havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DÜNYAYI BAŞLARINA YIKMAK!...

1454
               “Dünyayı başlarına yıkarız” diyor. Dünyayı başlarına yıkmak!... Sözün sahibi zaman zaman “benim bir özgül ağırlığım var” diyerek özgül ağırlığını fark etmediklerini zannettiği çevreleri ve belki de en üst yetkiliden başlayarak AKP’lileri uyarma zorunda kalan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç!...
                Doğal olarak aklımıza şu sorular geliyor. Dünyayı kimin ya da kimlerin başına, neden, nasıl ve hangi araçlarla yıkmak istiyor!? Bülent Arınç bu soruların ilk ikisine cevap veriyor; Kürtlerin ve esas olarak HDP’nin çağrısına uyarak sokağa çıkanların başlarına yıkmak istiyor, dünyayı!... Neden yıkmak istiyor sorusuna da bir cevap veriyor ve özetle diyor ki; bunların derdi Kobane’ye destek değil, bunların gönlünden ayaklanma geçiyor, Kobane’ye destek bahanesiyle bunu gerçekleştirmek istiyorlar. Yani o özgül ağırlığının bir sonucu olan uzak ve ince görüşlülüğü ile somut eylemin arkasında gizlenmiş olan niyetleri hemen seziveriyor. Bir ara not düşelim; bay Arınç şunu unutuyor, birileri de AKP yetkililerine diyebilirler ki sizlerde zaten kırıntısı kalmış olan laikliği, hukuk devleti normlarını, Kobane eylemlerini protesto edenleri engelliyoruz bahanesiyle gönlünüzde gizli olan dini referansları esas alan otoriter bir devlet kurma hayalini gerçekleştirmek istemiş olabilirsiniz!...
                Şimdi diğer sorulara geçelim. Peki, dünyayı başlarına nasıl yıkacaklar; eğer hukuk devleti ve yasalar çerçevesinde bir yıkım olacaksa buna Bülent Arınç karar veremez. Mahkemeler karar verir. Bir zamanlar avukatlık yapmış olan Bülent Arınç’ın suç- ceza ilişkisini bizden daha iyi bilmesi gerekir. Yok eğer kastettiği başka bir güç, başka bir yıkım projesi ise burası muğlak. Şimdi kiminle başlarına yıkacak; Kürtlerin ve genel olarak Kürt sorununun demokratik çözümünü isteyen özel ve güncel olarak Kobane direnişçilerine destek veren Kürtlerin dışında kalan halkların başına kimlerle dünyayı yıkacak!... Eğer anayasa, yasalar ve hukuku esas alırsak “başlarına yıkma” eyleminin güvenlik güçleri ve mahkemeler aracılığıyla yapılması gerekir. Ancak pratik duruma baktığımızda yani eylemlerde ölenlere baktığımızda gördüğümüz şey, bu yıkımın eli palalı ve satırlı, ne idüğü belirsiz  canilerle mi fırsat kollayan ve bugüne değin dokunulmayan kontracı çeteler eliyle mi, yoksa nasılsa bir biçimde korunur ve kollanırım diyen üniformalı güvenlik güçleri eliyle mi yapılacağını Bülent Arınç açıklamak zorundadır!...
                Gereksiz ama yinede bir not düşmeliyiz, asgari ölçülerde anayasası olan bir devletin bir takım uluslararası sözleşmelere imza koyan bir devletin az çok hukukun kıyısından geçen bir devletin; yürütme erki içerisinde yetkili bir makamda bulunan Başbakan Yardımcısının “dünyayı başlarına yıkarız” demesini yasal, meşru ve haklı gösterecek bir tek madde bulamazsınız!...
                Dahası bu sözleri Cumhurbaşkanından başlayarak söyleyen devlet ve hükümet yetkililerinin diğer açıklamalarıyla; güvenlik güçlerinin elini güçlendirmek, müdahale alanlarını genişletmek ve bunun gibi diğer açıklamalarıyla birlikte ele aldığımızda dünyayı başlarına yıkarız sözünün pratik karşılığının neyi hedeflediği anlayıp görebiliyoruz!...
                Güvenlik güçlerinin eli zayıfmış!... Yalnızca Gezi direnişinden bugüne sokaklarda gaz fişekleriyle, kurşunlarla öldürülen yurttaşların ki bunların birçoğu çocuk, güvenlik güçlerinin elinin güçlendirilmesi gerekir sözünü anlamakta sanıyorum aklını ve vicdanını kaybetmeyen yurttaşlar zorluk çekecektir.
                Biz şimdi buradan hükümet yetkililerinin bütün söylediklerini değerlendirmeye kalkışsak ne sayfamız yeter ne de zamanımız!... Ama bir toparlama yapabiliriz, hükümet fena halde sıkışmış durumda. Dış politikası çökmüş, içeride ekonomiden demokrasiye bütün alanlar alarm veriyor, bir çıkış arıyor. Yeni can simitlerine ihtiyaç duyuyor. Kutuplaşmalardan, kamplaşmalardan medet umar hale gelmiş. Çözüm süreci tıkanmış, Kürtleri yedekleyip AKP politikalarına eklemlemek için çıkış arıyor. Vaziyet aşağı yukarı böyle…
                Yazıyı bitirmeden bugüne değin AKP hükümetinden demokrasi bekleyenlere, ona paha biçilmez nitelikler atfedenlere, yetmez ama evetçiler başta olmak üzere tüm liberal, eski solcu cenahına birkaç laf etmezsek ayıp olur, hatırları kalır!... Çağımızda tarihsel olarak ilerici rolünü tamamlamış, siyasi demokrasiden siyasi gericiliğe evrilmiş, sınıflara ve onların her boydan ve her soydan politik partilerine organizasyonlarına ilericilik, reformculuk, çağdaşlık, demokratlık rolü biçenler; en hafif ifade ile kafalarını gömdükleri kumdan çıkarıp silkelemeleri gereken tarihe özellikle sınıf mücadeleleri tarihine bakmaları gereken somut, nesnel olaylara bakış paradigmalarını değiştirmeleri gereken çevreler olarak eleştiriyi hak ettiklerini söylemeliyiz!...
                Bilinmelidir ki, sözünü ettiğimiz siyasi gerici sınıflara dayanan, varlığını o sınıfların çıkarlarıyla bütünleştirmiş olan hükümetler; halkların çetin, zorlu ve örgütlü mücadeleleri olmadan, hükümetlerin karşısına kendi güçleri ile çıkmadan, yukarıdan aşağıya siyasi gerici erk tarafından; halkların lehine tek bir reform bile yapılmaz, yapmazlar!... Bugün eğer çözüm sürecinin yalnızca sözünün edilmesi, Kürtlerin kısmi kazanımlar  elde etmiş olmaları AKP hükümetinin demokratlığı ve lütfu ile gerçekleşmemiş, tam tersine Kürt halkının ve dostlarının verdikleri mücadeleler ile kazanılmıştır!...
                Özetle söylememiz gerekirse, “dünyayı başlarına yıkarız” diyen Bülent Arınç yalnızca Kürtleri değil tüm Türkiye halklarını, işçi sınıfını, Alevileri hükümete karşı muhalefet ve mücadele etme potansiyeli taşıyan güçleri hedef alarak tehdit etmektedir!... Açık bir gerçektir ki Kürt sorununun çözümü, gerçek anlamda çözümü Türkiye’nin demokratikleşme talebi ile iç içe geçmiştir. Bu gerçeği kavrayan bütün halklar, aydınlar hükümet için bir tehdit olarak görülmektedir!... Şimdilerde meclise hükümetin sunduğu yasal değişikliklerin temelini bu korku ve tehdit (!) oluşturmaktadır!...
                Evet, yıkılması gereken bir dünya var; bu dünya zulmün, sömürünün, soygunun, haksız kazancın, rantın ve bundan nemalananların dünyasıdır!... İşçi sınıfı başta olmak üzere emekçiler ve halklar bu tehditlere pabuç bırakmaz!... Bu böyle biline!...