havadurum

TÖRPÜLENMEMİŞ EGOLAR

Üniversite yılları, ülkemizin tüm eğitim fakültelerinde kitapları okunan bir öğretim üyemizin odasına kapıyı çalarak girdim.

8731

 Bilginin, liyakatın, tevazunun yüzünden okunduğu yaşlı tonton bir amca görüntüsündeki bu öğretmenimiz, olabildiğince kibar ve şefkatli bir ses tonuyla bana;” Hoş geldin oğlum, sana nasıl yardımcı olabilirim” sorusunu sorduğunda, samimiyetin ne olduğunu orada bir kez daha öğrendim.

Dershanede rehber öğretmenlik yaptığım yıllar, okul ziyaretleri yapıyoruz. O gün programda ilimizin prestijli okullarından birini ziyarete gittik. Nezaket gereği öncelikle müdür beyin odasına uğrayıp sonra öğretmenler odasına gidecektik. Kapıyı çalıp içeri girdik, kurum müdürümüzün ve benim merhaba deyip elini sıktığımız zat-ı muhteremin kendisini ziyaret edenlerin de meslektaşı olmasını geçtim birer insan olduklarını unutup ayağa bile kalkmamasında ise samimiyetsizliğin ne olduğunu bir kez daha öğrendim. 
Hazımsızlık, liyakatsızlığın beslediği kişilik sorunlarından biri olarak literatürdeki yerini ısrarla korumaya devam ediyor. Hak edilmemiş makamda oturmak törpülenmemiş egoların dengesini tamiri zor şekilde bozmakta, Roma Generali sendromu yaşatabilmektedir. Makam arabalarından kapısı açılmadan inemeyenler, emrindeki personele her türlü adaletsizliği ve duygusal şiddeti uygulamayı marifet sayanlar, protokol konuşmalarında sunucunun acaba benim de ismim okunacak mı diye tedirgin şekilde bekleyenler, protokoldeki oturacak yeri beğenmeyip töreni terk edenler, yasaların kendilerine verdiği yetkiyi her türlü namussuzluk amaçlı kullananlar, yönettiği kurumu babasından kalan aile şirketi gibi yönetmeye kalkanlar, yüzü asık ve gülümsememeyi yöneticilik kavramıyla özdeşleştirenler, elinde tespih ve şövalye yüzükle ders anlatanlar, politikacılarla aynı karede olmak için takla atıp çektirdiği resimleri mutlaka sosyal medyada paylaşanlar,aldığı maaşın vatandaşa etmesi gereken hizmetin karşılığı olduğunu unutanlar. Benim törpülenmemiş egolular hakkında aklıma gelenlerden birkaç tanesiydi yazdıklarım. Mutlaka sizin de yarı öfkeyle yarı gülümseyerek yaşadıklarınızdan hatırladıklarınız olmuştur.
Kendini geliştirmek, yaptığı işi daha nitelikli ve verimli yapabilmek adına çalışmalar yapmak yerine vatandaşa uzak fildişi kulelerde yaşamayı yeğleyen narsistik kimliklerden çevremizde o kadar çok var ki. 
Kişiliği oturmamış, empati kavramı nedir bilmeyen, duygusal zekayı yaşamı boyunca kullanmamış ama siyasi figürlerin peşinden ayrılmayıp bir şekilde bir makam koltuğuna sahip olan törpülenmemiş egolar, koltuktan kalkmamak için onursuzlukta doktora yapabilmektedirler. 
Üçüncü göz kavramını çok seviyorum ve önemsiyorum. Bence vicdanlı olabilmek üçüncü gözle bakabilmektir. Şefkatli, nazik, hassas, yardımsever, kibar, empatik olmak yerine benmerkezci olmak acaba dışarıdan nasıl görünüyor? Oturulan o koltuktan kalkınca acaba dışarıda samimiyetle kaç kişiyle selamlaşılıp, çay içilebilecek. Birini ya da birilerini incitmek yerine daha ılımlı olmak, gülümsemek çok mu zor.
Yazının başında bahsettiğim okul müdürü egosuna kurban olduğu için sadece hanımıyla kordonda dolaşabilmekte. 
Egonuza kurban olmayacağınız, güzel günlere…….