DOLAR 32.3418 %0.11
EURO 35.2101 %0.09
G.ALTIN 2248.4007 %0.22
BITCOIN 66191.3207 %-1.73
ETHERIUM 3430.3756 %-2.18
havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YEREL SEÇİMLER VE SİYASİ DEMOKRASİ

Önümüzdeki yerel seçimlerde, en genel ve en kapsayıcı talep olarak siyasi demokrasi talebini belirlemek, verili koşullarda bir zorunluluk olarak geniş emekçi kesimlerin önünde durmaktadır.

7744

 

                Siyasi demokrasi derken neyi anlatmak istiyoruz; aslında, burjuva demokratik devrimleri çağında çözümlenmiş olması gereken bir sorundan söz etmiş oluyoruz. Burjuvazinin tarihsel olarak rekabetçi dönemine, toplumları ilerletici dönemine tekabül eden siyasi üst yapı ve siyasi özellikler, siyasi demokrasi olarak tanımlanır.

                Bugün açısından, daha doğrusu emperyalizm ve tekeller çağı ile karşılaştırıldığında, burjuva demokratik devrimlerinin genel siyasi özelliği-sınıfsal özelliği de diyebiliriz- siyasi demokrasiye, emperyalizm çağının ve tekellerin siyasi özelliği ise siyasi gericiliğe tekabül etmektedir.

                Farkındayım, sıkıcı bir paragraf oldu ama bunu göze almam gerekiyordu.

Burjuva demokratik devrimleri döneminde burjuvazi, gittiği yerde kendisinden önceki tüm siyasi ilişkileri, sınıfları, kültürleri tasfiye etmeye yönelirdi. Yani Feodalizmi ve onun tüm kurumlarını ve bağlı tüm üst yapıları tasfiye ederdi. Emperyalizm ve tekeller çağında ise tam tersine, feodalizm ve diğer feodalizme bağlı ve onun ürettiği kurumlarla ittifaklar yapıldı ve onların yaşaması sağlandı(!)

Buradan, Türkiye gerçekliğine gelirsek… Türkiye, kendi tarihsel, ekonomik, siyasal vb. koşulları gereği burjuva demokratik devrimlerini yaşamadı ve siyasal demokrasi bu coğrafyada gerçek anlamıyla hayata geçmedi.

Bu nedenlerledir ki, anayasalarında laiklik ilkesini yazmasına rağmen, siyasi alanın dışında kalması gereken aşağıda sıralayacağımız yapılanmalar, siyasetin temel öznelerinden birisi olarak kendine yer tutmakta ve bunu doğal bir özellik gibi meşru göstermeye gayret etmektedir. Oysa sıralayacağımız yapılanmalar, siyasi alanın dışında kalması gereken yapılar olmalıdır. Bu aynı zamanda laiklik ilkesine de uygun düşmüş olabilecekken; bugün aşiretlerin, tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, şıhların varlıklarını korumaları bir yana, geliştirip güçlendirmeleri, devlet kurumlarında egemen olmaları ve hatta daha geniş açıdan söylersek, devletin tüm kurumlarında egemen olmaları/olma çabasını süreklileştirmeleri, kendi siyasal niteliklerini ve siyasi eğilimlerini bir kültür olarak egemen kılmaları ve hatta koşullar el verdiğinde iktidarı talep etmeleri ve yine aynı sosyal, siyasal ve kültürel iklimden beslenen ve bugün egemen siyaset olarak örgütlenmiş olan siyasi partide etkin olmaları ve giderek iktidarı tek başına istemeleri(15 Temmuz darbe girişimi gibi), Türkiye’de siyasal demokrasinin genişliğine ve derinliğine yaşanmamış olmasına ve bir siyasal kültür olarak; siyasal, toplumsal, sosyal ve ekonomik hayatı etkileyememiş olmasına ve bu alanlarda yeniden üretilerek, kendini yenileyen demokratik normları ve hukukun üstünlüğünü, yöneten-yönetilen ilişkilerine egemen kılamamış olmasına bağlıdır ve bugün yaşadığımız birçok olayın arka planında yatan gerçeklik tam da bu noktadır.

Bir cümle daha atalım; bugün klasik siyasi demokrasinin talepleri, tarihsel olarak toplumların gelişiminin, ilerlemesinin önünde ayak bağı durumuna gelmiş olan, engel olan siyasi gerici sınıfların ve onların örgütlerinin gerçekleştireceği talepler olmaktan çıkmıştır. Bugün siyasi demokrasi taleplerini de kapsayan ve onu da içeren “halk demokrasisine”, merkezinde işçi sınıfının olduğu, emekçi yığınlara doğru genişlemiş, halk demokrasisinin de yolunu açacak bir genel demokratik perspektife ihtiyaç vardır.

Bugün, toplumları ilerletecek, toplumsal dönüşümlerin ve gelişmelerin önünü açacak dinamikler ve güçler, merkezinde işçi sınıfının olduğu halk güçleridir

Şimdi siyasi gericiliğin karşısına- ve hatta “egemen siyasi gericiliğin karşısına” demek daha doğru olacak- halk demokrasisi perspektifi ile çağın ve ülkemizin verili durumuna ve problemlerini çözecek, yenilenmiş siyasi demokrasi taleplerinin de üzerinden atlamadan mücadele, yerel seçimlerin ve yerel yönetimlerin demokratikleşmesinin olanaklarını sunacak ve bu olanakları genişletecektir.

Bugün itiraz ettiğimiz; yöneten yönetilen ilişkilerindeki hukuk, anayasa, insan hakları, demokrasi dışı ne kadar uygulama varsa tüm bunlar siyasi gericiliğin her gün ve yeniden daha da yoğunlaşmasıdır. İşte, bu nedenlerle de siyasi demokrasi talebinin çağın ve günümüzün gerçekliğine, onun öncü güçlerine, dinamiklerine dayanması gereği ve zorunluluğudur.

İlimiz Çanakkale, geçen yazılarımızda da değindiğimiz gibi bu taleplerin ve bu mücadelenin toplumsal karşılığının belli ölçülerde var olduğu ve daha da yükseltilebileceği verilerini sunmaktadır.

Halk katılımını somutlayabilecek hatta örgütlü biçimde somutlayabilecek var olan örgütlülükleri daha dinamik ve etkin bir katılım çizgisine getirebilecek özelliklere sahiptir. Mesele bütün bu sayılan olanakları, güçleri programatik düzeyde birleştirebilecek, etkili kılabilecek, maddi bir güce ulaştırabilecek çabalara özverili ve kentin ve kentlilerin çıkarlarını önceleyen bir politik anlayışa ihtiyaç vardır.

Sonuç olarak önümüzdeki süreç, Çanakkale açısından içinde bulunulan olanaklar ve güçlerle genel siyasal tabloyu gözeterek; doğru ilişkilendirmeler kurup, problem noktaları, çözüm önerileri ve yollarının bulunması gereken, çözüm güçleri açısından dikkatlice değerlendirilmesi gereken bir süreç olacaktır.