havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

TOPLUMLARIN NESNEL BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ VE YAPAY BÖLME ÇABALARI

1563
              Üretim araçlarının özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal karakteri arasındaki karşıtlık; toplumları nesnel ve sistemik olarak iki ana, temel sınıfa böler. Toplumda gözlemlenen diğer toplumsal kümelenmeler, sosyal tabakalar; bu iki temel, ana sınıf arasında yer bulur. Ama burada esas söylemek istediğimiz birinci temel nokta; toplumların, kapitalist toplumun ve-veya şu veya bu ölçüde kapitalizm yoluna girmiş toplumların nesnel, “doğal”, sistemik bir bölünme içerisinde olduğu gerçeğidir. Bir yanda burjuvazi ve varlığını ona bağlamış kümelenmeler, diğer yanda başta işçi sınıfı olmak üzere diğer emekçiler!...
                Zikredilen toplumlar; sınıfların, yöneticilerin, yönetilenlerin irade ve niyetleri dışında böylesine bölünmüş bir manzara arz ederler. Ancak konumuz olmamakla birlikte burjuvazinin homojen, yekpare, çatışmasız bir bütün oluşturduğunu söyleyemeyiz. Kendi aralarında emeğin, doğanın sömürülmesi; yağma ve talan konusunda bir kapışma ve rekabet içerisindedirler. Onlar ancak; sistemin bütününün tehlikeye girdiğini gördükleri anda, bir toplumsal devrim anında bütünleşir; genel ve sistemik çıkarlarını tehlikede gördükleri anda aralarındaki rekabeti bir yana bırakarak birleşirler. Ancak, topluma egemen olan sınıflar ve onların iktidarları bu nesnel ve sisteme dayalı bölünmeyi gizlemek için; hukuk denilen ve çıkarlarına gelmediğinde elleriyle bir kenara ittikleri bir yasal zırha, ilkesel bir değere ihtiyaç duyarlar. Hukukun ve sistemi meşru gören ideolojilerin söz ettiği eşitlik fiilen anlamsız, hayat içerisinde karşılığı olmayan veya hemen hemen hiç olmayan soyutlamalar düzeyindedir. Son günlerde ülkemizde de sayısız kez hukukun siyasetin ayakları altında çiğnendiği örneklerine tanıklık ettik.
                Burada bir başka önemli nokta ise bu nesnel bölünmeyi gizlemek için sistemin kültürü, siyaseti ve ideolojisi yapay ve üretilmiş bölünmelere ihtiyaç duyar. Bu yapay bölünmeler aracılığıyla gerçekte ezenler ve ezilenler olarak iki ana kategoriye bölünmüş olan toplumsal yapıyı gizlemek isterler. Son günlerde bu yapay bölünme çabalarının da sayısız örneklerini görüyoruz. Yapay bölünmeler yaratmak, üretmek; ancak yalanlarla, gerçeklerin tersyüz edilmesiyle; toplumların kutsal değerlerinin, inançlarının istismar edilmesiyle üretilebilir. En değerli, sizin için yaşamın en anlamlı noktaları istismar edilerek, buradan yalanlar üretilerek yapay bölünmeler gerçekleştirilebilir. Veya verili olan çatışma nedeni sayılamayacak, hayat içerisinde meşruiyet kazanmış farklılıklar kışkırtılarak, istismar edilerek bölünmeler üretilebilir. Aklımıza gelebilecek her türlü farklılık yöneticilerin, egemen politikanın ve politikacıların elinde potansiyel bir bölünme unsuru olarak görülür ve tutulur.
                Ancak ister gerçekleşmiş olsun ister gerçekleşmemiş olsun, hiçbir yapay bölünme toplumların gerçek ve nesnel bölünmüşlük durumunu ortadan kaldıramaz. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen ekseninde var olan bölünmüşlük durumu asıl olandır ve ancak bu bölünmüşlüğün ortadan kalkması bir toplumsal devrim ile ve sonrasında bu toplumsal devrim üzerinden ilerlenerek ortadan kaldırılabilir, tarih sahnesinden silinip atılabilinir.
Bugünkü yapay bölünmeler; cinsiyet üzerinden, din ve mezhepler üzerinden, etnik köken üzerinden, laiklik anti-laiklik üzerinden, spor üzerinden, giyim kuşam gibi geleneksellikler vb. üzerinden gerçekleştirilmektedir.
Şimdi buradan güncel olana, politik olana dönebiliriz. Hani şu Başbakanın diline pelesenk ettiği Kabataş’daki Başörtülü kadına kitlesel saldırı, aşağılama, taciz ve hakaret iddialarına… Olağan aklın üretemeyeceği, hayal sınırlarına, ahlak sınırlarına sığmayan ve asla kabul edilemeyecek olan ve dahası bizim toplumsal geleneklerimiz açısından gerçekleşmesi neredeyse imkansızdan daha zor olan üretilmiş bir sansasyonel enstantane hayalciliğine ihtiyaç duyan Başbakanın Kabataş masalı, son görüntülerle tüm etkisini yitirmiş görünüyor. Linç girişimine uğradığı iddia edilen kadın, aynı gün tekne gezisinde çektiği fotoğrafları sosyal medyadan paylaşarak Başbakanın söylemlerine sanki ve bilmeden “paralel”den bir “darbe” vurmuş gibi görünüyor. Başbakan bu söylemle bir yönüyle Gezi Direnişini etkisizleştirmek, Gezinin yarattığı ruhsal travmadan kurtulmak isterken; öte yandan da yeni ve yapay bir bölünme yaratarak ve yine kullandığı diğer bölünme argümanlarıyla kendi mevzilerini güçlendirmek, yenilemek ve kendi etrafında kitlesel bir blok yaratma amacını gerçekleştirmek istiyor.
Tüm bu yeni gelişmelere, yeni görüntülere, yeni verilere karşı Başbakan; senaryosundan ve söyleminden vazgeçmiyor. Başbakanın başka çaresi yok onu anlıyoruz; O, özellikle zaman açısından yeni ve yapay bir bölünmeye müthiş derecede ihtiyaç duyuyor.
Çok söylendi, yazıldı ama Camii de içki hikâyesini de biliyorsunuz; Başbakanın bu senaryosu da gerçek bir din adamı olan camii imamının; “ben din adamıyım, yalan söyleyemem” ifadeleriyle boşa çıkmıştı. Ama Başbakan bu senaryoyu da dillendirmekten geri durmuyor. Çünkü etrafında kitlesel bir blok yaratmak ve var olan kitlesel bloğun korunması şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç haline gelmiştir. Ne pahasına olursa olsun yolsuzluklar örtbas edilmeli ve iktidar sürdürülmelidir.
Burada iki şey var; varlığını ve geleceğini sistemin devamında gören politikacılar, bütün tarihsel dönemler boyunca kendi çıkarlarını, belirli bir azınlığın çıkarlarını, tüm milletin çıkarlarıymış gibi gösterme; kendi sınıflarına, kendi siyasi iktidarlarına yönelen tüm eleştirileri Milletin tümüne yapılmış gibi gösterme çabalarından geri durmamışlarıdır. Başbakan bu nedenlerledir ki; hükümetine ve ailesine yönelik yolsuzluk iddialarını “millet iradesine bir darbe” olarak savunma ihtiyacı duymakta ve bunu topluma kabul ettirme istemindedir. İkinci olarak; yağma, sömürü ve talan düzenini sürdürmek için yeni toplumsal ve yapay bölünmelere ihtiyaç duymuş olmaları gerçeğidir. AKP Hükümeti; tüm bu konularda Türkiye tarihinin görmediği ölçüde gerçekleri tersyüz etme, hukuk ihlalleri yapmaktan çekinmeme, anayasada yazılmış olan maddeleri yok sayma pervasızlıklarının yanı sıra; her gün yeniden yalanlanan senaryolarla toplumda yapay bölünmeler yaratma çaba ve söylemlerinde de eşi benzeri olmayan bir rekorun sahibidirler.
Halk açısından, emekçiler, ezilenler açısından çözüm nerede!? Hükümetin, emir komuta ile hareket eden kimi medya düşkünlerinin ve sistemin beslediği politika ve ideoloji cambazlarının tüm yalanlarına karşı, yaratmak istedikleri yapay bölünmelere karşı, gerçek bölünmüşlüğü toplumun nesnel olarak ezen ve ezilenler olarak, sömüren ve sömürülenler olarak gerçek bölünmüşlüğünü kavramalarında ve bu eksende örgütlenerek, siyaset ve tarih sahnesinde yer almalarının bilincine ulaşarak mücadeleye atılmalarında gizlidir.
Hiçbir çaba, hiçbir demagoji; sonsuza kadar toplumların bu nesnel bölünmüşlüğünü gizleyemez.