zat “ben memuruma bu kadar maaş veririm, memurum işini bilir” diyerek ilk dinamiti koydu ülkenin altına. Çünkü ABD’den almıştı görevini.
Bugün bakıyoruz Cumhurbaşkanı danışmanlarına yüzlerce yolsuzluğa karışıp kirlenmişler. Yani o günün ekilen tohumlarının bugün meyvelerini görüyoruz. Devlet organları, çürümüş, adalet adil değilken devlet nasıl sağlıklı çalışsın bilen var mı? Bugün sokaktaki çocuğa siyaset konuşturan bir dönem içerisindeyiz. 80 milyon insan bırakıp işini gücünü politikaya mı girsin istiyorsunuz. Oylarımızla seçtiğimiz, maaşlarını toplanan vergilerden alan vekillerimizin hiçbir hükmü ve inandırıcılığının kalmadığı tek adam rejiminin dikte edildiği bir ortam gelecekle uyumlu bir ikili değil. Fakat şunu tekrar etmek istiyorum, bu insanlar halkın hizmetkarları onlara verdiğimiz yetkilerin hesaplarının bize vereceklerini bilmelerini istiyorum.
Gerçi bugün bakandan bile randevu alamayan bu insanlara bizler nasıl ulaşacağız o da ayrı bir merak konusu!