havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YÖNETİMDE İSTİKRARINIZ SİZİN OLSUN !

1547
    Anayasa mahkemesinin yüzde onluk seçim barajı konusunda topu taca atmasından sonra çeşitli görüşler ileri sürüldü. Ben bu görüşlerden; ` benim bir özgül ağırlığım var` diyen Bülent Arınç`ın sözlerini önemsedim. Sayın Arınç diyorki: `Temsilde adelet, yönetimde istikrar`. Bu sözlerin tercümesi özetle şöyle; evet yüzde on seçim barajları temsilde adaleti gerçekleştirmese de yönetimde istikrar sağlıyor!...
     Arınç`ın sözlerini başka türlü yorumlayanlar olabilir, ama biz yukarıdaki gibi yorumluyoruz. Bir cümle daha söylemeliyim, yönetime istikrar kavramını Bülent Arınç`tan ve aynı doğrultuda düşünenlerden farklı anladığımız kesin!...
     Çünkü yönetimde istikrar kavramı, yönetenler ve yönetilenler açısından aynı anlama gelmiyor. Yönetenlerin; kutsadığı istikrar, yönetilenler açısından kabul edilemez bir uygulama olabiliyor. Örnekleyelim, 12 Eylül 1980 sabahı yönetenler açısından, Kenan Evren cuntası açısından yönetimde istikrar sağlanmıştı. Peki Evren cuntasının sağladığı bu yönetimde istikrar; yönetilenler için, halk için ne anlama geliyordu. bu hatırlatmayı sadece küçük bir not olarak işaretledim.
     Burada denilebilir ki, Evren seçimle iş başına gelmemişti, biz bu örneği kabul etmeyiz. Şimdi seçimle işbaşına gelmiş olan AKP`nin, yönetimde istikrar kutsamasının hayat içerisindeki karşılıkları üzerinden örneklemeler yapalım.
     Yönetimde istikrarın, yönetenler açısından koşullarından birisi: devlet kurumlarının uyumlu, güven içerisinde ve istikrarlı bir ilişkiyi sürdürmesi gerekir diye bir belirleme yapabiliriz. Şimdi buradan örnekler sunalım: Cumhurbaşkanının, başbakanlığının son dönemlerinden itibaren değişik zamanlarda söylediklerini anımsayalım ve sıralayalım.
     Birincisi; polis teşkilatına güveniyor mu? ikincisi; yargıya güveniyor mu? ve devamında HSYK`ya güveniyor mu? üçüncüsü; Anayasa mahkemesine güveniyor mu? dördüncüsü; Merkez bankasına güveniyor mu... sıralayabiliriz ama yukarıya aldığımız konularla ilgili söylenenleri ve yapılanları düşünün. Paralel yapı diye tüm bu kurumların altından girilip üstünden çıkılması; yönetimde istikrar olarak tanımlanabilir mi!... En sonuncu örneği verelim, Şamil Tayyar ve Metin Er`e bakılırsa: `içimizdeki hainler şebekesi Erdoğan`a siyasi operasyon yaptılar`. Demek ki güvensizlik, AKP milletvekillerine kadar uzanmış!... Yani güvensizliğin hükümeti sarıp sarmaladığı bir yerde istikrar iddiaları geçersiz kılınıyor ve hayat içerisinde karşılığını bulmuyor.
     Yalnızca bu kadar değil. Gençlik güvenilmez, muhalefet güvenilmez, işçilere hiç güvenilmez, Kürtler ve Aleviler; zaten problem üreten alanlar... diye düşünen ve bu düşüncelerini, farklı zeminlerde açıklamaktan kaçınmayan iktidar eliti, öyleyse istikrar diye neden söz ediyor, istikrar adına bize neyi yutturmaya çalışıyor!...
      Haa şöyle bir istikrar sağlayabilirsiniz: her sokağın başına bir toma, meydanlara çevik kuvvet otobüsleri; gazlarla, coplarla hak arayanları sindirme, grevleri yasaklama, davalara yayın yasağı koyma, yandaş medya yaratma, hükümetin yolsuzluklarını görmezden gelen mahkemeler, savcılar... Eh buda bir istikrar sayılır.
     Ama biz söyleyelim: Adalet olmadan, eşitlik olmadan, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü olmadan, dillerin ve kimliklerin hak eşitliği sağlanmadan, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı olmadan sağlanan istikrar(!); halk için ezilenler için, istikrar değil, siyasi gericiliğin yoğunlaşmış ifadesi, faşizm ve zorbalık yönetiminin adı olur. Katılımcılık olmadan, şeffaflık olmadan, insan haklarına dayalı demokratik bir düzen kurulmadan, istikrar diye önümüze sürülen şey bütün olumsuzlukların perdelenmesini hedefleyen, anlamsız bir sözcükten başka bir anlam taşımaz.
     Siyasi iktidarın, kendisinin bile güvenmediği yargı, polis teşkilatı ve diğer kurumların olduğu bir ülkede yönetimde istikrar denilen şey olsa olsa halkla alay etmek olur. Siz alın bu yönetimde istikrar sözünü çerçeveletip duvarlarınıza asınız. Halk, kendisi için istikrarlı bir yönetim mücadelesinin gereğine bugün her zamankinden daha fazla inanmakta ve ihtiyaç duymaktadır.