havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Adları ve anıları halkların mücadelesinde yaşıyor!

An an akar zaman, sonsuza uzayıp giden ırmaklar gibi.. O geniş, o soyut ölçülemez zaman içinde birikir birikir, içerilir kaybolur gider anlar. Tıpkı okyanuslarda birikip içerildiği gibi damlaların..

8906

 

 

Dokunulabilen, yaşanılabilen canlı olan hayattır, o sonsuz zaman okyanusunun içerisinde.  Ve insandır görüp anlayan, “an”ları anılara çevirebilen, değiştirip dönüştürebilen, birleşebilen, birlikte yaratabilen, üretebilen. Ve ömürdür yaşanılan,  payına düşen, o zaman ve hayat içerisinde… Yani şairin dediği gibi: “Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır/ Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.” Olabilmesi için hayatın bir armağan, özgür olması gerekmez mi insanın? Emperyalizm ve halklar arasındaki uzlaşmaz çelişkiler korurken varlığını, bir armağan olarak yaşanabilmesi için hayatın, Denizler için en vazgeçilmez hak değil miydi başkaldırı ve isyan?

Ve ömür, yaşanılan tüm “an”ların değil, anıların toplamıdır. Ve belki en iyisi de anıların değerli kılınması, değere dönüşmesi ve tek bir insandan yığınlara genişleyip, onların anılarıyla da buluşması ve değerli kılınmasıdır. Nasıl ki, gün ışığıyla kovanından çıkıp uçan, o incecik kanatlarını çırparak çiçekten çiçeğe dokunan, bedenine sarıp sarmaladığı polenlerle rüzgara inat yeniden kovanına dönen arının, o üreten canlı dokunun içerisinde bütün hikayesini ve serüvenini bir damlacık bal olarak anlamlandıran, değerli kılan ve aslında bütün uçuşunun toplamını ifade eden o bir zerrecik bal, bütün “an”ları ve hikayeyi somutlayan anı ise ve en övünülecek anların toplamı ise, değer ise; insanoğlu için de bütün hikayesinin ve “an”larının anıya dönüştüğü değere ulaştırdıklarının toplamıdır hayat, toplamıdır ömür.

Hayatı ve ömrü anlamlı kılan, serüvenin bütünü değildir. Serüvenin bütününü de içeren, bütünden bağımsız olmayan ama bütünün kendisi de olmayan, süzülmüş, değere dönüşmüş anılardır. Burada çok ve uzun yaşamak değildir anlamlı olan, insan ömrünün ve tarihsel eyleminin biriktirdiği anılar ve değerlerdir.

 

Sözü şimdi Deniz’e, Deniz Gezmiş’e bırakalım; Ki o kendi adı söylendiğinde ’68’in bütün devrimci kuşağını çağrıştıran, belleklerimize, halkların politikleşmiş hafızasına yerleşen ve her anmada anılarını yeniden ve yeniden derinleştirip, üretilmesini sağlayan bir kültürün yaratılmasının en önemli anlamlandırıcısı olarak ; “Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın süre içerisinde çok şey yapabilmektir” diyordu. Belki de bir anlamda tüm yaşanılanların değil, “an”ların değil,  anıların, değerlerin altını çizmiş oluyordu.

Ve onlar, Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mahir, Ulaş, İbrahim, Sinan, adları ve anıları sıraladığımız devrimciler kadar değerli olan diğerleri; dünyanın ve Türkiye’nin ’68i’nin o geniş, o büyük hikayesinin o uzlaşmaz antiemperyalizminin ve antifaşizminin, yurtseverliğinin ve devrimciliğinin bugün de halkların yolunu aydınlatan, mücadelelerine cesaret katan, ışık salan sembolleridirler. Ve anılarını, halkların anılarına dönüştüren mücadelenin sembolleri ve değerleridirler.

Yarım asır geçti. Emperyalist yağma, talan ve sömürü halen sürüyor. Halkların mücadelesi de öyle...

 

( Resim: Ceren İlyasoğlu)

Dün nasıldıysa, elli yıl önce nasıl halkları bölerek yönetiyorlardıysa, daha çok, daha derin, bölünmeler yaratarak, bölünmeleri derinleştirerek ve bu bölüp parçalamayı bir kültüre dönüştürerek, kalıcılaştırarak sürdürüyorlardıysa, sürdürmek istiyorlardıysa zulüm ve sömürülerini, bugün de aynı yerden ve aynı yöntemlerle devam ediyorlar egemenliklerini pekiştirmeye... İş birlikçileri de dün olduğu gibi, ’68’de olduğu gibi bugün de ulusal hainlik şeklinde devam ediyorlar.

Öte yandan, emperyalizmin ve iş birlikçi uşaklarının, halkları bölme ve yönetme politikalarına ve kültürlerine karşı Denizler, dünden daha çok bugün halkları birleştiren, birleştirerek kazanmanın yolunu gösteren sembollerden biri  olarak, etkisini ve etkinliğini daha çok genişleyen ölçülerde devam ettiriyor. Ve emperyalizmin yarattığı bölünme kültürüne karşı birleştirme kültürünün en ışıklı sembollerinden biri olma özelliğini sürdürüyor.

Bugün, sıradan konuşmalarda bile antiemperyalizme değinilen her sözün ve her eylemin içerisinde Deniz’in adını duyabiliyoruz. Halkların politik hafızasına bütün bir tarihsel dönemin, ’68’in sembolü olarak, mücadeleyi ilerleten ve birleştiren bir değer olarak, Deniz’in bıraktığı mirasın izlerine tanıklık edebiliyoruz.

Bütün izlerini, mücadelelerini ve anılarını toplumun belleğinden silmek isteyen güçlerin, ideolojilerin, politikaların ve kültürlerin çabalarına rağmen, ’68’in antiemperyalist mücadelesi ve o mücadelenin yarattığı değerler ve sembolleri, bugün hâlâ en canlı haliyle varlığını koruyor. Halkların bilincini ve mücadelesini ilerletmenin kaynaklarından birisi olarak yaşıyor. Çünkü ’68’in değerlerini de savunan politik örgütler, devrimci partiler geniş emekçi yığınlarının politik hafızalarının oluşmasına ve onun geçmişle geleceği birleştirerek devrimci teorinin ışığında aydınlatıcı değerini sürekli canlı tutarak tarihsel rollerini gerçekleştirme görevlerini yerine getirme çabası içerisindeler.

Emperyalizmin politik merkezleri ve her ülkeden yerli iş birlikçileri, halkların mücadelesini zayıf düşürebildikleri her yerde bunu denemekten vazgeçmiyorlar. Sadece Türkiye’de değil, birçok yerde halkların mücadelesi bölünüyor, parçalanıyor ve etkisiz kılınıyor. Dün Dolmabahçe’de 6. Filoya secde eden yerli uşaklar, bugün de ulusal hainliklerine kaldıkları yerden devam ediyor. Ve yine Deniz’in ve yoldaşlarının da, Deniz’in ve ’68’in devrimcilerinin de uğruna savaştıkları Filistin halkının kendi devletini kurma mücadelesini de bölüyorlar!

“Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın süre içerisinde çok şey yapabilmektir.” Ve sözünü tuttu Deniz! “An”ları az, anıları çok bir ömür bıraktı. Daha çok da onur bıraktılar, diz çöküp boyun eğmeden cellatlarına. Ve anıları, anılarımız anıları onurlarımız, onurları cesaretimiz, sokaklarda tarihsel eylemlerimizin yol arkadaşları... Ve adları, adları oldu oğullarımızın kızlarımızın.

İdamlarının üzerinden 46 yıl geçti. Adları ve anıları o sonsuz zaman içerisinde sönümlenip tükenmedi! Sadece ve yalnızca kitap sayfalarında kalmadı… Ve giderek ve sürekli salonlardan sokaklara genişleyerek, halkların sloganları, bayrakları oldu/oldular, tarihsel eylemimizin; bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin yol arkadaşları, can yoldaşları olarak, her gün ve yeniden daha çok anlamlanarak ve anlaşılarak, politik kültürümüzün özel bir öznesi olarak daha çok yığınlarla buluşup, daha çok yığınları birleştirerek bizimle oldular.

 

 

 

Şimdi bugün, emperyalist haydutlar, ülkemizde ve Ortadoğu’da savaş tehdidini kullanarak egemenliklerini pekiştirmenin, yağma ve talanın en görünen şekli ile karşımızda dururken; halklar, eylemlerinde daha çok Denizleri anmaya ve çağırmaya başladılar. Sloganların bittiği yerden marşlar, marşların bittiği yerde sözler ile çağrıldılar!..

 

Halklarla emperyalistler arasında çelişkiler keskinleşti. Emperyalist haydutluk ve onların iş birlikçi uşakları, artık kendilerini propagandalarla ve yalanlarla gizleyemez duruma geldiler! Hayat herkesin tuttuğu pozisyonu daha çok açığa çıkardı, çıkarıyor ve saflar giderek daha çok belirginleşiyor ve netleşiyor. Dostlar ve düşmanlar, karşı karşıya geliyor. Nes-nel çelişkiler ve bölünmeler, gizlenemez bir çıplaklıkla ortaya çıkıyor.

 

Savaş tehdidi büyüyor... Yurtseverlik duyguları da öyle! Ve yeniden anılıyor Denizler, yeniden çağrılıyor saflara. Ve onların adları, anıları ve anılmaları etrafında biriken ve şekillenen deneyimler, bir yurtseverlik kültürü olarak her yıl, her 6 Mayıslarda daha çok derinleşerek, antiemperyalist mücadelelere güç katıyor. Halkları birleştiren, mücadeleyi genişletip yükselten ve cesareti artıran bir ışık olarak, bir sembol olarak, bir politikleşmiş kültür olarak; bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde ışıklı birer bayrak olarak, saflarımızda bizimle yürüyor/yürüyorlar…

 

Son sözleri, halklar için bir manifesto olma özelliğini bugün de koruyor. Ve halklar, bugün daha fazla onların adını sloganlaştırıp, bayraklaştırarak, emperyalizme ve faşizme karşı mücadelelerinde yaşatıyorlar ve yaşatmaya devam edecekler... An an akıyorken zaman ve zulmün bu eskimiş köhne dünyasının yıkılmasının gerekliliğine karşı, birikiyorsa öfke, birikiyorsa anılar ve değerler ve giderek berraklaşıyorsa bilinç ve yükseliyorsa mücadele daima orada yeniden dillendirilecek Denizlerin de adları ve anıları. Adlarını ve anılarını saygıyla anıyoruz.