havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ELMANIN İKİSİ NAĞILCIYA

1495
               Godot’u bekler gibi bekliyorduk cümle âlem, paketin açılmasını… Paket açılacak; demokrasi yoksunluğundan kaynaklı bütün dertler bitecekti. Yetmiş dört milyon vatandaş demokrasinin nuru ile aydınlanıp, huzura kavuşacaktı. Hepimiz işimizi gücümüzü, sıkıntılarımızı bir yana bırakıp 30 Eylül’e kilitlenmiştik. O “tarihi gün” gelecek, Başbakan sihirli demokrasi paketini açıklayacak ve hep beraber ve hep bir ağızdan türkü söyler gibi demokrasi çığlıkları atacaktık. Oh be, nihayet! diyecektik.
                Sonunda beklenen an geldi. Eksiksiz bir dekor ile sahne hazırlanmıştı. Yalnız küçük bir sorunla demokrasi paketi açıldı, açıklandı. Evrensel Gazetesi, Aydınlık Gazetesi, BirGün, Sözcü gazeteleri; Hayat Televizyonu, Halk Televizyonu, İMC ve Ulusal Kanal post modern 28 Şubatçılar tarafından salona alınmamışlardı. Paket; demokrasi adına ilk fireyi vermiş, ilk kuşkuları akıllara yerleştirmişti. Adı geçen gazetelerin ve TV kanallarının veto yemesi; demokrasi adına izah edilemez bir duruma işaret etse de; besbelli ki AKP’nin demokrasi anlayışına uygun bir mantıkla gerekçelendirilebilmiştir herhalde!...
                Biz bu pakete böylesine bel bağlamışken meğer bu paket son değilmiş!... Yaratılmak istenen yeni beklentilerle yeni paketlerin yolunu gözleyeceğiz demek ki!... Godot’un gelmesi başka baharlara kalmıştı. Ya da her seçim öncesine denk düşürülen paketçiklere umut bağlayıp, kilitlenmemiz istenmişti.
Elbette demokrasinin yukarıdan aşağıya “noel baba” paketleri gibi paketlerle gelmeyeceğinin bilincindeyiz. Elbette demokrasinin aşağıdan yukarıya halkın elleri ve emeğiyle mücadelesiyle, göz nuruyla ilmik ilmik örülerek gerçekleşeceğinin de bilincindeyiz. Ama şimdi paketin ve paketten çıkanların tadını çıkarmaya bakalım. Bu kadarı bile yoğun tartışmalara neden oldu. Birinciler paketten çıkanlar için “ulusal devletin temellerine dinamit koyuldu” dediler. “Memleket bölünüyor” diye haykırdılar. İkinciler “dağ fare doğurdu” hatta “sağlıklı bir fare bile doğuramadı” diye değerlendirdiler. Peki gerçekte ne vardı bu paketin içerisinde; somut, el ile tutulur; demokrasi adına, demokratikleşmenin önünü açma adına umut verecek ne vardı bu pakette!? Gerçekten demokrasiye ihtiyacı olan; emekçiler, gençler, Aleviler, Kürtler ve diğer tüm azınlıklar için paketten neler çıkmıştı. Bu konuda aklını, bugününü ve geleceğini egemen politikaya eklemleyenlerin dışında; onların gazete sayfalarında ve TV kanallarında yaymak istedikleri iyimserlik havası dışında ve gelecek paketlere beklenti yaratma söylemleri dışında, burjuva anlamda bile olsa demokrasinin evrensel normları adına kapılabileceğimizi ,somut iyimserlikleri anlatabilecek birileri varsa; öne çıksın!... Hani tek tek sıralamayalım, birkaç yönünü öne çıkaralım; bayram şekeri kabilinden öteye geçmeyen neler çıktı paketten!? Kürtlere özel okullarda dilleri ile eğitim, Alevilere bir üniversitenin adı, seçmenlere de partilere üye olmadan öteye ne çıktı demokrasi adına paketten!? Halk iradesini dilinden düşürmeyen Başbakan; yıllardır tartışılan seçim yasalarına, yüzde on’luk barajlara elini dokundurmuyor ve verili engelleri bir seçenekmiş gibi daha doğrusu seçimlere ilişkin üç seçenekten birisiymiş gibi tartışalım diyor. Eh, pes doğrusu mu diyelim yoksa bravo mu?...
Aslında; siyaset, hukuk, kültür-sanat ve ekonomik alanda demokratik normlara dair elde somut bir şey yok. Ama bir şey var onu göz ardı etmeyelim, inkâr etmeyelim; ulusal ve uluslar arası gelişmelerin ve ilişkilerin sıkıştırdığı, politikalarını açmaza sürüklediği AKP’nin; bir süre daha nefes almasına ve önümüzdeki seçimleri kazasız belasız atlatmasına yönelik bir mantığın paketin hazırlanmasına egemen olduğunu söylemeliyiz.
Yani özetle; demokrasi paketi için “ele verir talkını kendi yutar salkımı” diye söylersek; AKP yetkilileri ne demek istediğimizi anlar sanıyorum.
Yazıyı bir hoşluk ile bitirelim; uzun ve soğuk kış gecelerinde komşu çocukları nağılcının etrafına dizilirler. Nağılcı; ballandıra ballandıra anlatır nağılını. Elbette yorulmuştur, dikkatlice dinlenmenin keyfi ile nağılın sonunda şöyle der: Gökten üç elma düştü; biri büyüğünüz olarak bana, biri nağılı anlatana yani ikinci elma da bana, geride kalan üçüncü elmayı da eşitçe aramızda paylaşacağız.
Tayyip Bey’de gökten düşen üç elma’dan ikisini kendisi alıyor, üçüncü elmayı da ey Kürtler, Aleviler, ezilenler, yoksul ve yoksun bıraktıklarımız; hadi aramızda eşitçe ve kardeşçe paylaşalım demeye getiriyor. Bir tek iyi uykular demiyor!...