havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Demokrasi adına kaygılar…

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin milletvekillerine sahip çıkmadığı, halkın oylarıyla seçilmiş HDP milletvekilleri yok sayılarak seçmenlerine karşı sorumluluğunu yerine getiren bu insanlar güvenlik güçlerinin saldırılarıyla yaralanarak yaşam tehlikesi risklerine maruz kalırken, üzerlerine gerçek mermilerle ateş açılıp eş başkanlarına saldırı girişiminde bulunulduğu bir dönemde ; TBMM yaşanan bu gelişmeleri tartışmak ihtiyacını bile yok saymıştır. Meclis Başkanlığını Deniz Baykal'ın yaptığı oturumda Baykal'ın bu konuda görüşme açılmasını ret etmesi Başbakan Davutoğlu tarafından alkışlanmıştır. Halkın iradesiyle seçilmiş vekillerin böylesine bir uygulamaya maruz kaldığı koşullarda demokrasi adına kaygı duymamak gelişmelere karşı kör olmak demektir.

1158

 Milletvekillerinin bile böylesine bir uygulamaya maruz kaldığı koşullarda demokrasi ve emek güçlerinin başına neler gelebileceklerini varın siz düşünün… Bugün yaşanılanlar ortada, ancak gelişmelerin her geçen gün daha da kaygı verici boyutlara doğru taşındığı bir başka gerçek.

Ağzını açtın, herhangi bir eleştiride mi bulundun hemen soruşturma, hele birde protestoda bulunmuşsan saray falan demişsen vay haline…

Siyasal irade demokrasi adına ne varsa yok etme çabası içersinde, bu sadece Silvan’da, Cizre’de, Yüksekova’ da, Nusaybin’ de yaşanan gelişmelerden ibaret değil.

Son günlerde Çanakkale’de yaşadıklarımıza bir bakalım; pankart mı astın aç soruşturma ,Silvan’da, Cizre’de Nusaybin’de yaşanılanları protesto mu edeceksin kur polis barikatını , bu kentte ki bir siyasi parti il başkanının Ankara’daki katliamda alçakça katledilmesini protesto mu ettin, gelsin soruşturma

Tüm bu gelişmeler demokrasi adına gelişmelerin olumsuzluğuna, önümüzdeki günlerin son derece zor günler olacağına işaret etmektedir.

Ancak tarihin her döneminde böylesine baskı ve zulüm politikalarıyla varlığını sürdürmek isteyenlerin hiçbir zaman amaçlarına ulaşamadıkları bilinen bir gerçektir.

Son günlerde kapitalist patronların kapitalizm karşıtı söylevlerinin yoğunlaşması kapitalizmin içine düştüğü zor durumun işaretidir.

Ali Koç ile başlayan kapitalizm karşıtı söylevler Bülent Eczacıbaşı ve Zeynep Bodur Okyay gibi sermayenin önemli temsilcilerinin katılımıyla sürüyorsa kapitalizmin can çekişmesi gerçeği artık farklı bir boyuta ulaşmış demektir.

Buna “mızrak çuvala sığmıyor” hali diyebiliriz.

Kapitalizmin vahşi sömürüsünü gizlemek adına “güler yüzlü”,”vicdanlı” olma haliyle hareket eden sermayenin temsilcilerinin uyguladıkları, söylediklerinin hiçbir karşılığının olmadığının göstergesi olduğu kadar sistemdeki krizin sınıfsal bir gerçekliğe dönüşmesinin, bununda ekonomik ve siyasal hayatta etkilerinin daha hissedilir olmaya başladığının ifadesidir.

Bir yandan “vicdanlı” “güler yüzlü” olma halleri pompalanırken, diğer yandan yoğun bir şekilde baskıların sürdürülmesi içinde bulunduğumuz koşullarda kapitalizmin krizini yönetebilmek adına her türlü yönteme başvurulduğunun ifadesi olarak okunmalıdır.

Bu koşularda emek ve demokrasi güçlerinin daha geniş bir cephede birlikteliklerini geliştirerek mücadelelerini sürdürmesi vazgeçilmez bir zorunluluktur.

Siyasal irade ne yapacağını şaşırmıştır.

 Elmastı, yakuttu gibi kıymetli taşların ticaretin vergi almayan siyasal irade Bingöl’ün köyüne düşen göktaşlarının satışından elde edilen gelirin vergilendirilmesi için seferber olmuşsa bunun tam karşılığı tükenmişliktir.

Hele birde sermayenin milyarlarca vergi borcunun tahsili için herhangi bir  girişimde bulunulmadığını, bilakis çıkarılan yasalarla af edildiğini düşünürsek durumun vahameti çok daha iyi anlaşılır.

Önümüzdeki aylarda seçim vaatleri itibarıyla yapılacak bazı iyileştirmelerin misliyle geri alınacağını sakın unutmayın, ekonomik ve siyasi saldırıları boşa çıkarmak birlik ve dayanışma ile verilecek mücadeleye bağlıdır.

Umutsuzluğa yer yok, mücadeleye devam