havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

TOMURCUKLAR ELVAN ÇİÇEKLER AÇACAK

1593
               İnsanoğlunun; ekmeği elde etme, ekmeğe ulaşma tarihi yalnızca insanlığın genel tarihini değil aynı zamanda ve özel olarak adalet ve hukukun gerçekleşmesinin de tarihini oluşturur. Ve yine aynı tarih; mazlumların ve zalimlerin, haklılığın ve haksızlığın ortaya çıkış hikâyesinin de tarihidir. Yalnızca bu kadar da değil; helal ile haramın, kutsal olanla değersiz olanın şekillenişi de ekmeğe ulaşmanın ve çoğu kez de ekmeğe ulaşma biçiminin, ekmeği elde etme biçiminin araç ve yollarının; adil, hakkaniyetli ve ahlaki olup olmaması üzerinden şekillenir.
                Ekmeği mübarek kılan onun elde edilişinin bütün tarihsel serüveni ve ekmeğe yüklenen gerçek ve simgesel değerlerin anlamının doğrudan sonucu ile ilgilidir.
                Bu coğrafyanın insanları yere düşen bir lokma ekmeği yerden alırken; öper, başına koyar; onun çiğnenmemesi için gizemli bir özen gösterir. Bu kutsama, bu gizemli ritüel; aynı zamanda ekmeğin helal kılınmasının, helal yollarla kazanılmasının ve “helal lokma” sayılmasının içerdiği anlamlarla da ilgilidir. Kısaca, aynı zamanda helalin kutsanmasıdır!...
                Şatafata, gösterişe, haramın debdebesine, haksız kazancın hazır yiyiciliğine, saltanatın ve iktidarın nimetlerinden nemalanarak keyif sürmenin düşkünlüğüne karşı; toplumları sadeliğe, helale, insani olana çağrı niteliği taşıyan “bir lokma bir hırka” sözünde de ekmeğin yol gösterici ve simgesel anlamı öne çıkmakta, öğütlenmektedir.
                Gezi Direnişi günlerinde Berkin, ekmek almaya gidiyordu. Fırından, sıcak ekmek almaya!... Helalinden kazanılmış bir para ile fırıncıdan, sıcak ekmek alacaktı. İnsan ile ekmek arasındaki; ilişki helal, helalinden bir ilişkidir. Berkin, fırıncı ile helalinden bir ilişki kuracaktı. Fırıncının gözünün içine gülümseyerek ve helalinden kazanılmış bir parayı vermenin onuru ile bakabilecekti!... Kirlenmemiş, temiz ve helal bir ilişki!… Ama ekmeğe ulaşamadı; helalinden bir ilişkiden yoksun bırakıldı. Gezinin sıcak direniş günleriydi. Sokakta hareket eden, kıpırdayan, kımıldayan, ses çıkaran her şey düşmanlaştırılmıştı. Berkini vuran cellâdın eli tetikteydi. İktidar sahipleri, bereketin düşmanları, yalanın simsarları; ferman çıkarmışlardı. Genç olan, hareket eden, koşan her şey düşman bellenmeliydi. Ve celladı besbelli ki hedef gözeterek tetiğe dokunmuş!...
                O gaz fişeği, yalnızca genç bir insana değil; helal bir ilişkiye, sıcak bir ekmeğin bereketine, bir kahvaltı sofrasına; kutsal olana dair ne varsa ona, hayata dair ne varsa ona, insana dair ne varsa ona, geleceğe, cömertliğe, berekete dair ne varsa ona sıkılmıştı!...
                Kuşkusuz ki bu değerleri, karanlığı yaratan, korku salmak isteyen ve ondan beslenen cellâtlar ve cellâtların ferman yazıcıları anlayamaz. Onlar, hayatlarında bir kere bile olsa helalinden kazandıkları para ile sabah kahvaltısı için fırıncıdan taze, bereket kokan bir ekmeği fırıncının gözünün içine bakarak isteyemez ve alamazlar!... Onlar ekmeği değil; doları kutsayanlardır!... Bismillah diyerek; sıcak bir ekmeği bölüp lokmayı helalinden ağızlarına atmak yerine; inşallah diyerek kirli, karanlık, haram paralarını istiflemeyi tercih edenlerdir!...
                Berkin’in ve ekmeğini ve harçlığını helalinden kazananların bereketli, cömert, içten, insani ve bazen kısa hayatlarına karşın; dolara tapanların ve tapınanların, dolar uğruna yalan söyleyenlerin, bütün kutsal değerleri istismar edenlerin yürekleri çorak, sofraları bereketsiz, içleri kurumuş çöl gibidir!... Haramın ve yalanın yükü; onların bütün insanlığını yok etmiş ve yok etmektedir.
                Berkin Elvan’ı milyonlar uğurladı. İnsanlığın vicdanı, insanlığın ahlakı; bereketli ve cömert, bütünüyle hak edilmiş ve helalinden bir vedalaşma ile Berkin’i toprağa verdi. Bir adam; Ankara’nın “katilleri koruyan karanlık dehlizlerine” inat, önünde bir ekmekle öylesine sessiz ve anlamlı bir protesto sergiledi. İzmir’de yaşlı bir kadın, elinde ekmekle bu erken gidişi protesto etti. Ve milyonlar Berkin’in adının yanına ekmeği yazdılar. Ne kadar helalinden bir ilişki, ne kadar anlamlı bir vedalaşma, ne kadar insani ve vicdani kutsal olan iki şey üzerinden, yaşam ve bereket üzerinden bir protesto!...
                Deniyor ki Berkin’in ölümünden önce Cumhurbaşkanı aramış; “yapabileceğim bir şey var mı” diye incelik göstermiş. Bence ne yapması gerektiğini anayasa yazıyor; Berkin’in katilleri hala korunuyor. Tüm Gezi Direnişinde katledilenlerin, sakat bırakılanların katilleri, suçluları hala korunuyor, hala gizleniyor. Yapılması gereken şey bu kadar belli, bu kadar açık… Ama elbette acıyı paylaşmak insani, vicdani bir gelenek ve gerekliliktir.
                Ha bir de Berkin’in ailesini arayıp acısını paylaşmayanlardan, rahmet dilemeyenlerden söz ediliyor; acıyı paylaşmak için bir tek özellik gerekir: İnsan olmak, insani değerlerini yitirmemiş olmak!... Hepsi bu kadar!...
                Milyonlar Berkin’i sonsuzluğa uğurladı, ondan önce gidenlere emanet etti; Dede Sultan(Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin’e), Nesimi’ye, Pir Sultan Abdal’a ve ondan önce giden Gezi Direnişçilerine!...
                Ama Berkin bu topraklarda, bu coğrafyada yaşamaya devam edecek; mevsim bahara evrildi, tomurcuklar elvan çiçeklere dönecek, çınarlar dikilecek adına, kökler toprağın derinliklerine indikçe berkin gövdeler üzerinden dallar gökyüzüne yükselecek, yapraklar rüzgarla buluşacak, Berkin Elvan baharla birlikte bütün çiçeklerde, yeşilde, başakta ve en önemlisi insanlığın o yüce vicdanında yeniden, yeniden yaşayacak, yaşatılacak!...
Yukarıda Berkin Elvan’a dair ifade edilmeye çalışılan duygular, düşünceler ve sözler yine onun gibi gencecik yaşta toprağa verilen Burakcan içinde geçerlidir. Bizim coğrafyamızın  kültüründe ve geleneğinde ölüme saygı vardır.Acıları ölümleri ayrıştırıp, karşı karşıya getirip, kıyaslayıp ve bunun üzerinden istismara yönelen bir genel anlayışı tümüyle ret eder,inkar eder, aşağılar ve   kınar.