havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

CEHALETİ KİM, NEDEN KUTSAR ?

Adı önemli değil, yeterince yazıldı çizildi. Ünvanı önemli… Bayımız profmuş... Söylediği şeyler, aslında yalnızca kendine özgüde değil. Farklı bir noktadan bir kültürü ve hatta bir ideolojiyi ortaya koyuyor. Ne mi söylüyor; okumuş yazmışlığı karalayarak, cehaleti kutsuyor. Burada söz konusu ettiğimiz cehalet; okuyup yazma bilmeyenleri ya da en aşağı düzeyde okuyup yazma bilenleri ifade etmek içindir. Yoksa okuma yazmadan ve eğitimden, bilimsel düşünceden, bilimsel yöntemi kullanmadan yoksun bırakılan geniş halk yığınları için kullandığımız, kullanmak istediğimiz bir kavram değildir cehalet kavramı.

668

      Peki, bu prof. Neden böyle söylüyor? O, aslında ve özünde egemen olan yönetici sınıf ve onların politikacılarının söyleyemediklerini söylüyor. Bir halkı yönetmek ve hatta güdülemek ve hatta çekip çevrilebilecek bir güruh haline getirebilmek için o halkın eğitim görmesini, soru sormasını, eleştirel düzeyinin yükseltilmesini, her şeyi ancak kendi yönetici sınıfların kendi ihtiyaçlarına yetecek ölçüde öğrenmelerini gerçekleştirmek isterler. Biz burada halk bilgeliğini;’ topraktan öğrenip, kitapsız bilenleri’ saygıyla ayırıp konunun dışında tutuyoruz. Bu bay prof. egemen yönetici takımının safında yer tutarak, bir kültürü belki de ahmakça dillendirmekten öteye bir figür olma özelliği taşımıyor.

     Sayın Kılıçdaroğlu, bay prof’un açıklamalarını ‘geri zekâlılık’ yani zeka üzerinden eleştiriyor. Aslında bu durum bir zeka sorunu değil, bir kültürel ve ideolojik paradigma sorunudur. Ama ve mutlaka bu yönüyle bir şey söyleyeceksek, bu kadar ahmakça bir lafı etmek için onca okuyup prof ünvanı kazanmaya gerek yoktur…

     Geçen haftanın bir başka gündemi Ensar Vakfı ev ve yurtlarında; Karaman’da ortaya çıkarılan ve belgelenen, çocuklara yönelik cinsel istismar konusu oldu. Bu istismarın, kendisi kadar ve hatta kendisinden daha fazla, aileden sorumlu bakan Sema Ramazanoğlu’nun konuya ilişkin açıklamaları oldu.  

     İstismarın kendisi bir alçaklık, bir ahlaki çöküntü olması kadar şiddet kültürünün, adice çocuklar üzerinde yeniden üretilmesidir. Bir yanı ve bir yönüyle şiddetin, en ahlaksız ve en çürümüş haliyle yeniden üretilmesidir.

     Böylesi bir durumda ‘tekil’ ve ‘bir kere olmuş’ diyerek ideolojik ve kültürel yandaşlığı bilinen bir vakfı koruma gayretine soyunan bakan, çok da şaşırtıcı bir pozisyon tutmamıştır. Evet, beklenen aynı vakıf ve benzer diğer vakıf ve yurtlarla ilgili geniş kapsamlı bir denetim ve araştırma yapılmasının ve hatta bu tür yerlerin kapatılmasının gerçekleştirilmesi iken, çocukların yanında saf tutulması iken, bakanın telaşla Ensar Vakfını korumaya yönelik veya en azından en hafifiyle öyle anlaşılan bir tavır geliştirmesi, çocuklarımızın kimlere emanet edildiğini gösteren ibret verici bir durumdur. Bir soru sormadan geçmeyelim,  varsayalım ki aynı istismar aynı alçak ve çürümüş tutum, muhalif olan başka bir yerde gerçekleşseydi bakanın tutumu ne olurdu? 

     Gelelim bizim Rıza’ya hani şu ‘hayırsever işadamı’, genç yaşında Allahın yürü ya kulum dediği, her taşın altından çıkan, değirmenin boğazına atsan kılına zarar gelmeden karşınıza dikilebilecek yetenekli, cevval Rıza’dan söz ediyorum. Eli bol, cömert, yukarıyı aşağıyı, sağını solunu, ihya eden işadamı Rıza… Sen git, Amerika’da yakayı ele ver… Olmadı... Bu kadar saflık, acemilik ve hatta aptallık Rıza’ya yakışmadı. Buradan bakınca Rıza için üzülüyorum. Ama öte yandan diyorum ki Rıza’yı anlamaya benim kapasitem yetmez. Bu Rıza’nın bir cinliği, bir hinliği olabilir. Öyle bir cinlik yapar ki, vallahi bizim bu taraflarda, 783 bin km2 vatan toprağında, yapacağı açıklamalarla birilerini cin gibi çarpabilir. Daha doğrusu cin çarpmıştan beter edebilir. Kim bilir, belki gizli anlaşmalar ikili istişareler yapmıştır da biz bilmiyoruz…

     Diyorum ki biraz bekleyip göreceğiz. Rıza, bu işlerin altından nasıl kalkacak, buralarda olduğu gibi tereyağından kıl çeker gibi hem kendisini hem de paracıklarını faiziyle birlikte kurtarabilecek mi? bizim bildiğimiz Rıza, tekin adam değildir. Gözümüz kulağımız Rıza’nın mahkemesinde olacak. Yalnızca bizim değil, birilerinin  kulakları her zamankinden daha fazla Amerika’da olacaktır!...