havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ÇEVRE SORUNUNU KİMLER YARATIYOR

1473
               5 Haziran Dünya Çevre Günü… Ne güzel değil mi; dünyanın bir çevre günü varmış!... Ülkelerde değişik düzeylerde kutlanan bir gün!... Hani dünya denilen bu renkli gezegenin ağlanası haline baktığımızda, bu çevre gününün ne işe yaradığını, gezegenimizin yaşamına nasıl katkılar yaptığını sormadan edemiyoruz. Yaşamın kaynağı olan temel elementlerin geldiği noktaya baktığımızda her gün kaygılarımız yeniden büyüyor. Başta denizler olmak üzere; akarsular, ırmaklar, dereler, yeraltı su kaynakları gerçekten korunmuş mu, korunuyor mu; suların geleceğe yeterince aktarılabileceği beklenebilir mi!? Denizlerin temizlik oranı, denizlerdeki canlı hayatının çeşitliliği korunabilmiş mi? Gerçek duruma baktığımızda bütün sulardaki kirliliğin tehlikeli ölçülerde arttığını, canlı türlerinin azaldığını gözlemliyoruz.
                Ya toprak; başta ormanlar olmak üzere tüm bitki örtüsü korunabiliyor mu!? Irmaklar, dereler, içtiğimiz sular özenle gelecek kuşaklara övünebileceğimiz ölçülerde aktarılabiliyor mu? Ne dersiniz!? Karıncadan fil’e, kelebekten albatros’a, küçük bir deniz canlısından balina’ya; papatya’dan devasa selvilere, çınarlara, çamlara değin uzanan renkli, canlı çeşitlilik korunabiliyor mu!? Ozon tabakası neden delindi, mevsimler neden giderek belirsizleşiyor ve gezegenin dengeleri tehlikeli ölçülerde hızla değişiyor. Kutuplardaki buzullar neden çözülüyor!? Dünyayı tehdit eden bütün bu tehlikeli gidişin arkasında gizlenmeye çalışan gerçekler nelerdir!?
Evet, 5 Haziran Dünya Çevre Günü!... Gezegenimiz S.O.S veriyor. Ekolojik sistemi parçalayan kim!? Dünyanın ciğerlerine uzanan bu vahşi el kimin elidir!? Kimler çevirdi Afrika’yı çöle!... Asya neden kan ağlıyor!? Sorumlu kim!? Çevre günlerinde nutuk atan; çevre adına, dünyanın geleceği adına masallar anlatan dünyanın ikiyüzlü egemenlerinin uygarlık maskesinin arkasına gizlenmiş “modern” barbarların bu tabloda, gezegenimizin geldiği noktada sorumlulukları nelerdir!?
Evet, gezegenimiz adına, tek tek ülkeler adına sayısız sorunlar ve soruları sıralayabiliriz. Çevre Bakanlıklarının varlığı adına, parlamentolarda kurulan Çevre Komisyonlarının varlığı adına, kutlanan Dünya Çevre Günü adına; bu soruları ve sorunları yeniden ve yeniden sıralamak, sorgulamak gerekmiyor mu!? Savaşlarla, kimyasallarla, bombalarla, biyolojik silahlarla, yapılan silah denemeleriyle; dünyanın bağrına saplanan bu karanlık el kimin!... Biz; kestirmeden, dolambaçlı yollara sapmadan, eveleyip gevelemeden cevabını verelim; kapitalizmin gözü, yağmadan, talandan, sömürüden ve kârdan başka hiçbir şey görmeyen, egemenlerinin elidir, dünyayı bu hale getiren el!... Kirleten, zehirleyen, geri dönülmez tahribatlar açan bu el; tekellerin, onların hükümetlerinin ve yalnızca onların kârlarını, yağmalarını, sömürülerini garanti altına almak için düzenledikleri yasalarla gerçekleştirilen bir zulümdür, gezegene uygulanan!...
Peki, gezegenin insanlığa sunduğu olanaklardan, ürünlerden ve nimetlerden yararlanmanın başkaca bir yolu yok mudur!? Toprağı, suları, havayı kirletmeden, tahrip etmeden, geri dönüşü binlerce yılı alacak zararlar vermeden bu nimetlerden, ürünlerden yararlanmanın yolu yok mudur!? Elbette vardır; bilim, bu yolu gösteriyor. Akıl, bu yolu gösteriyor. Ancak, kapitalizmin egemenleri doğa ile kurdukları ilişkiyi yalnızca ve yalnızca daha az maliyetle daha çok kar elde etmeye yönelik olarak düzenledikleri için bugünün dünyasında bildiğimiz ve tanıklık ettiğimiz tehlikeli sonuçlar ortaya çıkıyor. Kapitalizmin egemenlerinin doğa ile kurdukları bu ilişki, bu yağma ilişkisi; aynı zamanda bir şiddet ilişkisidir. Bu ilişki gezegenin rengini, çeşitliliğini, ışığını yok eden, tahrip eden karanlık bir ilişkidir. Çeşitlilik için, renklilik için, yaşamak için gezegene ışık ve ışıklı ilişkiler gereklidir. İtina gereklidir. Anlamak gereklidir. Sevgi gereklidir. Ama bugünün egemen toplumsal/siyasal sistemi nasıl ki yönettikleri ülkelerin çoğulculuğuna, renkliliğine, farklılığına, çeşitliliğine ve demokratik şekillenişine karşı şiddeti yönetimlerinin temel aracı ve yöntemi olarak benimsiyorlarsa, demokratik bir ilişkiyi reddediyorlarsa, doğa ile kurdukları ilişkide de demokratik yöntemleri reddediyorlar!...
Bu nedenlerledir ki; kapitalizmin merkezine yönelmeyen, onu eleştirmeyen, onun ekonomik ve siyasal iktidarını hedeflemeyen çevre günü kutlamaları ve bu ana eksene bağlanmayan çevre mücadeleleri; sonuçsuz kalmaya mahkumdur!... Bu durum, çevre için mücadele eden duyarlılıklardan bağımsız bir gerçekliktir. Çevre mücadelesini kapitalizme karşı mücadele programına bağlamayan bütün çabalar; ne yazık ki sonuç alması imkansıza yakın çabalardır!... Yürünecek yol, verilecek mücadeleler bu genel stratejik hedefe bağlı olarak gerçekleştirilecek taktik planların bütününden oluştuğu ölçüde, kitleselleşebildiği ölçüde, geniş yığınları özne olarak şekillendirebildiği ölçüde kalıcı sonuçlara ulaşabilir!... Kazdağları mücadelesi için de bu böyledir, Afrika’nın çöl olmasına karşı verilecek mücadele için de bu böyledir, ha bir de geçerken şunu söylemeliyiz; uzayda yaşamın olduğu gezegenler aranıyor, insanın sorası geliyor; kendi yaşadığınız gezegeni yaşanılmaz hale getireceksiniz, sonra da sanki yaşamı kutsuyormuşçasına uzayda yaşam dolu gezegenin peşine düşeceksiniz!... O iş sizin, siz dünyanın barbarlarının işi değil!... O iş, gerçekten bu gezegende gerçekten doğayla uyumlu, insanın insanı sömürmediği, doğayı tahrip etmediği bir gelecek düşleyenlerin işidir!...