havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YENİ POLİTİKALAR KENDİNİ DAYATIYOR!...

1535
               Kısa adı IŞİD olan Irak Şam İslam Devleti örgütü güçlerinin Musul’u ele geçirerek Türkiye Başkonsolosluğu mensuplarını ve Irak’a yük taşıyan tır şoförlerini rehin alması; ülkemizde ve bölge ülkelerde geniş yankılara neden oldu. (Ki; Başkonsolosluk toprağı uluslararası hukuk ve devletler hukuku açısından Türkiye toprağı sayılmaktadır)Hatta yalnızca bölge ülkelerde değil, ABD ve Batı merkezlerinin de önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Yazılıp çizilenleri tekrarlamadan, kısa birkaç not düşmek yararlı olur sanıyorum.
                Kuşkusuz ki Türkiye ve Bölge ülkeler açısından IŞİD’in yarattığı sorun yeni bir duruma ve egemen politikaların özellikle de dış politikaların yenilenmesini zorunlu ve gerekli kılmaktadır. Her ne kadar iktidarın dış politikasını savunan ve ona eklemlenen çevrelerin; “milletçe, birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gereken şu günlerde” diye başlayan öğütleri ve devamında; “ iktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla birlik görüntüleri vermemiz gereken günlerden geçiyoruz” diyerek olası eleştirilerin önünü kesmeye; “önce bir rehineleri kurtaralım” üzerinden yaptıkları çağrılara karşın yinede bazı belirlemeleri yapmalıyız!...  Öncelikle ve birçok çevrenin uzun süredir ifade ettiği gibi Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin “stratejik derinlik” bağlamında sürdürdükleri dış politika bir kez daha yalnızca çökmekle kalmamış; Türkiye’nin ayağına dolanan bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Çöken, yalnızca “stratejik derinlik” değil; bu Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin bölgenin geleceğine yönelik düşledikleri “büyük ütopya” da çökmüştür!... Bu sorun öncesi ile birlikte ele alındığında; Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilgili politik/diplomatik uygulamalarının bugün yaşanan IŞİD varlığına etkilerini de bağlantılarını da ele aldığımızda bir dış ve iç politik çizginin yenilenmesinin zorunluluğunu, kaçınılmazlığını ve gerekliliğini bir kez daha yinelemeliyiz!...
                Kabaca sıralarsak; evrensel bir ilke olan komşu devletlerle iç işlerine müdahale etmeden karşılıklı yarar ilişkileri gözetilerek; bir politik/diplomatik yenilenme kaçınılmazdır!... İran ve Suriye ile olan ilişkiler ve diğer körfez ülkeleri ile olan ilişkiler; bu temel evrensel ilke çerçevesinde yeniden gözden geçirilmek zorundadır. Bölgesel ittifakların yenilenmesi, yeniden gözden geçirilmesi; olayın başka bir yönüne işaret etmektedir. İçeride ve komşu ülkelerdeki Kürtlerle olan ilişkiler ve hatta ittifaklar, yeni bir anlayışı ve ekseni zorlamaktadır. Çözüm sürecinin önemli ve merkezi bir alanını oluşturan PKK’nin silah bırakması, bugün açısından özellikle IŞİD’in varlığı ve izlediği çizgiyi göz önüne aldığımızda; gerçekçi değildir!... IŞİD’in Rojova’ya ilişkin tutumları, Kerkük’e yönelik projeleri ve bir bütün olarak Irak içerisinde izlediği çizgi; PKK’nin silahlara veda etmesini zorlaştıran, engelleyen ve hatta tartışılmasını bile anlamsızlaştıran gelişmeleri gündeme taşımıştır. Bu durum, çözüm süreci açısından yeni bir anlayışı, perspektifi ve en iyimser görüşlerle yeni bir zamanlamayı zorunlu kılmaktadır.
                Bir başka konu, bugüne değin Irak’ın toprak bütünlüğünü ve istikrarını savunan ülkeler ve çevreler açısından yeni bir problem alanı doğmuştur. Bölge ve Türkiye açısından özellikle mezhep ve etnik farklılıklar üzerinden güç toplamayı daha doğrusu bu noktadan yaratılacak ayrışmalar üzerinden güç toplamayı hedefleyen politik çevrelerin son gelişmelerinde ışığında şapkalarını önlerine koyup yeniden düşünmeleri özel bir önem arz etmektedir. IŞİD militanlarına silah sağlayanlar, eğitim verenler, moral ve lojistik destek sunanlar; bir kez daha düşünmek zorunda kalacaklardır. Bu gelişmenin açığa çıkardığı bir takım komik; “gezinin arkasında kim varsa IŞİD’in arkasında onlar var” gibi dangalakça yorumları elbette ciddiye alacak değiliz. Öte yandan; “ Başkonsolosluğun işgal edilmesi Türkiye’ye karşı bir hareket değil” değerlendirmesinin de kimsenin ikna olmayacağı bir söylem olduğunu geçerken ifade etmeliyiz.
                Gelişmeler, İslam coğrafyasını ve özellikle iktidarlarını mezhepler üzerinden ifade eden iktidarları etkileyecektir. Yalnızca Ortadoğu ve yakın coğrafyanın sınırları içerisinde kalacak bir gelişme değildir bu!... Yapılan Batı merkezli açıklamalara baktığımızda; dünyanın dikkati yeniden Irak’a ve buradaki gelişmelere yönelmiştir. Bu doğal olarak yeni ittifaklara ve politik yenilenmelere açık bir zemin oluşturmuştur. Petrol havzaları ve buradan elde edilen rantlar düşünüldüğünde ve buna petrolün geçiş güzergâhı ve ulaşım yolları eklendiğinde kimlerin, hangi güçlerin bu bölgeye ve soruna müdahil olacağını kestirmek zor olmayacaktır.
                “Stratejik derinlik” ve “reel jeopolitik gerçeklerle” örtüşmeyen büyük ütopyalarla avunmak, bir kez daha Ortadoğu’nun karmaşık, çetin duvarlarına çarparak tuzla buz olmuştur!... Bir kez daha söylemeliyiz ki; kendi yurttaşlarını bölerek, ötekileştirerek gelecek hayali kurmak; ne içeride ne de dışarıda kimseye itibar kazandırmaz. Ancak geçici başarılarla avuntulara yol açar. Eğer gerçekten bu coğrafyaya örnek olunacaksa; bunun yolu demokratik, bağımsız bir ülke, komşularının içişlerine karışmayan, karşılıklı yarar ilkesine bağlanmış politikaların hayata geçirilmesiyle olanaklıdır!... Bugün geldiğimiz noktada bu söylenenleri gerçekleştirecek güçler “stratejik derinlik” diyerek sığlıkları açığa çıkan, komşu ülkelerle bütün iyi ilişkileri, güven duygularını “sıfırlayan” anlayışlarda değil; başka bir kaynakta aranmalıdır!...