havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YEMEZLEEER!...

Nihayet o sözü duydum. Yüreğime su serpildi. Evet başbakanımız; saman altından su yürütenlere, uyanıklara, cinlik yapanlara; "Yemezleeer" diyerek bu şer cephesinin ipliğini pazara çıkardı!... Kendisi her ne kadar temel fıkralarını eksik anlatsa da, "Yemezleeer" diyerek veciz bir sözle bu sıcaklarda yüreklere su serpmesini başardı.

494

 

 

 

                Gelelim işin aslına…

 

                Geçenlerde Özgür Gündem Gazetesi’nde dayanışma amacıyla Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği yapan; Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin, Erol Önderoğlu tutuklandılar.

 

                Sen misin tutuklamayı yapan, kıyamet koptu!...

 

                Ancaaak ben bu konuda farklı düşünüyorum. Çünkü efendim başbakanımız “Yemezler” deyince uyanı verdim.

 

                Şimdi memleket ikiye bölündü. Birincisi “yiyenler”; yeğenler, oğullar, oğulcuklar, bilumum löp löp götürenler!... ikincisi “yemezler” safında konuşlananlar. Ben, kendimi “yemezler” safında konuşlandırdım.

               

                Evet, genel yayın yönetmenlerini hukuki yani cezai sorumluluğu yokmuş!... Peki öyleyse bu üç tutuklama neyin nesidir. Şimdi, size söylüyorum. Sakın kimseye söylemeyin, bu bir sırdır!... Açıklıyorum, mesele nöbetçilik meselesinde. Ne demek nöbetçi genel yayın yönetmeni!... Siz “NÖBETÇİ” diyerek kimlere mesaj veriyorsunuz!? Nöbetçiymiş!... Siz kimin için nöbetçisiniz, siz kimi kandırıyorsunuz!?  YE-MEZ-LEEER!...

 

                Bakın, bu üç şahsiyetin ad ve soyadlarına dikkat edin! Bu ad ve soy ad başlı başına bir tutuklanma nedenidir.

 

                İzah ediyorum: Şebnem Korur Fincancı!... Dikkatinizi çekiyorum; “KORUR”, sen başka soyadı mı bulamadın? Kimi koruyorsun? Yetmezmiş gibi bir de “FİNCANCI”sı var demek ki, bunlar eskiden beri fincancı katırlarını ürkütenlerden!... Dahasını söylemeyeyim, bu kadarı bile fazla.

 

Gelelim ikincisine; Ahmet Nesin!... Bak bak, Nesin’miş!... Sen NESİN kardeşim, in misin cin misin!? Başka bir soyad bulamadın mı? Mesela, “Doğan” deseydin, mesela “Şahin” deseydin, mesela Katmış, Löpürdetmiş soyadını alsaydın!.. Ama alamaz. Bir kere kafa karıştıracak ya. Bak bunun saygı değer babası da NESİN’di!… Bir de kardeşi var bunun. Tuhaf ama onun da soyadı NESİN!... Ali Nesin… Adam tutmuş “Matematik Köyü” kurmuş!... Allah korusun bunlara ders vermezsen, yakında “Matematik Şehri” bile kurarlar!... O nedenle bu Ahmet Nesin’in “tutuklanmasına engel bir hal yoktur.” Dikkat Tutuklanmasına engel bir hal!...

 

                Üçüncü ve sonuncu; Erol Önderoğlu!... Kimmiş bu? Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü Türkiye temsilcisi!... Bak bak, sınır tanımıyorlarmış. Niye sınır tanımıyorsunuz kardeşim siz!? Bir de soyadına bakın; ÖNDEROĞLU!... Sen kime önderlik edeceksin, Sınır tanımayanlara mı önderlik edeceksin!? Sen parlamenter düzeni buzdolabına kaldırabilirsin, anayasayı yok sayabilirsin. Öyle sınır tanımayanlara önderlik yaparak güya bizi kandıracaksın öyle mi!? YE-MEZ-LEEER!.. İşte böyle kodesi boylarsın!... Yat bakalım biraz!... Sınırı öğren, önderliği bu ülkede kim yapabilirmiş onu öğren!... Yedirmezler adama!...

 

                Özetle; Bu üç önemli şahsiyet, nöbetçi genel yayın yönetmenliği gibi bir günlüğüne de olsa, çoook tehlikeli bir eyleme imza atarak, “NÖBET” sözcüğünü illegal anlamda kullanarak ülkenin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne 2000 yıl sonra bir tehdit oluşturacakları düşüncesi ile şimdiden bu büyük tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla TU-TUK-LAN-MIŞ-LAR-DIR!... Ve de; “Tutuklanmalarına engel bir hal bulunmamaktadır.”

 

Görülen lüzum üzerine vaziyet izah olunur…

 

                Hadi çocukları da unutmayalım, kısa keseyim. Liseliler var ya!... Laiklik, bilimsellik, karanlığa karşı durma falan gibi taleplerle güya; “Masum öğrenci hareketleri”  ayağına yatarak memleketi karıştıracaklarmış!... Bacak kadar boyları ile cümle alemi kandıracaklarmış!... Bu ayaklar koktu çocuklar, YEMEZLER!..

 

Bunların arkasında “Üstakıl” var!... “Ayna Ayna! Söyle bana, benden büyük üstakıl var mı!?...” Hay Allah bu sözün aslı öyle değildi, “Güzel” olacaktı!... Ama olsun. Öyle çoluk çocuğu, liseliyi üniversiteliyi kışkırtarak öyle hukuk, demokrasi ayakları atarak, öyle bebelerin arkasına sığınarak memleketi karıştıramazsınız, üstakıl olamazsınız, kaç fırın ekmek yemeniz (ekmek deyince memlekette yiyecek bir şey kaldı mı?), kaç bin ton yalan söylemeniz gerekir!...

 

Tam da İsrail ile helalleşmiş, Rusya’dan özür dilemiş, Mısır darbecilerine sıcak mesajlar göndermiş, Esed’e “Esad” demeye hazırlanırken; çoluk çocukla bizi uğraştırmayın!... Üstakıl olmaya soyunmayın, yemezler!... Benden duymamış olun zaten bütün dünya biliyor, bir üstakıl var ya da kendini öyle sanan biri, eh onun da adını sağır sultan bile duymuştur artık!...