havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Bu yazıya başlık bulamadım!

Aylardan Ramazan… İslam'ın mübarek aylarından… Yer taksim… İftar için masalar kuruluyor… Ezan bekleniyor… Masaları gören çocuklar, çoğunluğunun Suriyeli olduğu söylenen çocuklar, önce sevinçle bakıyorlar masalara, sonra masalarda yerlerini alıyorlar.

541

 Kim bilir kaç zamandır şöyle dolu dolu bir masada oturup, akşam yemeği yememişler… Sofralara hasret çocuklar, çocuklara hasret masalar. Vakit yaklaşıyor, masalar donatılacak, görevliler geliyor ve çocuklar oturdukları masalardan kovuluyorlar. İteleye, kakalaya kovuluyorlar. Tıpkı sinekler gibi. Vakit geliyor, iftar başlıyor, dualar okunuyor, ritüeller gerçekleştiriliyor. Çocuklar fazla uzağa gitmemişler, gözleri sofralarda, açlığın gözbebekleri sofralarda. İftarlar açılıyor, kaşık-çatal sesleri çocukların kulaklarında. Fazla uzağa gitmemişler, gidememişler. Yemeklerin kokuları gökyüzüne yükseliyor. Açılığın gözbebekleri sofralarda, çocukların gözbebekleri sofralarda. Oysa, biz nelerle büyümüştük; “Komşun aç yatarken…” diye başlayan o değerleri öğütlerle… Yavaş yavaş iftar sona eriyor, o kutsal görev yerine getirilmiş oluyor. Bilinmez, sağ ve sol omuzlardaki melekler neler yazmıştır bu akşama dair. Çocukların aç gözbebeklerine dair, neler yazmışlardır bilinmez… Allah kabul etsin!...

 

Semt Fatih… Yer cami avlusu… Erken, genç, zamansız ölümlerin cenaze töreni… Kılıçdaroğlu cenazeye katılmak üzere yolda… Gönderdiği çelenk parçalanmış… Sonra kendisi geliyor, birkaç kişinin protestosu ile karşılaşıyor. Yetinilmiyor, önüne kurşun bırakılıyor. Bizim geleneğimizde kurşunun anlamı açık. Kurşun bırakının başbakanla fotoğrafları yayınlanıyor sonrasında. Camiler, kutsal mekanlardır. Bizim geleneğimizde cenazelere saygı esastır. Katılımcılara saygı, cenazeye ve ölene saygının doğal bir sonucudur. Sonrasında saldırganlar gözaltına alınıyor. İkisi arızalı, sabıkalı, “her işe” açık, “her yönlendirmeye” amade… Gözaltına alınıyorlar, kısa süre sonra özgür(!) bırakılıyorlar.

 

Diyelim ki, aynı işlem bir hükümet mensubuna yapılsaydı, aynı sonuçlar gerçekleşir miydi? Gözaltına alınanların 72 sülalesinin şeceresi ortaya dökülür, darbecilikle, paralelcilikle ve hükümete karşı yıkıcı faaliyetlerle ve dahi terör örgütleri ile bağlantılarıyla, malum medyanın manşetlerine taşınır ve gereği yapılırdı. Kılıçdaroğlu’na saldıranlara, cami avlusunu siyasileştirip kirletenlere, titiz bir inceleme yapılsaydı, en azından ben şaşırırdım. Neden mi? Bir aşağıdaki konuyu da bu bağlam üzerinden örneklemek istiyorum.

 

Çiçeği burnunda Başbakan Binali Bey’in ilk sözlerinden biri, “Anayasa ne söylerse söylesin” ifadeleri oldu. Eğer söze “Anayasa ne söylerse söylesin” diye başlıyorsanız, “hukuk, yasalar, uluslararası sözleşmeler ne söylerse söylesin, biz bildiğimizi okuruz” noktasına gelirsiniz. Eh böylesi bir atmosferde, kaymakamlara “yasaları falan boş verin” denilen bir ülkede Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının lafı mı olur!?

 

Hani durumu ciddiye almasam, size Başbakanın ilk cümlesini söylediği temel fıkrasının tamamını yazmak isterdim. Ama vaziyet öyle değil...

 

Şimdi, bizler de belki şöyle demeliyiz; “Başbakan ne söylerse söylesin, bir ülkede yaşamak için asgari gereklilik olan hukuk, demokrasi, insan hakları ve insan haklarına dayalı bir anayasal sistem için, emeğin hakları için, barış için, savaşsız, sömürüsüz bir ülke kurmak için, birleşerek mücadele, her gün yılmadan, usanmadan, korkmadan mücadele, demokratik tüm araçların çeşitlendirilerek, süreklileştirilerek kullanılması, birleşmek ve birlikte mücadele etmek için, en küçük olanakların bile göz ardı edilmemesi gereken bir hat üzerinden ilerlemek, bugün her zamankinden daha çok önem arzetmektedir.”

 

Evet, bu yazıya gerçekten bir başlık atmak istemedim, bir başlık bulamadım.