havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ELEŞTİRİ ve DEMOKRASİ

1791
Bir ülkede demokrasinin olup olmadığını, nereden anlarız? Kuşkusuz ki burada çeşitli kriterler söylenebilir. Ama biz bu yazıda eleştiri ile demokrasi arasındaki ilişkiyi anlatma çabası içerisinde olacağız.
Ve yine bu yazıda; egemen sınıf politika ve ideolojisi tarafından kutsanan klasik demokrasi normlarının eleştiriyle ilintisine vurgu yapmaya çalışacağız Bu yazıda eleştiri ve demokrasi ilişkisini teorik bir eksen üzerinden değil, somut olaylar üzerinden anlatmayı denemeye çalışacağız.
Siyasi parti genel başkanlarının Salı günleri yaptıkları grup toplantılarını gözümüzün önünde canlandıralım. Bu toplantılarda bir eleştiri dili görebiliyor musunuz!? Sanki bu sayın liderlerin önlerinde mikrofon yokmuşçasına, hançereleri yırtılırmışçasına bağırıp çağırmalarına, sövüp saymalarına, hakaret etmelerine eleştirel bir dil diyebiliyor muyuz!? Bu öfke, bu hiddet, bu şiddet lider olmanın zorunlu ve gerekli, olmazsa olmaz koşulu mudur? Çözüm önermeyen, eleştirmeyen, yalnızca suçlayan bir politik üslup toplumda nasıl yankılanıyor, hangi karşılıkları buluyor, hep birlikte bir düşünelim!... Bu hiddet ve şiddet dilinin arka planında bir ideoloji, bir politika, bir kültür yatmıyor mu? Bu şiddet kültürü merkezden çevreye, günlük ilişkilere doğru yayılarak toplumun farklı alanlarında, farklı biçimler altında, yeniden ve yeni biçimler altında üretilmiyor mu!?
Elbette burada toplum içerisinde ortaya çıkan şiddetin birebir ve doğrudan sorumlusu, parti liderlerinin kullandıkları dil değildir. Ama kuşkusuz ki günlük hayat içerisinde ortaya çıkan şiddetin beslendiği kaynaklardan birisidir diyebiliriz. Eleştiriye tahammülsüzlük, susturmak, sesini kesmek, sindirmek, şiddetin varlığı, varacağı yoldur bu noktalar.
Evet, ilintisiz; 19 yaşında bir genç kadın İzmir’de dövülerek öldürülüyor. Kim tarafından mı; eşi ve kayınpederi tarafından. İddia böyle.
Emek Sineması’nın kapatılması veya taşınmasına itiraz edenlerden dört kişi, hapis cezası istemiyle mahkemeye veriliyor.
Kürt sorununun çözümü ve barış süreci için görevlendirilen Akil İnsanlar Heyeti “günah keçisi” ilan edilerek susturulmak isteniyor. Bu heyeti eleştirebilirsiniz, farklı görüşleri tartışabilirsiniz; ama bizim aklımıza gelen tek çözüm şiddet yöntemleriyle susturmak oluyor.
Oysaki barışı gerçek anlamda ancak halk; Türk ve Kürt halkının mücadelesi sağlayabilir. Ve bu süreci demokrasiyle ve hayatın her alanında sağlanacak kazanımlarla ancak halkın gücü ve mücadelesi gerçekleştirebilir. Eleştiri; buradan olmalı, katkı bu noktadan yapılmalı, söylenecek sözler bu eksende söylenmeli!...
Son örneğimiz Fazıl Say’a verilen ceza!... Fazıl Say’ın görüşlerini eleştirebilirsiniz, paylaşmayabilirsiniz; ama biz burada susturmayı, linç etmeyi tercih ediyoruz. Sistemin şiddet paradigması, şiddet kültürü böyle işliyor. Vatan adına, bayrak adına sokaklara çıkıyoruz; ama Kürecik’e radar üssü kurulunca, Patriotlar ülke topraklarına konuşlandırılınca, “Türkiye toprakları NATO topraklarıdır” denilince, aklımıza vatan ve bayrak gelmiyor nedense!... Bu çevreler, ya hiç ya da hemen hemen hiç protestoya kalkışmıyor. Kutsal değerler yalnızca muhalif olanları susturmak için aklımıza geliyor!...
Bir yönetsel kültür farklılığı sunalım; Fransa’nın Cezayir işgaline karşı çıkan ve bu amaçla bildiriler kaleme alan, hükümeti protesto eylemlerine katılan ve aynı zamanda Fransa Devlet Başkanı De Gaulle’i doğrudan eleştiren ünlü Fransız düşünürü, aydını Jean Paul Sartre’nin tutumundan rahatsız olan çevreler De Gaulle baskı yaparak Sartre’nin tutuklanmasını ve kulağının çekilmesini isterler. Kendisini en çok eleştiren Sartre’nin tutuklanmasını isteyenlere , De Gaulle şu ünlü cevabı verir; ”Sartre’e dokundurtmam , çünkü; o(Sartre) Fransa’nın ta kendisidir “
Ülkemizi yönetenlerin ve bilumum şakşakçı tayfasının De Gaulle’nin bu sözleri kulaklarına küpe olur mu bilmem.
Ama biz yine de bu ünlü sözü bu çevrelere ithaf ediyoruz.
Sonuç olarak; siyasi iktidar sahipleri, egemen olanlar, devletin erklerini yönetenler; eleştiriyi içselleştirdikleri, kabul ettikleri, eleştiriden öğrendikleri sürece o ülkede demokrasiden söz edilebilecek bir kritere sahip olduğumuz söylenebilir. Bir toplumun eleştiri kültürü ve bilinci, toplumları ilerletmenin ve sağlıklı gelecek kurmanın da temel araçlarından bir tanesidir diyebiliriz.