havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bunlara ne demeliyiz?

AKP'nin kırıklar ile dolu demokrasi karnesi, darbe girişimi sonrasındaki gelişmeler nedeniyle önemli kaygıların oluşmasına neden oldu. "Demokrasi nöbeti" olarak sunulan; kitlelerin meydanlardaki performansı gericilik propagandası başta olmak üzere, linç girişimine dönük bazı eylemlere sahne olması halk nezdinde darbeye karşı olan kesimlerin AKP'ye karşı daha mesafeli durmaları noktasında bir gelişmeye yol açtı. Darbeye karşı olan bir vatandaşın iskele meydanındaki "demokrasi nöbetine" katılıp, orada "gavur batılılar, yabancı dizileri izlemeyin" şeklindeki ayrıştırıcı söylevlere tanıklık etmesi bu nöbetin nasıl bir şey olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

1538

 Darbe girişimi öncesi tek adam yönetimi için yoğun hazırlıkların, özelikle kuvvetler ayrılığı ilkesinin bertaraf edilerek tüm yetkilerin başkanlık altında toplanması noktasındaki girişimlerin, başarısız darbe sonrasında tüm kamu yönetimlerinde sürdürülen açığa alma gözaltı ve tutuklamalar; tek adam sistemine giden yolda,  yol temizliği olarak değerlendirilmektedir.

Bu gözaltı, tutuklama ve görevden almaların darbe girişimi ile ilişkilendirilerek sürdürülmesi,  muhalif kesimlere, özellikle demokrasi taraftarlarına dönük bir cadı avına dönüştürülmesi kaygısı darbe girişimi sonrasındaki en önemli hassasiyetlerden biri olarak dikkat çekmektedir. Sırası gelmişken zamanın fetocu yalakaların bugün meydanlarda “Erdoğan’ı ezdirmeyiz” nutuklarıyla dolaşmasını, ÇOMÜ’de  zamanın fetocu yönetimine övgüler düzenlerin şimdi fotoculuğa karşı olma misyonunu kimseye bırakmadığı gerçeği bir başka  paradoks olarak not edilmelidir.

Bu paradoksun çözülmesi darbeye karşı alınacak önlemlerin başındaki kriterlerden biridir.

Bu sürecin muhalif demokratik unsurlara dokunarak onları hedeflemesi konusundaki gelişme, aynı zamanda başarısız olan darbe girişiminin de bir hedefi olduğu unutulmamalıdır.

Ne yazık ki siyasal iktidar bu kaygıyı ortadan kaldıracak bir güvence ortaya koyamadığı gibi, özellikle darbeye karşı ortaya çıkan ortak iradenin bir paydaşı olan HDP’yi, gerek Cumhurbaşkanının diğer partilere teşekkür ederken göz önünde bulundurmaması, yine başbakanın diğer muhalefet liderleriyle yapmış olduğu görüşmelere HDP’yi dahil etmemesi; ayrımcılık adına kaygıları arttıran bir başka gelişme olarak değerlendirilmektedir.

AKP hükümeti başarısız olan darbe girişiminden sonra şu ana kadar ki uygulamalarıyla ne yazık ki yönünü demokrasi ve özgürlükler doğrultusunda belirlememiş, gerici ideolojinin propagandasıyla birlikte ülkeyi yeni kaosun  içerisine doğru sürüklemektedir.

Unutulmasın ki nerede kaos var ise, orada darbelerin zemini her zaman var olacaktır.

Darbelerin panzehri demokrasidir.

Ayrımcı söylem, aynı zamanda cinsiyetçi söylev ile birleştirilerek gerici ideoloji kamuoyunda tahkim edilmeye çalışılmaktadır.

“Demokrasi nöbetine” kadınların katılmamasını savunmaktan tutun, darbeye katılanların ailelerine karşı sarf edilen küfürlere kadar nefret söylevi ve linç kültürü ile aynı zamanda darbelerin yapı taşlarıdır.

Ancak aynı yolda ilerlendiğini tüm işaretleriyle görmekteyiz.

Hele bir de Cumhurbaşkanı baş danışmanının darbelere karşı bireysel silahlanmanın önünün açılmasını savunan görüşleriyle; nereden bakarsanız bakın, halkın birbirine kırdırılmasının zemini yaratılmak istenmektedir.

Darbelerin ne denli insanlık düşmanı olduğunu, en temel insan haklarının ayaklar altına alındığı dönüşümlere yol açtığını ülkemizde gerçekleştirilen darbeler ile bizzat yaşayarak gördük.

Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki uygulamalar ile ne yazık ki buna uygun görüntülere tanıklık etmekteyiz, gözaltına alınanlara yapılan kötü muamele ile başlayıp en temel demokratik haklarının yok sayıldığı uygulamalar; darbeye karşı yine darbe kültürü ile karşı koyma durumuna götürmektedir ki; son derece sorunludur.

İnsanlık düşmanı darbe suçu işlenmiş olsa bile, bu kişiler her zaman hukuk kuralları içerisinde muameleye tabi tutulmalıdır.

Aynı kapsamda gündeme getirilen idam talebi de böyle bir şeydir.

Çağdaş dünyanın bir insanlık suçu olarak kabul ettiği idam cezaları olağan bir talep olarak savunulamaz.

Bu yazıyı kaleme aldığım sırada devam eden Mili Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu toplantısından bakalım neler çıkacak?

Ne çıkacağının da ötesinde, ülkenin bu kaos ortamından çıkışının yolu demokrasi ve özgürlüklerdir.

Bunun için demokratik halk mücadelesi için, emek ve demokrasi güçlerinin bir araya gelmesi artık kaçınılmaz bir sorumluluk haline gelmiştir.