havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Düşmanlaştıran değil, kardeşleştiren bir dil, bir politik hat!...

Diyelim ki; CHP'li bir ilçe başkanının makam odasında uzun namlulu bir silah duvara asılı, bir de o ilçenin CHP'li belediye başkanı, ilçe başkanını ziyarete gelmiş, uzun namlulu silah, fotoğraflarda yerini almış… Başkanlar mağrur!... Verdikleri pozdan memnun!... Vaziyet muhteşem!...

5618

 Şimdi soralım veya tahmin isteyelim, memleketin yandaş medyası, havuz beslemesi kalemşorlar neler yazardı!? Hadi onları geçtik, sayın başbakan meydanlarda neler söylerdi!? Tahmin etmek zor değil sanıyorum. Aklınızdan sayın Cumhurbaşkanının ne söyleyeceği gibi bir düşünce geçmesin… Çünkü sayın cumhurbaşkanı, bu referandum sürecinde hala tarafsız olduğunu yazan bir anayasa geçerli olduğundan elbette ki herhangi bir söz söylemezdi!... Muhtemelen, bulunduğu makama uygun, sağduyulu uyarılarda bulunurdu en fazla!…

 

Aynı manzarayı, yani makamında uzun namlulu silah bulunduran ilçe başkanının ve onu ziyarete gelen belediye başkanının bir de HDP’li olduğunu düşünün, nelerin söyleneceğini bir yana bırakalım, nelerin yapılacağını düşünebiliyor musunuz!?

 

Ne söylenmişti; “Türkiye bir kabile devleti değildir.” Tabi kabile devleti olmayınca bu uzun namlulu silahı bulunduran hangi partinin ilçe başkanı olursa olsun hukuk önünde eşit olduklarından/olacaklarından, hukuk gerekeni yapacaktır!...

 

Devam edelim; mesela “hayır” oyu kullanacak olanlara karşı, küfür ve hakaretler savuran, ‘hainlik’ yaftalamalarında bulunan milli eğitim görevlileri, başsavcı yardımcıları (Allahtan sayıları çok değil) hemen yine hukuk tarafından gereken işlemlere tabi tutulurlardı.

 

Valiler de öyle, kaymakamlar da ve bilumum kamu görevlileri de!... Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı…

 

Devam edelim; Adamın biri, benzin bidonunu almış eline, çakmak kibrit hazır düşmüş yollara… Ver elini Müjdat Gezen Sanat Merkezi!... Döküyor benzini, çakıyor ateşini, bir tek hatıra fotoğrafı çektirmediği kalmış!... Vatandaş rahat!... Ortam müsait!... Bahane hazır!... “Abdülhamit Han Hazretleri”ni savunuyor ya, Allahtan devlet, “kabile devleti değil.” Yoksa oturup bir de sigara tellendirecek!... Bu kafa; Madımak kafasıdır… Bu kafa; engizisyon kafasıdır… Bu kafa; kültüre, sanata düşman, ‘ecdadım’ dediklerini bile bilmeyen bir kafadır… Sırtını yüksek dağlara yasladığını sanan, “Nasılsa başıma bir iş gelmez” diye kendini güvencede hisseden bir kafadır bu…

 

Yani vaziyeti şöyle toparlamak gerekiyor; “Hayır” derseniz, risklerle karşılaşabilirsiniz… “Evetçi” görünürseniz ve “evet” diyenlerin sözünü söylerseniz, yolun sağı da solu da serbest…

 

Türkiye; akıldan, rasyonaliteden gitgide uzaklaştırılan ve sadece anlık çıkarlara, yakın hedeflere kilitlenmiş bir siyasi mantığın estirdiği rüzgarın etkisine girmiş görünüyor. Yarın ne olacak, gelecek ne olacak, çocuklar-gençler için nasıl bir miras bırakılacak? Bunlar bugünü yönetenlerin sadece zaman zaman propaganda argümanı olarak kullanılır hale geldi/getirildi…

 

Neyse ki, büyük çoğunluğun aklı, sağduyusu, soğukkanlılığı, deneyimleri, ülkeyi yönetenlerin daha ilerisinde görünmektedir… Bütün bu kışkırtmalar, bu provokatif eylemler, bu küfürbazlık, halkın geniş çoğunluğunu etkilememektedir. Toplumsal dengeleri, bozacak sonuçlar doğurmamaktadır. Ancak, bu durumu mutlaklaştırmamak gerekiyor. Uyanık ve dikkatli olunması gereken özel bir tarihsel kesit içerisinde olduğumuzu sürekli vurgulayıp, buna uygun bir söylem geliştirmek önemi bir görev olarak hepimizin önünde durmaktadır…

 

Bir kez daha yinelemekte yarar var; 17 Nisan günü, yine aynı ülkeye uyanacağız. Evet, pozisyonlar yenilenecek, herkes şapkasını önüne koyup düşünecek ama bir hükümet ve iktidar değişimi oylaması yapılmayacak. Bu unutulmamalı… Düşmanlaştıran, karşıtlaştıran, bölen politikalar ancak küçük bir yönetici azınlığın ve varlığını buna bağlamış olan kesimlerin çıkarınadır. Ülkenin büyük çoğunluğunun çıkarına olan ise, bölmeyen, birleştiren, düşmanlaştırmayan, dostlaştıran ve en geniş yığınları birleştirip talepleri etrafında pozisyon almalarını sağlayabilecek olan bir yöntem, bir dil ve izlenecek ortak davranış tutarlılığı olacaktır.

 

Son 15 yılda Türkiye’yi yönetenler, izledikleri politikalar sonucunda bugün, içinden çıkılamaz devasal sorunlarla hepimiz karşı karşıya bırakmışlardır. Şimdi yangın yerine çevirdikleri ve sorumluluğu kendilerine ait olan bu durumu lehlerine çevirmek için; itfaiyeci pozisyonuna bürünerek, ambulansçı kimliği ile kurtarıcı ve yardımsever görüntüleri sergileyerek yeniden iktidarlarını pekiştirmenin, pozisyonlarını sağlamlaştırmanın hesapları içerisindedirler. Ama, bu iş öyle kolay olmayacak görünüyor. Hırçınlıkları, telaşları ve saldırganlıkları tam da buradan kaynaklanmaktadır…