havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

TAKSİM AĞRI’DI!...

1162
    İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de coşkuyla kutlandı. Batman’dan Ankara’ya Antalya’dan İzmir’e Kocaeli’den Çanakkale’ye ve İstanbul’un birçok alanında ve işyerlerinde somut talepler etrafında kutlandı.
     Evet, buradan Taksim’e dönelim. Taksim, geçen yıl olduğu gibi bu yılda işçi ve emekçilere yasaklandı. İşçi ve emekçiler, sendikalar tüm çabalarına rağmen Taksim’e çıkamadı. Elbette Taksim yasağının birçok nedeni var. Öncelikle sendikaların bölünmüş olmaları, Taksim hedefine kilitlenmiş sendikaların eylemi çeşitlendirme, hükümetin daha doğrusu Cumhurbaşkanının planlarını boşa çıkaracak taktiklerden yoksun olması, 1 Mayıs’ı işyerlerine hayatın diğer alanlarına taşıma planından yoksun olması; bildiğimiz manzaraları ortaya çıkardı. Bu işin bir yönü işin asıl önemli olan yönüne gelince; ‘efendim vali şöyle dedi, Başbakan karanfillerle Taksim’e çıkılabilir’ dedi. Bu işin hikaye kısmıdır. Biliyoruz ki Taksim yasağının arkasındaki irade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iradesidir. Meseleye buradan baktığımızda Taksim ablukasının yumuşaması veya görüşmelerle yasağın kaldırılması düşüncesinin anlamsız olacağı açıktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran seçimlerini AKP’ye kazandırmak için şiddetin, baskının, devlet eliyle sokakların terörize edilmesinin, çatışmaların yönetildiği komuta merkezindedir. İçeride ve dış dünyada giderek itibar kaybeden, her yönden sıkışan sorunların ağırlaştığını gören ve bunların sonucunda oy kaybeden AKP’yi iktidar yapabilecek formülasyonu tam da böylesi bir kaotik ortamdan beklemektedir.
     Ağrı provokasyonu ve HDP’ye yönelik fiili saldırılar ve yine başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP sözcülerinin, iktidardan beslenen havuz medyasının Demirtaş’a ve onun üzerinden HDP’yi merkeze alan saldırı planlarının arkasında yatan gerçek budur. Gelişmelere baktığımızda bütün veriler siyasi iktidarın bir gerilim ve çatışmaya oynadığını buradan iktidar çıkarmayı hedeflediğini görebiliriz. Parlementer sistem dondurulmuş, Kürt sorunu gündemden çıkarılmış, çözüm süreci rafa kaldırılmış, hakimler verdiği kararlardan dolayı tutuklanmış, anayasa bir köşeye atılmış, hukuk perişan edilmiş, ülkeyi yönetmesi gereken mekanizmalar Cumhurbaşkanının emir ve talimatlarına bağlanmış!...  
     Bu koşullarda Taksim’e çıkmak için anayasal haklardan yasalardan, hukuktan söz ederek bu hat üzerinden Taksim’e çıkmayı deneyen bir sendikal diplomasinin başarı şansının sıfır olacağı baştan belli değil midir?
     Sokak ilişkileri bir güç ilişkisidir. Sokaklarda konuşan güç; öncelikle birlik, kitlesellik, çeşitlendirilmiş taktik planlama ve karşı güçlerin pozisyonunu doğru değerlendirmekle başarı elde edilebilecek bir alandır. Eğer bu ülkede demokrasi, tüm kural ve kurumları ile işleyen bir düzeyde olsa geleneklere sahip olsa yukarıda sıraladığımız değerlerin bir anlamı olabilirdi. Siyasi iktidar; işçi sınıfına, emekçilere ve emeğe karşı kendi tarihsel sınıf tutumunu, sınıf kinini, halka karşı baskı ve şiddet politikalarını uygulamaktan geri durmayan bir konumlanış içerisindedir. Önümüzdeki 7 Haziran seçimlerini bu genel tarihsel tabloya eklediğimizde Taksim de yaşananları anlamak daha kolay olacaktır. Elbette buradan Taksim’i unutalım ve Taksim için mücadele etmeyelim sonucu çıkarılamaz. Taksim’i yeniden kazanmak, 1 Mayıs gösterilerini buraya taşımak, Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halkların önünde duran bir görevdir. Benim burada söylemek istediğim şey Taksim’i kazanmak yalnızca 1 Mayıs günü ortaya koyulacak bir mücadele ile en azından bugün için AKP iktidarı döneminde zor görülmektedir. Öncesinden başlayan propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çabaları işçi sınıfını ve halkları örgütleme çizgisi bu noktada belirleyici olacaktır.
     AKP iktidarı, resmi devlet güçlerinin yanı sıra organize sivil çeteleri ile ve bütün dünyanın gözü önünde Taksime çıkmak isteyen işçi ve emekçilere saldırdı. Elbette bunun hesabı sorulacaktır. Elbette iktidarın bu politikaları teşhir edilmelidir. Ve bu saldırıyla ilgili söylenmesi gereken her söz, yapılması gereken her şey yapılmalıdır.
     İktidar, Ağrı’da boşa çıkarılan provokasyonu Taksim’de yinelemek istemiştir. Peki Taksim’de bunu başardığı söylenebilir mi? Elbette söylenemez. Ağrıdan sonra İstanbul’da da iktidar açısından istenilen sonuç elde edilememiştir. Taksim, Ağrılaştırılmak istendi, Taksim Ağrıdı ama iktidarı ferahlatacak, derin bir nefes aldırılacak sonuç ortaya çıkmadı. Şimdi önümüzde duran görev 7 Haziran’da Taksim’i yasaklayanlardan, İstanbul’da yaşamı felç edenlerden, Soma katliamının sorumlularından, grevleri yasaklayanlardan, Türkiye’yi baskı ve şiddetle yönetmek isteyenlerden, doğayı kirletenlerden, bir kaos ve şiddet ortamı üzerinden başkanlık sisteminin, tek adam diktatörlüğü heveslilerinden hesap sormak boynumuzun borcu olmuştur!...