havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YEREL SEÇİMLER VE O ZEVAT EVRİMİN BİR HATASIDIR!

Yerel seçimler konusuna değinmeden önce, izninizle başlığa taşıdığım zevatla ilgili birkaç not düşelim?

7372

 

 
Dokuz Eylül gibi, Türkiye tarihi açısından önemli bir günü ad olarak belirleyen üniversitenin İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü/ Mantık Ana Bilim Dalı Başkanı İbrahim Emiroğlu ve her nasılsa bu makama konuşlandırılmış olan bu zevatın, Güzelbahçe Müftülüğü tarafından düzenlenen ve ortaokul öğrencilerinin katıldığı bir konferansta yaptığı konuşmadan söz etmemek olmazdı…
Adı geçen kişinin özetle söyledikleri şöyle: “Kızlar adet olur, adet olmak bir hastalıktır ve mutlaka tedavi olmaları gerekir…”. Sözün devamını bir yana bırakalım… 
Bu söze öfkelenerek çeşitli cevaplar verilebilir ve verilmiştir elbette… “Yobaz” denmiştir, “Orta çağ kafası” denmiştir, “cehalet” diye tanımlanmıştır, daha bir dizi şey… 
Ama değil değil! 
Bakınız bu kafa, bu zevat; Homo sapiens’den günümüze insanın o büyük, o derin, o çok katmanlı karmaşık gibi görünen özünde sade evrim yürüyüşünün bir kusurundan(!) başka, bir evrim hatasından(!) başka değeri olmayan ve yine kendi ebeveynini hak etmeyen düşkünlükte bir adam, bu aşamada evrimin asla telafi edilemeyecek hatasının(!) sonucu olarak ve sadece şeklen insana benzeyen ama sadece bu benzerliğe ulaşabilen, özel bir canlı türünden başka bir şey değildir! 
Hangi aklın, hangi paradigmanın, hangi üniversite yönetme değerlerinin bölüm başkanı olarak Dokuz Eylül Üniversitesi’ne konuşlandırdığı bu zat, bırakınız bir akademisyenden beklenen bilimsel uluslararası makaleler yazmayı, kendisi; tuttuğu akademik pozisyon, o pozisyona konuşlandırılışının “kendisi” ve arka planı ve söyledikleri sözlerle bir makale ve hatta bir tez konusu haline gelmiş olmasının üniversiteler adına dramatik bir sonucuyla karşı karşıya olduğumuzu söylemeliyiz.
Ve muhtemeldir ki bir evrim kusuru(!), bir evrim hatası(!) olarak üniversitelerde yer işgal eden bu zat ve benzerleri, olsa olsa üniversitelerimizin neden “Dünyanın 500 Üniversitesi”nin arasına girememesinin ve deyim uygunsa; üniversitelerde bulunması gereken bütün değerler adına, o öykündüğümüz üniversitelerin arkasından nal toplamasının nedenlerinden birisinin sıradan, basit bir figürü olma konusunda cümle aleme ancak bir  fikir verebilir! Hepsi bu kadar!..
* * *             
Siyasi partilerin 31 mart yerel seçimlerine katılacak belediye başkan adayları belirlenmeye başlandı. İlimiz Çanakkale’de de kimi partiler adaylarını belirlediler. Şimdilik CHP Ülgür Gökhan ve AKP Ayhan Gider. 
Biz kentliler olarak, öncelikle ilkeler ve değerler manzumesini ortaya koyup ve bugüne kadar belediye başkan adaylarının bu değerler hangi ölçüler içerisinde sahip çıkıp çıkmadıklarına bakmalıyız.
Daha önce başka bir yazıda da değinmeye çalıştığımız gibi ve en genel ifadesiyle halk demokrasisine genişleyen siyasi demokrasinin taleplerini savunmak, daha sonra da somutlamaya çalışacağımız gibi; insan haklarından kentli haklarına, çevre kirliliğinden diğer çevre sorunlarına, hayvan haklarından oyun parklarına, yeşil alanlara uzanan ve bütün bir kente rant gözlüğü ile bakan anlayışları, daha doğrusu kent yönetme anlayışlarını reddeden bir çizgiye sahip, kısacası bir şehirde, insanca yaşamanın gerekliliğini savunan ve bunu hayata geçireceğini inandırıcı biçimde açıklayan adayları desteklemek, bir görev olmanın yanı sıra bir sorumluluk olarak da ele alınmalıdır.
Diyelim ki bugüne değin Atikhisar barajının siyanür tehtidi altında zehirlenme olasılığı konusunda sesini çıkarmayan, tek laf etmeyen, Troya’dan söz edip de Troya coğrafyasının bütünüyle kirlenip zehirlenmesine ses çıkarmayan aday ve kurumlar, bu süreçte hak ettikleri cevabı almalıdırlar…
Elbette buraya sıraladığımız şeyler çok genel ve çok ilkesel konular. Seçim öncesinde bunları daha somutlayarak tartışmaya açacağız… Ve bugün yerel seçimler, iç ve dış koşullar nedeniyle bir yerel seçim olmanın çok daha ötesine uzanan bir anlam ve değere ulaşmıştır. Giderek de bu iç ve dış anlam yüklemelerin artan oranlarda karşımıza çıkacağını göreceğiz.
Şimdiden egemen siyasetin bir bölünme ile kendi zayıflığını, eriyen gücünü ve halkı zorlayan ekonomik koşulları perdelemek, alt sıralara düşürmek için ve hatta gündem dışına atmak için yeni bölünmeler, yeni düşmanlaştırmalar yaratacağının ipuçlarını fazlasıyla görmekteyiz…
Ansızın ve durup dururken Gezi Eylemleri’nin daha doğrusu Gezi Direnişi’nin yeniden gündeme taşınması, dahası düşmanlaştırılma çabası, terörize edilmeye çalışılması boşuna değildir… Tek cümle ile söylersek; Gezi üzerinden yeni bir kamplaşma, kendi taraftarlarını konsolüde etme, ekonomik kriz nedeniyle zorluklar yaşayan emekçileri buradan bölmeye çalışarak mevziler kazanmayı hedefleyen politikalarla ve söylemlerle daha çok karşılaşacağımız aşikardır!..
Ama bu kez iş kolay değildir! Gezi ters tepebilir… Eğer bir gayret edersek, eğer biz görev ve sorumluluklarımızı yerine getirebilirsek, araç ve olanaklarımızı sonuna kadar kullanabilirsek buradan kimseye ekmek çıkmayacağını söyleyebiliriz!..
Son sözümüz; bu tartışmaları sürdüreceğiz ve yaşadığımız şehrin mitolojisinden tarihine, bütün birikimlerini sadece savunmak değil, onu genişletmek; katılımcı, şeffaf, demokratik bir yerel yönetimin yaratılması için, halkçı bir belediyecilik için sonuna kadar mücadele edeceğimizi şimdiden söyleyebiliriz ve söylemeliyiz!..